TBMM Başkanı’nın konuşması...
"21 günde 21 şehit neden verildi, ihmal mi var?” sorusu henüz yanıtlanmadı, yanıtlanır mı, onda da şüphem var.
Hâlbuki TBMM bu konuyla ilgili özel bir toplantı yaptı.
O toplantıda da ciddiyetle soruya cevap aranmadı ve cevap aranmasını isteyen bir irade de “bildiri mi, tezkere mi” tartışması içinde sırra kadem bastı.
Amaç hâsıl olmadı ama ilginç gelişmeler oldu.
Örneğin, terörle ilgili oturumda Cumhur İttifakı’nın küçük ortağının saplantılı ısrarına rağmen Can Atalay’la ilgili Yargıtay kararı okutulmadı.
Daha doğrusu TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş yasamanın Anayasa’ya ihanet etmesini önledi.
Görüyor musunuz, TBMM Başkanlığı anayasaya sahip çıkınca bu umutlu bir yorum oluyor. Gelinen durum budur.
Koyun yoksa keçiye Abdurrahman Çelebi diyor isek, oradan devam edeyim.
Terör oturumunda Numan Kurtulmuş’un yaptığı konuşmadaki bazı cümleler çok dikkatimi çekti, hatta metni alıp yeniden baktım.
O cümleler arasında en fazla dikkatimi çeken ise aşağıdaki cümle oldu:
“Terörün önündeki en büyük engel, demokratik meşruiyetimizin kaynağı olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir, bizatihi siyasetin kendisidir ve burada yer alan milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ruhudur.”
Hâlbuki bu konuşmanın yapıldığı günün sabahı MHP Genel Başkanı orada “yer alan milletvekillerinin” bir kısmının partisi olan DEM’in kapatılmasını istemişti.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen garabet tarafından gittikçe daha fazla pasifize edildiği bir süreçte Meclis Başkanı demokratik meşruiyetin kaynağı olarak Meclis’i işaret ediyordu.
Yasamanın anayasaya ihanet ederek, seçilmiş bir milletvekilinin kaderini Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerine düşmanlıkta ivme kazandıran bir siyasal iktidar ortağının insafına bırakması düşünülmezdi zaten.
Oturumda TBMM iradesine vurgu yapan bir diğer konuşma ise “bu ölümlerden hepimiz sorumluyuz.
Şayet biz Meclis olarak, demokratik siyaset olarak görevimizi yerine getirebilmiş olsaydık bu ölümler yaşanmazdı. Meclis bu kayıplardan sonra derhâl sorumluluk almalıdır,” diyen DEM Partisi Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit’ten geldi:
“Gelin, Kürt sorununun demokratik çözümünü hep birlikte sağlayalım. Gelin, Meclisimiz bir kez olsun bütün bu ezberleri bozsun, çatışmasızlığı esas alan, şiddeti devre dışı bırakan, rasyonel akla ve politikalara dayanan bir süreç için Parlamento rol üstlensin. Bu Parlamento çatışmasızlığı esas alan bir çalışmayı yürütebilir çünkü geçmişte yürüttü. Normalleşme ve demokratikleşme zemini oluşturulabilir.
Bildiri yayınlamak sorunları çözmüyor, ortadan kaldırmıyor. Parlamento yas evi değildir, taziye dileme yeri değildir. Parlamento, insanları yaşatmak için söz kurma, elini taşın altına koyma ve eylem yeridir.”
DEM Grup Başkanvekilinin konuşmasının hiçbir sataşma olmadan, olgun ve sağduyulu bir sakinlikle dinlendiğini izledim. Onu da ayrıca not ettim.
Tabii parlamentodaki terör oturumundaki gelişmeler siyasi atmosferle ilgili ama umutlu olmamızı sağlayacak daha somut gelişmeler yargının evrensel hukuka uyumuna bağlı…
Bu vesileyle hapishanelerden mektup yağdığını, mektupların infaz yasasının nasıl infaz edildiğinin örnekleriyle dolup taştığını ifade etmeliyim.
Son aldığım bir mektup evrensel hukukun uygulanması açısından şöyle bir ölçü getiriyordu:
“Sayın Çalıkuşu, bir ülkede hukukun gerçek manada işletilip işletilmediğinin temel göstergesinin hukuk kurallarının sisteme en aykırı görülen kişi ve gruplara uygulanış biçiminde ortaya çıktığını düşünüyorum.”
Okurum çok haklı. İnfaz yasasına göre, infaz hükümleri hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır… Maalesef buralardan çok uzağız.
Salı günkü Resmî Gazete ’de Jandarmanın durdurma ve üst arama şartlarında da cumhurbaşkanı kararı ile yapılan bir değişikliğe rastladım.
Umut avcısı olarak peşine düştüm.
Tehlike endişesi karşısında arama şartlarını ilgilendiren yönetmelikte amir ve hâkim iradesi iptal ediliyordu.
Bunu umuda mı ya da başka bir şeye mi yormak lazım tam çıkaramadım. Belki de bu başka bir yazının konusu olmalı…
Gene de olup biteni yorumlarken esası gözden kaçırmak istemem…
“21 günde 21 şehit neden verildi, ihmal mi var ?” sorusu henüz yanıtlanmadı…
Yanıtlar peşinde koşmayı bırakırsak korkarım bundan sonraki ölümleri engellemekte başarılı olamayabiliriz.