Sırt çantaları…
Salı günü Hanefi Avcı’nın konuk olduğu toplantıda Antalya Sanayici İş İnsanları Derneği (ANSİAD) Başkanı Akın Akıncı, konuşmasına en yakıcı sorun olan “yüksek enflasyon” ile başladı.
“Ekonomik sıkıntıların, ekonomik olmayan nedenlerin yarattığı risk artışından” kaynaklandığını, “sonuçtan değil nedenden yola çıkılması gerektiğini” ifade etti. Çözüm önerisini de ortaya koydu: “Komşularla sorunları çözmek, demokrasiyi geliştirmek, hukukun üstünlüğünü yaşama geçirmek…” Hanefi Avcı’nın ise “derin devlet var mı diye soruyorlar, devlet yok ki derini olsun” demesi ilgimi çekti…
Bence “derini var, ondan aslı yok”…
Ya da devletin adı var kendisi yok…
Aydınlıkta gizlenenler var ama gün ışığında devlet yok.
Tespiti sistematize ederek açmak gerekirse, “hukuk devletten çekilince yerine devlet anarşizmi” geliyor da denilebilir.
Baksanıza Erzurum’a, devletin adliyesi var ama savcısı yok. İYİ Parti Erzurum İl Teşkilatı, savcı aramaya Ankara’ya gitti…
Savcı yoksa devlet olabilir mi?
Tabi ki olmuyor…
Daha 1 ay önce, İçişleri Bakanı sadece 124 teröristin kaldığını, çok başarılı olduklarını anons ediyor ve devam ediyordu: “Bunların yaklaşık 11-12 tanesinin ayakta durabilecek hali yok. Çok güçlü bir abluka içindeler…”
Bu resmi açıklamalar ardından gelen ve cevapsız sorularla dolu Mersin Tece’de yaşanan hain terör saldırısı önlenemedi. Öyle bir “abluka” ki bu, teröristler sırtlarında bomba yüklü çantalarla, polis merkezine ellerini kollarını sallayarak saldırabildiler.
Olan iki evladı ve eşi geride kalan rahmetli polis memuru Sedat Gezer’e oldu.
Savcı – devlet hattında bir başka örnek de gittikçe tüm toplumu zehirleyen ve kıpırdayamaz hale getiren uyuşturucu gerçeğimiz.
Korkunç bir olay yaşandı geçenlerde ama topluca sustuk.
Madde bağımlısı bir evlat, annesini öldürdü, yetmedi kafasını kesti ve balkondan aşağı attı.
Böyle bir olay, refleksleri felç olmamış bir ülkede gündemden düşmez, kan dondurucu bir alarm olarak algılanır, devlet ve toplum var gücüyle harekete geçerdi.
Emniyette ifadesi alınmadan önce “anneme söyleyin, kıyafetlerimi getirsin” diyen Ali Sayan ne yaptığının farkında değildi. Görüntüleri izlediğinde sinir krizi geçirdi, bir rüyada olduğunu söylüyordu.
Savcıların yok saydığı, kulaklarını tıkadığı Sedat Peker’in bir paylaşımını anımsıyor musunuz?
“Met denen uyuşturucuyu alanlar adeta zombiye dönüşmekteler. Korku denen şey beyinlerinden çıkmakta, merhamet ise tamamen ortadan kalkmaktadır. Devlet görevlilerinin neredeyse satışı serbest olan bu uyuşturucu türünün hızlı bir şekilde üzerine gitmeleri gerekiyor.”
“Türkiye’de uyuşturucu tehdidi gün geçtikçe artıyor” demenin anlamsızlaştığı bir döneme geldik.
Eskiden geçiş noktası bir ülke idik, “Yeni Türkiye” ile birlikte kocaman bir uyuşturucu pazarına dönüştük.
Ali Sayan örneği, uyuşturucu kaynaklı vahşetin tüm bünyeyi sardığını söylüyor. Duymamak ne mümkün ama sağır duruyoruz.
Bu ağır tehdide karşı toplumsal bir tepki gösterdik mi?
Hâlbuki metamfetamin isimli maddenin ucuz ve kolay temin edilir olması nedeniyle gençler arasından hızla yayıldığı, yakalanan metamfetamin miktarının son iki yılda 4 katına çıktığı, bu suçtan yakalanan kişi sayısının 2 buçuk katına ulaştığı raporlarda yazılıp duruyor.
Ama asıl soru yakalanmayan miktar, yakalanmayan suçlu sayısı…
Ve bu uyuşturucu maddesinin sınırları pas pas edenler tarafından Afganistan’tan sırt çantalarıyla kolaylıkla getirildiği, içilebilir hale getirmek için açılan laboratuvar sayısının sürekli arttığı, bu işi İranlı mafyanın daha çok üstlendiği, laboratuvar için Ege bölgesini seçtikleri bilgileri de çoktan kamuoyuna mal oldu bile.
Sınırlarımız metamfematin dolu sırt çantalarına nasıl bu kadar açık olabiliyor?
Acaba İzmir limanına gelen 4.9 ton kokainin kime geldiği hala belli olmadığı için mi? Bunu ortaya çıkaracak bir savcı bulunamadığı için mi?
Hatırlayın, ‘Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonu’ olarak duyurulan “bataklık” operasyonunda tutuklu sanık kalmadı…
Ve çok daha önemlisi 2022 yılı bütçesinde, uyuşturucuyla mücadeleye ayrılan pay kısıldı…
Bir annenin doğurduğu evladı katili oldu, bir vahşet yaşandı. Bir evlat annesinin başını kesti, balkondan aşağıya attı.
Sebebi Türkiye’nin zehir tarlası haline gelmiş olması.
Acaba hepimiz uyuştuğumuz için mi yaşanıyor bunlar, uyuştuğumuz için mi hiç tepki vermiyoruz?
Bir felaketi nasıl oluyor da bu kadar aldırmaz biçimde seyrediyoruz? Sırt çantaları hayatlar alıyor...