Ankara Güvenpark'da bir "Gezi ölümü"...
1 Haziran 2013 günü Ankara Güvenpark bölgesinde gerçekleşen Gezi Protestolarında, göstericilerden Ethem Sarısülük, polis memuru Ahmet Şahbaz’ın açtığı ateş sonucunda başından vuruldu ve 14 Haziran’da da hayatını kaybetti.
Ethem Sarısülük, tüm gezi olayları boyunca polisin oldukça nadiren ve her zaman uyarı amaçlı kullandığı ateşli silahla yaralanan tek gösterici idi.
Gezi olaylarının başında gerçekleşen bu olay, özellikle protestolara katılan sol gruplarca, geçmişte güvenlik kuvvetlerince yapılan baskınlardaki yargısız infazlar ve uygulanan yüksek şiddetle birleştirilip aynılaştırılarak, provokasyon amacıyla bolca işlendi.
Bu propaganda doğrultusunda Ahmet Şahbaz’ın, bile isteye ve öldürme amacıyla gösterici gruba ateş açtığı iddia edildi.
Olayı hep birden incelendiğinde açıkça ortaya koyan 4 ayrı kamera görüntüsü, niyeti ve eylemi tümüyle açıklasa da, mahkeme sürecinin baskı altında yürütülmesi ve provokasyona elverişliliğiyle konu, halâ bir kirli bilgi bombardımanı altında.
Bunların arasında örnekse, polise el bileğini kıvırarak görmeden ateş edip hedef vurma eğitimi verildiği türünden, aklın sınırlarını zorlayan iddialar da var.
Tabii ki olayın bir kaza ve tümüyle istem dışı koşullarda gerçekleşmiş olması, “Gezi ölümleri”ni kalkışmanın yakıtı olarak kullanmak isteyen ve devlet tarafını, silah gücünü ceberrut bir keskinlikle, acımadan uygulayan tanımına yerleştirerek, karşısında yapılacak her tür şiddeti onaylamayı, teşvik etmeyi amaçlayanlar için kabul edilebilecek bir iddia değil fakat gerçek de tam bu.
Olayı tümüyle kavrayabilmek ancak, yukarıda bahsedilen 4 filmin belirli sahnelerinin ayrılarak ve defalarca izlenmesiyle mümkün olabiliyor.
O güne gidelim.
Olay, çoğunlukla bilindiği gibi Ahmet Şahbaz’ın silahını çekip ateşlemesiyle başlamıyor, öncesi de var.
Ethem Sarısülük’ün vurulduğu noktanın 10 metre kadar yukarı ve ilerisinde Güvenpark’ın köşesindeyiz;
Yaklaşık 10 kadar kalkanın arkasında toplanmış 20 civarı polis memurunun oluşturduğu barikat, göstericilerin yoğun taşlı saldırısı altındadır.
Birazdan Ethem’in vurulacağı taraftan polisçe atılan gaz fişekleri, göstericiler ile yukarıda anlatılan polislerin barikat oluşturduğu ara alana düşer ve rüzgarın etkisiyle göstericileri değil, barikattaki polisleri etkilemeye başlar.
Sözü edilen barikattaki polislerde gaz maskesi bulunmamaktadır ve en kötüsü de barikat, yere sabit betondan bankların hemen önüne kurulmuştur.
Zaten yanlış kurulmuş barikat, gaz etkisi altına giren ve geri çekilme emri alan polisler için bir tuzağa dönüşür, bir çoğu geri çekilirken düşer, kalkanlar ellerinden kurtulur, çekilmeyi gören göstericilerin yüklenmesiyle aradaki mesafe 1-2 metreye düşer ve polis memurları oldukça hırpalanırlar.
Bu gruptaki polisler, geriye ve parka doğru dağılarak çekilirler ve yönlerini parkı caddeden ayıran duvarın önündeki telefon kulübelerinin çatılarına çevirirler.
O caddede, caddenin Ethem’in vurulduğu ucunun tersinde, hatırı sayılır bir polis gücü bulunmaktadır.
Polisler düzensiz bir şekilde duvarın ve telefon sırasının üzerinden atlayarak caddeye, oradan da aksi yöndeki kalabalık gruba katılırlar.
Ancak duvarı önce aşanlar dışında ve geride kalıp yukarıdaki şiddetten en fazla nasibini alanlar bunu yapamaz.
Göstericiler biraz önceki olay yerinden aşağıya, polislerin kaçtığı caddeye yönelmiş, ve duvardan atlayan polislerin bir kısmını, parkın taş duvarı ile kaldırım bitimindeki bir küçük yapı arasına sıkıştırmışlardır.
Burada sıkışan ve 2-3 kalkanın ardında taş yağmurundan korunmaya çalışan 7-8 polis arasında Ahmet Şahbaz da vardır.
Şahbaz, olasılıkla, kendilerinden 10 metre kadar uzakta saldıran grubu geriletmek, arkadaşlarına ve kendine, arkadaki gruba katılabilmek için zaman ile mesafe kazandırmak adına bir atak gerçekleştirmeye karar verir.
Kalkan arkasına sindiği yerden kalkar, arkadaşlarının arasından çıkarak göstericilere karşı ilerlemeye başlar.
Küçük grubunun arasından çıkar çıkmaz silahını çeker, namlusu yere dönükken kurar ve koşarak ilerler.
Göstericilerden kendisine en yakın olan ve o sırada tökezleyip düştüğünden dört ayak pozisyonunda olan birini tekmeyle önünden çeker ve biraz daha ilerledikten sonra kolunu havaya kaldırarak silahını ateşler.
Amacı, göstericilerin üzerine havaya ateş açarak gitmek ve anlık korku ve şaşkınlıklarından faydalanarak zaman kazanıp geriye arkadaki büyük gruba, arkadaşlarının arasına koşmaktır.
Öyle de yapar ancak tüm bu eylemi oldukça acemice gerçekleştirir.
Hvaya yaptığı ilk atıştan sonra geriye dönüş hareketini (biraz erken) başlatır, bedeni sola dönerken 2. atışta kolu bir miktar düşer ama halen silah havaya yöneliktir.
Ne olursa 3. atışta olur.
Dönüş hareketi neredeyse yarılanmış ve kolu biraz daha aşağı düşmüşken, iyice sıkmadığı silahı avucunun içinde aşağıya doğru döner.
Tetik çekilir (tam o anda Şahbaz'ın yüzü geriye, koşacağı yöne dönmüştür artık) ve tabancadan çıkan 9 mm’lik çekirdek, o sırada kendi soluna bakmakta olan Ethem’in alnının sağına saplanır. Ethem Sarısülük elinde, olasılıkla olayın yukarıda anlatılan erken evresinde ele geçirilen ve üzerinde siyah sprey boyayla yapılmış karalamalar olan polis kalkanıyla birlikte yere düşer..
Şahbaz hiçbir şeyin farkında değildir.
Planladığı gibi göstericileri bir an için geriletmiş, istediği zaman ve mesafeyi kazanmış olarak koşar ve arkadaşlarının arasına katılır.
Gerideki polis grubuna katıldıktan hemen sonra kayda alınan sesinden (ki kendisi de bunu söylemiş olduğunu kabul etmiştir)
“çektim sıktım 3 tane!” sözleri duyulur.
(Bu ses kaydı, olayın ertesindeki günlerde ve büyük bir hevesle provokasyon tercihinde olanlarca hızla yayılıp paylaşılacak, ancak kayıttaki söylemin, aslında Ahmet Şahbaz’ın sadece havaya ateş açtığını sandığının ve dolayısı ile de öldürme niyetinin olmadığının beyanı olduğu anlaşıldığında, aynı hızla dolaşımdan çekilecektir.)
Terkettiği noktada ise olaylar aniden seyrini değiştirir.
O ana kadar polisleri acımasızca taşlayan göstericiler, herkesi birden olayları durdurmaya davet ederek, polislere bağırırlar;
“yaralı var! yaralı var!”
Bundan sonrası web üzerinde bulunan filmlerde görülmüyor.
Tahminen olaylar aniden durdu, polisler ve arkalarından çağırdıkları ambulans bölgeye ulaştı, ilk müdahaleden sonra Ethem Sarısülük hastaneye kaldırıldı.
Olayla ilgili görülen dava, çoktan bir propaganda, ajitasyon alanına döndürülmüş durumda ve polis memuru Ahmet Şahbaz’ın dellilerin toplanmasının tamamlandığı, kaçma şüphesinin bulunmadığı haldeki serbest bırakılmasıyla da konu yine gündemde, en yükseklerde..
Yargılamanın nasıl sonuçlanacağından bağımsız olarak ortada duran tek bir gerçek var ki o da Ahmet Şahbaz’ın kimseyi vurmak filan istemediği.
Tabii bu olaydan sonuna kadar faydalanmak isteyenler için ne bu ne de adaletin tecellisi önemli. Aslında Ahmet Şahbaz’ın gerçekten ne ceza alması gerektiği üzerine de düşünmüş değiller.
Bir kısmı için Ahmet Şahbaz, silahlı güçlerince infaz edilmeyi çoktan haketti ve tutsaklığından, yatacağından bağımsız olarak bu ceza muhakkak verilmeli.
Diğer bazıları için ise mahkeme sadece bir tiyatro ve olabildiğince sömürülmeli.
Bütün bunların sonunda olayın iki maduru var.
Birisi genç yaşında göçüp gitmiş Ethem Sarısülük,
Diğeri bütün acemiliği ve gereksiz ataklığı ile hatalı da olsa bütün dünyanın üzerinde tepindiği, geleceği belirsiz ve istemeden katil olmuş Ahmet Şahbaz.
Ne derler?
“Allah kurtarsın..”
Ama önce herkesi, acımasızlık ve ikiyüzlülükten.
*Not; Tabancayla atış eğitiminin bir parçasıdır; “Tetiği çekme, sık” denir.
Bu, silahın yönüne hakim olmaya, yani yukarıdaki olayda anlatılan silahın el içinde gevşek tutulmasından kaynaklı, tetik çekme sırasında namluda oluşabilecek yön değişikliğini kontrole ve engellemeye yarar.