Birinci ayında 15 Temmuz sonrası siyaseti düşünmek
Bugün darbe girişiminin ilk ayını geride bıraktık. Bu bir aylık süreç Türkiye siyasetiyle ilgili yeni bir resim ortaya çıkardı.
Türkiye siyasetinde bazı aktörler aktörlüklerini kaybederken, diğerleri de aktörlüklerini tahkim etti.
Gülen örgütü oyun kurucu bir aktör olma hüviyetini kaybetti. Artık daha fazla ve daha açık bir şekilde ancak başka aktörlerin oyun ve dizaynlarının parçası olabilecekleri bir döneme girdi. Yurt dışında Türkiye karşıtı bütün odak ve diasporalarla daha fazla ortak platformlar paylaşacak, daha açıktan iş tutacaktır. Nitekim, Fethullah Gülen verdiği mülakatlarda Batı‘ya masumiyeti üzerinden değil kullanım değeri üzerinden mesajlar vermeye çalışıyor. İçerideki toplumsal ve siyasal uzlaşı ortamı, Gülen örgütünün „darbeyle alakamız yok“ söyleminin altını boşaltıyor. Önümüzdeki dönemde buna daha fazla kanıtın ekleneceğini beklemeliyiz. Bütün bunlar da Gülen örgütünü dışarıda kullanım değeri üzerinden bir söylem geliştirmeye daha fazla itecektir.
Yurt dışında tarihsel anlaşmazlıklar veya yaşanmışlıklar üzerinden Türkiye karşıtı diasporaya, devletin bütün mahremiyetine hakim, toplumsal ve siyasal fay hatlarını iyi bilen, dar örgütsel çıkarları nedeniyle her türlü ilişkiye açık yeni bir diaspora eklendi. Bu örgüt, kirliliği nedeniyle kendi yüzüyle bir süreliğine de olsa kamuya açık fazla faaliyette bulunmayacaktır. Bu dönemde diğer yapı ve gruplara Türkiye‘yi sıkıştırabilmeleri için daha fazla malzeme taşıyıp teçhizat sunacak gibi görünüyor. Yani, bu örgütün Türkiye siyasetindeki konum ve etkisinin azalmasına rağmen, iç ve dış tehdit olma hüviyetini sürdürecektir.
Buna ilaveten, bu örgütün gölgesinin üzerine düştüğü hiçbir aktör veya hareket Türkiye siyasetinde meşruiyet krizinden kurtulamaz. Bu nedenle MHP‘de Akşener veya muhalefet dosyası uzunca bir süre için kapanmış bulunuyor. CHP ise, darbenin karşısında bir tutum takınarak 17-25 Aralık‘tan sonar ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu örgüt ile girdiği zımni ittifağa bir sünger çekme, siyasette iktidar-muhalefet ilişkilerinde yeni bir sayfa açma imkanına kavuştu. Bu durum hem ülkedeki elitler düzeyindeki kutuplaşma meselesinin ivme kaybetmesinde hem de Batı‘yla ilişkilerde ciddi manada işlevsel olabilecek bir niteliğe sahip.
Peki iktidar bu süreçte nasıl bir siyaset izledi?
Geride bırakılan bir aylık sürede AK Parti önemli ölçüde bir kriz yönetimi siyaseti izledi. Bu tabii ki haklı ve anlaşılabilir bir tutum. Buna ilaveten, Batı‘nın darbe karşısında takındığı her türlü ahlaki ve değersel normu ters yüz eden tutumu nedeniyle AK Parti, bu darbenin mahiyetini dış dünyaya daha fazla anlatma ihtiyacını da derinden hissetti. Bu da tabii bir sonuç. Fakat her iki yaklaşım da darbe girişimiyle, onun başat aktörüyle ve onu var eden zeminle esaslı bir hesaplaşmanın önünü açmıyor. AK Parti iktidarının acilen çalışma grupları, uzmanlar ve task-force‘lar aracılığıyla bu darbeye sistemik, yapısal ve kurumsal cevaplar üretmeli. AK Parti, içeride ve dışarıda izleyeceği kamu diplomasisini reel bir siyaset üzerine inşa etmeli. Gülen örgütüyle etkin mücadele de, dışarıda imaj tazelenmesi de yapısal bir kurumsal restorasyon siyaseti, siyaset alanının genişletilmesi, siyasal elitler arası uzlaşı ve işbirliği kanallarının artırılması ve demokratik derinleşmeyle mümkün olur.