“Stratejik körlük”…
O uzun konuşmada “demokrasi” sözcüğü sadece bir kez kullanılmıştı, o da anlamlı bir yerde değildi.
Metinde “hukuku” aradım, hiç yoktu.
Halbuki Avrupa Birliği çabasının yoğunlaştırılmasından söz edildiğini görünce heyecanlanmıştım… Doğal olarak aklıma hemen iki kelime gelmişti, “hukuk ve demokrasi”.
Uzun konuşma, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a ait. Büyükelçiler Konferansı’nda yaptığı konuşmadan söz ediyorum.
Dışişleri Bakanı konuşmasında bu konferansın “Türkiye yüzyılında milli dış politika vizyonumuzu ele almak için bir fırsat sunduğunu” ifade ediyor.
Türkiye’yi sistem kurucu aktörlerden biri haline getirecek “büyük” değişim için 4 temel stratejik hedef belirliyor; “bölgemizde barışı ve güvenliği tesis etme, dış ilişkilerimizi yapısal zemine oturtma, refah ortamını geliştirme ve küresel hedeflerimizi ilerletme.”
İlk hedef olan “bölgede barışı ve güvenliği tesis etme” başlığında,
Suriye politikasında güvenli ve onurlu geri dönüşlerin sağlanmasına yönelik çalışmaları hızlandırmaktan söz ediyor.
Yunanistan’la ilgili olarak ihtilafların çözümü için pozitif bir ortamın fırsat olduğuna inandıklarını ve kendilerinin samimi olduğunu bildiriyor.
Kıbrıs kısmında ise KKTC’den söz etmeden, “Kıbrıs Türklerinin” egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statüsünün tescilinin temel politikaları olduğunu ifade ediyor.
Ve ilerleyen satırlarda AB’ye sıkı bir sitem geliyor.
Bütün Balkan ülkelerinin, Moldova’nın ve hatta Ukrayna’nın Avrupa Birliği ve NATO üyeliklerinin konuşulduğu bir ortamda, Türkiye’nin AB üyeliğinin akamete uğratılmasını “stratejik körlük” olarak gören Fidan, yeni dönemde “Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine vizyoner bir bakışla yaklaşılması ve sürecin tam üyelik perspektifiyle canlandırılması önem arz etmektedir” diyor.
3’üncü hedef olan “refah ortamının geliştirilmesi” başlığı altında,
Hakan Fidan bölgesel barış, güvenlik ve istikrara verilecek katkıların refahı da artıracağını söylüyor. Burada anlıyorum ki para bitti, mesele bu…
Belki unutturuldu ama şimdi adını “büyük” koydukları o değişimin eşiğinden AK Parti yıllar önce kendi tercihi ile dönmüştü.
Para tükenince, deniz bitince rota şimdi yeniden AB oluyor.
Bakan Fidan, AB ile Gümrük Birliği Anlaşmalarının güncellenmesi ve vize serbestisinin sağlanması konusundaki çabaları yoğunlaştırmaktan söz ediyor.
Ama çok daha önemlisi aynı bölümde, “insan, sermaye, mal ve hizmetlerin dolaşımını hızlandıracak politikaların hayata geçirilecek olması” vaadinin olması.
Rotanın AB’ye kırılması önemli ve umut verici. AB üyeliği çok zor, keşke olsa ama anlaşılan karşılıklı memnuniyetlere vesile olacak Gümrük Birliği güncellemesi ile işe başlanacak.
Gümrük Birliği güncellemesi denince akla elbet Kıbrıs geliyor. Neden KKTC yerine Kıbrıs Türklerinden söz edilmiş olduğu böylelikle anlaşılmış oluyor.
Ama sadece Kıbrıs yeterli mi? Tabi ki hayır.
Hele ki “insan, sermaye, mal ve hizmetlerin dolaşımını hızlandıracak politikalar” dediğinizde AB ile müzakere aşamasında uygulanmasında hiçbir engel olmayan ama yok muamelesi yapılan üç fasıl akla geliyor: “kamu alımları”, “rekabet”, “sosyal politika ve istihdam.” Bu fasıllar ne olacak?
Bu fasılları açmak demek kestirmeden söyleyeyim “hukuka koşulsuz dönmek” demek… Siyaseti besleyen rant ekonomisinin saltanatına son vermek demek.
Bu fasıllara göre hukukun hizasına girmek yeter mi? O da yetmez…
AİHM kararlarının uygulanması, yargı bağımsızlığı, insanların hak ve özgürlüklerinin korunması da peşi sıra gelir.
Kıbrıs sorunu gibi çözümsüz kalan Kürt sorununun da çözülüyor olması gerekir.
Demirtaş, Kavala hala tutuklu iken, Can Atalay TBMM’ye gidemez iken nasıl olacak bu işler?
Türkiye hala gri listede iken bölgenin nasıl güven ve istikrar unsuru olacak mesela?
Ya da Diyanet “Cuma tatil olsun” derken, ülkede “şeriat isteriz” sesleri yükselir, konserler iptal edilirken?
Hakan Fidan AB’nin “stratejik körlüğünden” söz ederken ve şüphesiz desteklenecek hedefleri ortaya koyarken, kendi ülkesinin kör karanlığından da herhalde habersiz değildir.
Belki de bu nedenle konuşmasının hiçbir yerinde “hukuka” rastlamadım…
Refah için hukuk lazım, demokrasi lazım. Ama o konulardan dışişleri bakanı söz etmiyor.
“Stratejik körlük” belki sadece AB için değil, hukuku ve demokrasiyi yok sayan zihniyet için de uygun bir tanımdır.