Dünyanın kaderini belirleyecek adam…
Kemal Kılıçdaroğlu’nun haşmetli Maltepe Mitingi ertesinde, Sadat’la başlattığı sarsıcı sürece “kaçacaklar” iddiasıyla devam ederek siyasette inisiyatif alması…
14 yıl önce 21 işçinin ruhsatsız bir maytap atölyesinde öldüğü Davutpaşa Patlaması’nın hala yargı sürecinde sonuca ulaşamaması örneğinde olduğu gibi vicdanları kanatan Çorlu tren katliamı…
Ve Savcının 135 yıl istediği uyuşturucu sanığının ilk duruşmada tahliyesi…
Hepsi gündemin en üst sıralarında…
Ama aklımda dünyanın kaderini belirleyecek adam var…
Geçen hafta bir haber sitesinde “İsveç, NATO'ya girmek için Ragıp Zarakolu'yu Erdoğan'a verecek mi?” başlığını okudum.
Biliyorsunuz, Türkiye İsveç’in NATO’ya girmesine izin vermek için diğer bazı isimlerle birlikte Zarakolu’nun iadesini talep ediyor.
Demek ki bu kadar kritik bir dönemde Batı kampının nasıl oluşacağı Zarakolu hakkında verilecek kararla belirlenecek…
Zarakolu ve listede yer alan diğer isimler verilmezse NATO’nun yeni şekillenmesi gerçekleşmeyecek.
Erdoğan’ın bu tavrı sonrasında pek çok açıklama geldi.
Benim dikkatimi çeken Lüksemburg’un Dışişleri Bakanı Jean Asselborn’ın açıklaması oldu:
“Türkiye’de ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’da bu pazarlık mantalitesi var. Bence o sadece fiyatı artırıyor fakat günün sonunda Türkiye’nin bu süreci durduracağını düşünmüyorum”…
İsveç 1815’den beri tarafsız…Hiçbir bloka dahil değil…
Şimdi bu tarafsızlık politikasından vaz geçiyor. Rusya’nın barbar saldırganlığı yeni bir dünya dengesini mecbur kıldı zira.
Çağımız açısından çok çok önemli bir gelişme…
Bizdeki yönetim, NATO ülkesi olmamıza rağmen konuya Ragıp Zarakolu üzerinden bakıyor ki dünya basını andığım başlığa benzer yorumlar yapmakta…
Oysa Ukrayna-Rusya savaşının zorlamasıyla ile dünyada yeni bir dönem başlıyor. NATO ülkeleri bu yeni düzene uygun olarak yeni kararlar alıyor, önceliklerini belirliyor… Şimdi “demokrasi, insan hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğü” değer olarak öne çıkıyor.
Eskiden batı dünyası kendi içinde bu değerleri korur, dışarısı ile pek ilgilenmezdi. Ama artık batı bu değerleri içinde barındırmayan ülkeleri kendisi için tehdit görüyor. Bu nedenle de batı ülkeleri daha keskin bir bloklaşmaya gidiyor. İsveç ve Finlandiya da tarafsızlık politikasından vazgeçiyor.
Türkiye’de mevcut rejimin temsilcisi Erdoğan işte böyle bir dönemeçte bu gelişmeyi “Zarakolu iade edilmezse” engelleyeceğini söylüyor.
Rusya’nın PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmemiş olmasına ya da Moskova’da PDY’nin temsilciliğinin bulunmasına Erdoğan sesini çıkarmıyor… PKK’yı terör örgütü olarak kabul eden İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine ise karşı çıkıyor.
İsveç’ten Ragıp Zarakolu’nun iadesini istiyor. Madem dünyanın geleceğini köşe yazılarını okuduğumuz Ragıp Zarakol belirleyecek, dünya nasıl tanıyor diyerek bir de bu kez Vikipedia’dan bir okuma yaptım;
“Ragıp Zarakolu (1948 doğumlu), Türkiye'de tartışmalı konularda, özellikle Türkiye'de azınlık ve insan hakları konusunda kitaplar yayınladığı için uzun süredir yasal tacizle karşı karşıya kalan bir Türk insan hakları aktivisti ve yayıncısıdır.”
15 Temmuz sonrası siyasal iktidarın herkesi özellikle de aydınları ve gazetecileri “terörist” diye suçlaması sıradanlaştı… Düşünün ki ülkede 1.5 milyonu aşkın “terör suçlusu” var…
Düşünceden darbe suçu çıkaran ya da darbeden bihaber, cebir ve şiddete bulaşmamış insanlara ağırlaştırılmış müebbet cezası veren mahkemeler var…
Ama bir yandan da Abdullah Öcalan'ın 23 Haziran'a ilişkin çağrısının Anadolu Ajansı tarafından servis edilmesi, “kırmızı bültenle” aranan Osman Öcalan TRT Kürtçe kanalına çıkarılması var…
Kısacası siyasal iktidar “terörist” suçlamasını işine geldiği gibi kullanmakta…
Uluslararası yerleşik dengelerin zangırdadığı yeni dönemeçte Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine karşı talep ettiği kişi insan hakları aktivisti…
Şimdi AKP iktidarı, Batı dünyasına “ya bizim terörist tanımımızı kabul edin ya da sizin yeni oluşumunuzu ben engelleyeceğim” diyor.
Eğer NATO, AKP’nin “terörist” tanımını kabul ederse NATO’nun “demokrasi” tarifi yerle yeksan olur, bugünkü dünyada varlık nedeni kalmaz.
Dünya yeniden şekillenirken NATO zaten kendi biçimini oluşturuyor da asıl soru Türkiye ile ilgili olarak ortaya çıkıyor:
Türkiye nerede yer alacak, insan hakları aktivistlerine “terörist” diyen kampta mı yoksa “demokrasi blokunda” mı?
Yapılacak ilk seçim, sadece iktidarı belirlemeyecek Türkiye’nin geleceğini belirleyecek bu soruya da cevap verecek.