Yükselen işkence çıtası
Hafta başı seçim yasasında değişiklik öneren yasa teklifi kamuoyu ile paylaşıldı.
Anlaşılmaz bir şekilde panikleyen birçok kişi gördüm… Sözüm ona muhalefetin iyiliğine, hemen gene ilk iş muhalefete saydıranlar, akıl öğretenler insanın içini şişiyor doğrusu.
Hâlbuki asıl panikleyenler belli, Cumhur ittifakı cephesi… Seçim hilelerinden medet umuyorlar. Halkın iradesine tuzak kurulabileceğini sanıyorlar.
Bu halk yerel seçimlerde kararını verdi ve onları azınlık ittifakı yaptı.
Seçmen, kurnazlıktan, kendisine tuzak kurulmasından, kandırılmasından, verdiği oya ihanet edilmesinden pek hoşlanmaz. Hele ki yalan rüzgârı artık kasırgaya dönmüş iken.
Yasa teklifinin gerekçe kısmına baktım:
“Özetle bu kanun teklifi değişikliği ile ülkemizin yükselmiş olan demokrasi çıtasının ve standardının daha da yükselmesi, demokratik ülkeler arasında yerinin daha da sağlamlaşması, Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi ile ulaşılan yönetimde istikrarın temsilde adalet ile güçlendirilmesi amaçlanmaktadır”.
Yükselmiş demokrasi çıtamız mı?
Yükselmiş demokrasi çıtamıza, AB 2021 ilerleme raporundan bir alıntı ile bakalım;
“Türkiye’deki demokratik kurumların işleyişinde ciddi eksiklikler bulunmaktadır…
İşkence ve kötü muameleye ilişkin inandırıcı ve ciddi iddialar rapor edilmeye devam etmiştir”.
İşkence ve kötü muameleye ilişkin inandırıcı ve ciddi iddialar…
Hapishanelerden mektup yağıyor… Hepsini değerlendirip, hukuken yapabileceğimi yapmaya çalışıyorum.
Mektupların birçoğu iç burkan, kan donduran işkence ve kötü muamele anlatımlarıyla dolu…
Size o mektuplardan birkaç sarsıcı olayı özetleyeyim… Yükselen demokrasi çıtamızın ölçüsünü hep birlikte alalım…
Zabit Kişi: Pasaport bilgisine göre halen yurt dışında gözüküyor ama kendisi Türkiye’de. Mektup ekinde örneği bulunan resmi belgelerde;
- Eşinin, “BM Zorla Kaçırma Komitesi” ve “İnsan Hakları Komitesi”ne, “Uluslararası Af Örgütü’’ne yaptığı başvuruya göre, Kazakistan’dan elde edilen bilgileri içeren 21.02.2018 tarihli yazıda, şahsın 30.09.2017 tarihinde hava yoluyla Türk tarafına teslim edildiği,
- 3.10.2018 tarihli Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğü’nün yazısında ise uçağın 30.09.2017 tarihinde Etimesgut havalimanına indiği bilgileri yer alıyor.
Evet o uçak 30.09.2017 saat 22.45’de iniyor ve ama 110 gün boyunca kendisinden haber alınamıyor.
110 gün sonra, elleri kelepçeli, kafasında çuval ile bir yere getiriliyor, bir başka ekibe teslim ediliyor, gözleri açıldığında Ankara Adalet Sarayı’nın ışıklı tabelasını görüyor, kendisi gelerek teslim olmuş gibi bir tutanak düzenleniyor.
Üç metrekarelik bir konteyner içinde 110 gün boyunca yaşadığı ağır fiziksel ve psikolojik işkence anlatımlarına burada yer veremeyeceğim.
Cezaevinden bu yaşadıklarını yazarak şikâyet dilekçesi veriyor. Savcılık 2 yıl 7 ay 12 gün sonra ifadesini dahi almadan takipsizlik kararı veriyor. Hemen itiraz ediyor ve aynı zamanda Kamu Denetçiliği Kurumu’na da başvuruyor. Kamu Denetçiliği’ne Savcılığın verdiği cevap ta bir o kadar ilginç: “yasal sürede itiraz hakkını kullanmadığı”…
M. Şirin Tekmenuray; 29 yıldır cezaevinde. Kendisi ile birlikte pek çok arkadaşının ismini de yazıp, yasa ve yönetmeliklere aykırı olarak hücre cezalarının uygulandığını anlatıyor.
Bu yöntemle de “iyi halli değil” raporu ile infazları yakılıyor, altı yıl daha fazla yatarı gösterir müddetnameler düzenleniyor.
Bana yolladığı bir karar örneği de çok vahim… Adalet Bakanı ve Cumhurbaşkanına yazılan şikâyet mektubu nedeni ile 11 gün hücre cezası verildiğini, bu mektupların suç unsuru taşımadığına dair savcılık kararı olmasına karşın hücre cezasının onandığını ve infazlarının yakıldığını gördüm.
Bir hukukçu olarak pek çok mektupta benzeri yasaya aykırı uygulamaları görüyorum.
Ceza almış ve cezasını çeken insanlara cezaevi yönetimleri, denetimli serbestlik düzenlemesini vesile kılıp infaz aşamasında da ayrı bir ceza uyguluyorlar. İnfaz aşaması, cezaya ceza ekleme süreci değildir… 15 Temmuz yargısının hukuk kırımı sadece yargılama değil infaz aşamasında da devam ediyor maalesef.
Sibel Balaç; 33 yaşında. Zihinsel engelliler öğretmenliğini yaparken mobbing ve sürgün nedeniyle istifa ediyor.
KHK’lı öğretmenlerin eylemine katıldığında gözaltına alınıyor, gözaltında adli kontrol ile serbest bırakılıyor, ancak sonradan aslını hiç göremedikleri “SD kartı” delil sayılıyor ve mahkeme 8 yıl 1 ay 15 gün ceza veriyor.
Cezaevinde de hak gasplarına karşı yürüttüğü mücadele nedeniyle 687 gün hücre cezası, 48 ay görüş cezası veriliyor.
Sibel Balaç 90 gündür ölüm orucunda. Balaç’ın ilk talebi “adil yargılanma hakkı”.
İkinci talebi de “keyfi hücre cezalarının ve görüş yasaklarının kaldırılması”.
Demokrasi çıtasıymış...