Beka siyaseti beka sorunu doğurur
Türkiye'nin bir siyasal sistem krizi var. Terörizm sorunu var. İktisadi yavaşlama ve gerileme problemi var. Demokrasi ve insan hakları sorunu var. Kürt meselesi, Suriye krizi, radikalleşme, Alevi meselesi, iyi yönetilme, kurumsallaşamama ve benzeri sorunları var. Fakat beka sorunu yok.
Buna karşın, asıl sorun alanlarına yönelik sofistike çözüm perspektifleri ortaya konulmaktan ziyade, beka siyaseti ve söylemine son gaz yatırım yapılıyor. Bu tercih, asıl sorun alanlarını daha çetrefilli ve içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Aslında mevzubahis sorun alanlarının bir beka siyaseti ve söylemi içerisine konulup ambalajlanması siyasetsizliğin eseridir. Yani beka söylemi ve siyaseti bir siyasetsizlik itirafıdır.
Siyaset ve siyaset üretim süreçlerinde kalitenin düştüğü, siyasetsizlik halinin yaygınlaştığı dönemlerde Latin Amerika'dan Ortadoğu'ya kadar geniş bir coğrafyada farklı ülke ve iktidarların beka söylem ve siyasetine yatırım yaptıklarını biliyoruz. Aslında bunu Türkiye'de de bilfiil yaşadık. Vesayetçiler, Kemalistler ve Avrasyacılar ülkenin her meselesini, her sorununu büyük bir maharetle beka meselesi olarak paketliyorlardı. Bu kesimler, Kıbrıs meselesi, Kürt meselesi, dindarların hak talepleri, Gayr-i Müslimlerin gasp edilmiş haklarının iadesi ve daha nice meseleyi en kestirme ve kısa yoldan bir beka meselesi olarak kodlarlardı. Tanım böyle olunca da bu meseleler siyasetin alanından çıkar ve siyaset işlevsiz kalırdı.
AK Parti'nin en büyük başarılarından birisi vesayetçilerin, Kemalistlerin ve Avrasyacıların bir beka hadisesi olarak kodladıkları konuların bir siyaset meselesi olduğunu topluma göstermesiydi. Böylesi bir algısal dönüşüm, Kıbrıs meselesinde çözümün yolunu açtı. Kürt meselesine farklı bir bakış ve enstrümanla yaklaşımın zeminini hazırladı. Dindarların hakları iade edildi. Siyaset aktörleştikçe ülkenin 'beka sorunlarında' dramatik bir azalış yaşandı. Beka siyaseti ve bu siyasetin aktörleri zemin kaybetti.
Bugün Türkiye'nin büyük sorunlarla boğuştuğundan şüphe yok. İktidar, darbe girişiminden, teröre; ekonomik durağanlıktan, Suriye krizine kadar bir çok meseleyle baş etmek zorunda. Fakat güçlü iktidarlar bu hadiseleri bir 'beka' sorununa dönüştürmezler. Darbeyle, topluma dayanan ve rasyonel bir siyasetle hesaplaşırsınız. Aynı şekilde FETÖ hadisesi ve terör meselesiyle de uygun siyaset ve stratejiyle yüzleşirsiniz. Hatta FETÖ konusunun açığa çıkmasıyla ülkenin 'beka' sorununda azalma yaşanmış olması gerekiyor. Devletin içerisinde yuvalanmış görünmez halleri ülke için daha büyük bir beka sorunu oluşturuyordu. Bugün varlığı açığa çıkmış bu yapıyla mücadele göreceli olarak daha kolay ve daha sistematik yapılabilir. Bu nedenle, iktidarın beka siyaseti ve söylemi mevcut durumun tespitinden ziyade bir siyasal tercihi temsil ediyor. Bu tercih, siyasetin edilgenleştiği bir vasata işaret ediyor.
Beka siyaseti ve söylemi tercihini bugün yaptığımız sistem tartışmalarında bir kez daha görüyoruz. Tabii ki dozajı artarak...
Ne parlamentarizm ne de başkanlık Türkiye için bir beka meselesidir. Yine, Türkiye'nin ne CHP'nin iddia ettiği gibi bir rejim krizi ne de bazı AK Partililerin dile getirdiği gibi bir beka sorunu var. Türkiye'nin 'kurtuluşunu' bu iki sistemden biriyle açıklamanın bir ciddiyeti yok.
Türkiye'nin bir sistem ve iyi yönetilme sorunu var. Türkiye'de iktidarın kullanımı ve denetimi alanlarında ciddi problemler var. Bu hususta AK Parti, hiçbir partiye nasip olmayan bir fırsata sahip. Ülkede daha iyi bir geleceğin inşasına kapı aralayacak şekilde sistem sorununu çözebilir veya bunu tercih edebilirdi. Böylesi bir tercih yapılmış olsaydı, Meclis'e gelen paketin muhtevasının tartışılmasını sakınmak bir yana, bunu teşvik ederdi. Böylesi bir durumda da artıları ve eksileriyle daha sahici bir sistem tartışması yapardık. Paketin kendisini daha fazla konuşma fırsatı yakalardık. Ne beka ne de istiklal mücadelesi söylemlerini gerek kalırdı.
Ne yazık ki yaşanan bu değil. Anlaşılan o ki, sistem sorununu çözmenin çok uzağındaki paketin referandumdan geçmesi için siyasallaşmasına ve bir beka söyleminin içine oturtulmasına ihtiyaç duyuluyor.
Fakat beka siyaseti tehlikeli bir siyasettir. Çünkü bu siyasetin kendisi beka sorununa davetiye çıkarır. Çünkü beka siyaseti meselelerin asıl mahiyetlerinin ıskalanmasına, hukukun es geçilmesine ve rutin dışına çıkılmasına zemin hazırlar. Tıpkı Meclis oylamasında "gizli oy" prensibinin büyük bir iştiyakla ihlal edilmesi gibi...
Türkiye'nin tartıştığı mesele ülkenin siyasal iskeletiyle alakalıdır. Siyasal omurga. Yani sonuçları itibarıyla Türkiye'deki herkesi birincil derecede etkileyecek bir meseleden bahsediyoruz. AK Partili, CHP'li, MHP'li, HDP'li ve Meclis dışında kalan diğer parti ve seçmenlerin içerisinde yaşayacağı, siyaset yapacağı siyasal iskeleti tartışıyoruz. Bu nedenle nitelikli bir tartışma ortamının oluşturulması gerekir. CHP, Meclis'te fabrika ayarlarına geri döndüğünü ortaya koyan bir performans sergiliyor. Meseleyi, yine kaybedeceği kesin olan bir kimlikçi perspektife hapsediyor. CHP'nin agresif stratejisi sağ, muhafazakar ve milliyetçi kesimi paketin içeriğinden bağımsız olarak birleştirir.
Buna karşın, AK Parti'nin de kendisine son yıllarda nükseden hastalığı kendisi için yeni bir fabrika ayarına dönüştürmemeli. Çünkü bu yönde ciddi bir risk var. Siyasal performansının nakıs kaldığı, meseleleri topluma anlatmada güçlük çektiği veya çekeceği her alanda, meseleleri kimlikçi bir zemin üzerine oturtma, milliyetçilik dozunu mümkün olduğu kadar yukarıya çekme, beka ve İstiklal mücadelesi söylemini maksimum derecede kullanma, hain, milli veya gayrı-milli söylemini bolca kullanarak meselenin kendisine değmeden, meseleyi 'çözmeye' çalışıyor. Bu bir çözümü değil, sadece geçiştirme veya yüzleşmeme halini teşkil ediyor. Yani siyasetsizliği...
Türkiye'de siyaset son derecede reel bir zeminde cereyan eden bir meseledir. Sorunlar reel olduğu için çözümler de reel olmalıdır. Bu da güçlü irade sahibi siyaset/siyasa yapıcılar ve sahici siyaset üretim süreçleri gerektirir. Beka siyaseti AK Parti'nin fabrika ayarlarına dönüşmemeli. Çünkü bu zihnî tembellik ve sunî siyaset üretim süreçlerine kapı aralar. Tıpkı 1930'lardan sonra kendisi güncellemeyi başaramayan Kemalizmin CHP'nin fabrika ayarları olduğu ve onu çürüttüğü gibi. Performans bazlı ve reel siyasetten uzaklaşan her fabrika ayarı, siyasal organizma ve organizasyonu zehirler. Onu içeriden çürütür.
Bu da AK Parti gibi tarihsel taşıyıcılık sorumluluğu olan, Türkiye'de ilk defa siyasal sistemi tayin etme ve siyasal oyunun kurallarını belirleme fırsatını elde eden bir parti için büyük bir talihsizlik olur.
Türkiye tarihî günlerden geçiyor. AK Parti bu paketin gerekliliğini, içeriğini ve ne vadettiğini topluma ve hatta siyasete en yalın, en berrak gerekçelerle ifade etmek zorundadır. Toplumun; bu paket nasıl bir sistem getirecek? toplumsal sıkıntıların çözümünde nasıl bir işlev üstlenecek? yeteri denge ve denetleme mekanizmalarına sahip mi? 2017 yılı Türkiye'sinin hak ettiği bir sistem mi geliyor? soruları cevap bekliyor. Bu ve benzeri sorular sahici sorular ve kaygılar olarak karşımızda duruyor. AK partili siyasetçilerin bu paketin neden iyi bir sistem getirdiğine dair önce kendilerini sonra da toplumu ikna etme sorumluluğu var. Tabii ki bunun beka siyaseti kolaycılığına kaçmadan yapılması gerekir. Madde madde ve bir bütün olarak paket, Türkiye'nin siyasal serüveni ve gelecek perspektifi içerisine yerleştirilerek gerekçelendirilmeye ve anlatılmaya ihtiyaç duymaktadır. Bu yapılırsa Türkiye'nin, olmayan beka sorunu bir kez daha çözülmüş olmakla kalmayacak, aynı zamanda daha iyi bir istikbale de kapı aralanacaktır.
Ezcümle, daha kaliteli siyaset ve siyaset üretim mekanizmaları ülkelerin yaşadığı 'beka' sorunlarının panzehiridir. Bunu Türkiye'ye uyarlayacak olursak, AK Parti'nin son dönemde ve özellikle yeni anayasa paketi bağlamında sıkça kullandığı beka siyaseti ve söylemi bir siyasetsizlik halinin eseridir. Eğer, siyasa yapıcılar güçlendirilip ve siyaset üretim mekanizmaları işlevselleştirilirse, Türkiye sorunlarını konuşacaktır, 'beka' meselesini değil. Çünkü siyaset varsa, beka sorunu yoktur.