"abi ben şimdi niye öldüm?"
Her gece iki çocuk, sizler uyurken gelip gözlerinize vuruyor.
Hissetmiyorsunuz belki.
Birinin parmakları çok hafif, öldüğünde 16 kiloydu çünkü.
Diğerinin ise parmakları hiç yok, bir patlamada parçalandılar.
Gece siz uyurken gelip gözlerinize vuran bu iki çocuk, sizlere birşey anlatmaya çalışıyorlar.
Duymuyorsunuz.
Belki çok meşgûldünüz, çok yorgun yattınız, etrafınızda olup bitene de fazla bakmadınız.
Ama o iki çocuk, her gece ısrarla siz uyurken geliyorlar ve gözlerinize vuruyorlar.
Halâ duyamadığınız bir şeyler söylüyorlar.
Berkin Elvan (14 yaşında);
“Oynuyordum ben.
Bizim mahalle hep böyleydi; Abiler polisle çatışır, taş, maytap, torpil atılır, kırmızı bayraklar sallanır, sloganlar bağırılırdı.
Hep böyleydi..
Ben de hep içlerindeydim.
Hatta bir keresinde onlarla birlikte, Taksim’de 1 Mayıs’ı kutlamaya bile gitmiştim.
Annemle Babam da eski devrimciydiler, kızmıyorlardı bana, “bu mahallede başına birşey gelmez” derdiler
O Haziran günleri de öyleydi.
Herkes toplanıyor, meydana ya da anayola çıkıyor, trafiği kesiyor, polis gelince de oyun iyice coşuyordu. Günlerdir hep böyleydi.
Pazardı o gün, evde misafirler vardı. Annem “git de bakkaldan ekmek al dedi” bana, üstümü giyip çıktım.
Sapanım, torpillerim de tabii yanımdaydı, onları bırakmak olmaz…
Bir asker her zaman silahlarıyla gezmeli çünkü.
Çıktım ama yine bir yerlerde şamata vardı, beklesin biraz ekmekle bakkal dedim, seslerin geldiği yere yöneldim.
Abiler yine devrim yapıyor, sokağın öbür tarafındaki birkaç polis de onlara gaz atıyordu, bağırış çağırış, işte bildik durumlar…
Sonra bir şey oldu, heryer karardı.
Duvardan sekerek mi, yoksa direkt mi bilmiyorum, bir gaz fişeği kafama geldi. Düştüm.
Beni kaldırıp hastaneye götürdüler, 269 gün orada, yoğun bakımda kaldım.
Herkes hastaneye geldi.
Gazeteciler, mahalleden abiler, ailem, ÇHD’den avukatlar, devrimciler, geziciler, hepsi geldi.
Sürekli konuştular.
Annemle babamla konuştular, kızgın ama kararlıydılar.
Etrafımda bir halka oluşturdular.
Polisin beni özellikle hedef alarak vurduğunu söyleyip, söylediklerine inandılar, herkesi de buna inandırdılar, oysa aramızdaki mesafe bunu imkansız kılacak kadar uzaktı ve zaten de polis, onca kişi içinde neden benim gibi bir çelimsizi hedef alsındı ki?
Ama onlar buna inandılar.
Annemle babamı da inandırdılar. O kadar inandırdılar ki ben öldükten sonra annem çıkıp “Oğlumun katili Erdoğandır” bile dedi.
Annem bunu dedi diye diğerleri çok sevindiler.
269 gün sonra öldüm ben. Öldüğümde tam 16 kiloydum.
Ayrıca da artık 15 yaşındaydım ama sayılır mı bilmem?
Beni Devrim Şehidi yaptılar.
Aslında beni paspas yaptılar.
Ölü bedenimin üzerinde hepberaber üzgünmüş gibi zıpladılar.
Kendi, şımarıklıklarını, yanılgılarını gizlemeye kalkan saydılar.
Benim üzerimden acılar çoğalttılar. Benim üzerimden yalanlara köprüler kurdular. Benim üzerimden olayları büyütüp çıkan karmaşada başkaları da ölsün istediler.
Zaten de cenazemde bir başka çocuğu, Burak Can’ı vurup öldürdüler.
Sahtakârlar aslında.
Bana acıyor, üzülüyormuş gibi yapıyorlardı ama umurlarında değildim.
Hem ben bu yaşımda ne anlardım sosyalizmden, devrimden, direnişten?
Sonra da işte Gezi Olaylarında ölen diğerleriyle birlikte, duvarlarda bir resim oldum kaldım..
Ve abi? Aslında anlamadım ki şimdi, ben niye öldüm?”
Fırat Simbil (13 yaşında);
“Simpıl değil abi, Simbil. Bıyık demek Kürtçede.
Hayır abi başka fotografım yok.
İşte bir tek bu anamla birlikte olduğumuz..
Sebze al dedi anam, para verdi, bahçenin kapısını açıp çıktım.
Sağa döndüm, biraz yürüdüm. Birşey patladı. Parçalandım, öldüm.
Geceden mayın döşemişler yola. Kablosunu uzağa sota bir yere çekmişler.
Askeri aracı beklerlermiş.
Ben çıktığımda da araç geçiyormuş oradan tesadüf.
Gece onca uğraşmışlar, mayını tuzaklamışlar, sotaya çekilmişler, zor iş tabii. Fazla duramazlar. İş belli olur, sotadakiler yakalanır, tuzak bozulur.
Askeri araç zırhlı. Tam altında patlamazsa mayın, yani etrafındakinden çok daha ince alt zırhtan vurmazsa patlama, içindeki hiç kimseye hiçbir şey olmaz.
En fazla devirirsin, birkaç kişi yaralanır, o da eylem sayılmaz.
Elektrikli detönator var tuzakçının elinde.
Bakacak, araç tam mayının üzerine geldiğinde, düğmeye basıp mayını patlatacak.
Beni görüyor tabii, oradan geçtiğimi, patlamanın beni öldüreceğini biliyor.
Tam yerinde de patlatsa, ıskalasa da şansım yok benim.
Patlama öyle şiddetli olacak.
Bir an durmuştur ihtimal, beni düşünmüştür..
Ama abi ne farkeder?
7 kardeşiz biz.
Biz Kürtlerde çocuk bol. Hep de ölürler zaten.
Aslında eskiden daha çok ölürlerdi de şimdi daha az ölüyorlar.
Dediğim gibi herhalde bir an düşünmüştür ama işte bastı düğmeye.
Göz göre göre bastı, çünkü sanırım onun davası benim hayatımdan daha kutsaldı.
Fakat salak, bir de ıskaladı.
Olabilir. Oldu.
Ben parçalandım. Anam beni terliğimden tanıdı.
Böyle işte abi de ben şunu tam anlamadım;
Şimdi ben niye öldüm?”