Bozkurt selamı ve Ateş…
Baş döndürücü bir haftayı daha geride bırakıyoruz.
İbretlik Sinan Ateş Davası’nın duruşması, Suriye ve Suriyeliler krizi ve spor sahalarında asla olmaması gereken ve ülkeyi bir kez daha kamplaştıran “Bozkurt” selamı…
Nereden başlamalı?
Vikipedi’de şöyle bir başlık var:
“Türkiye’deki faili meçhul cinayetler.”
Devamında şu yazıyor: “Bu kategoride toplam 30 sayfa bulunmaktadır.”
Bir ülkenin devleti nerede ise bir asrı aşan yolculuğunda iktidarlardan iktidarlara, vesayetlerden vesayete “faili meçhul cinayet listesi” gibi kanlı bir listeyi hiç eksiltmeden çoğaltarak teslim ederse, o toplumdan sağlık ve refah beklenir mi?
O ülkenin devletine “hukuk devleti” denebilir mi?
1921 Mustafa Suphi, 1948 Sebahattin Ali ile başlayıp, 1970’ler, 1980’ler, 1990’lar, 2000’li yıllar…
Şimdi o utanç listesine Sinan Ateş de eklenecek mi?
Hafta başı dava başladı. “Eksik” iddianamenin kabulü ile başlayan davada, Ayşe Ateş’in tanımladığı gibi “kumpas tiyatrosunun” perdeleri açıldı.
Bayılarak fenalaşan anne Saniye Ateş, yarım kalan ifadesinde bile o karanlık perdeyi yırttı. Ayşe Ateş de çok sarsıcı ifadesinde failleri tek tek işaretledi.
Unutmayalım azmettiren de katildir, aynı cezayı alır.
Katili saklama ve koruma ısrarı nedir? Devlet vatandaşını mı korur katili azmettirenleri mi?
Bir kanlı el nerede ise bir asırdır olup bitene aldırmadan iş görmeye, insanlara kıymaya devam ediyor.
Bir cinayet ve katliamın failleri bulunamıyorsa “ayak izlerinin devlet içlerinde kaybolduğunu” artık herkes biliyor.
Sinan Ateş cinayeti de faili belli ama “meçhul” cinayetlerin işlendiği o dönemleri aratmayan siyasal ortamda işlendi.
AKP – MHP’nin Cumhur İttifakında bir de 15 Temmuz Yargısı ile artan hukuksuzluk ve iktisat bilimine ihanet o bildiğimiz karanlığı daha da koyulaştırdı.
Siyasal İslam soslu milliyetçilik sürekli vites yükselti.
Nitekim spor sahalarında ayrımcılık ve ırkçılık yasağına bile kör ve sağır kalan bağnaz bir saldırganlık da bunun bir parçası…
“Bozkurt” işareti, Türk’ ün sembolü, Türk ırkının sembolü. Tamam kabul… Ama yeri spor sahaları değil. Tüm spor mevzuatlarına göre bu tür her türlü yaklaşım yasak.
Siyasi kurnazlık ile dizayn edilen mülteci sorunu da bu karanlık siyasi iklimin en temel sorunlarından bir diğeri oldu.
Tüm bu çürüme nedeniyle 31 Mart’ta Erdoğan ülkenin metropollerinde ağır bir yenilgi aldı.
Makas değiştirme zamanı gelmiş de çoktan geçmişti…
Bir yanda yumuşama ihtiyacı ve talepleri, diğer yanda Bahçeli’nin gönlünü hoş tutma…
Ateş davasında yaşananların da gösterdiği gibi belli ki hiç kolay olmayacak.
Mecburiyetler ile “gönülleri hoş tutma” tahterevallisinde denge kurmak çok zor, adeta imkânsız…
Sinan Ateş cinayetinde, Ayhan Bora Kaplan davasında ittifak ortağı ile gizli çarpışma derken, Sinan Ateş cinayet davasının başlayacağı günün gecesinde ve tam da Erdoğan’ın “Sayın Esad” ile yeniden görüşülür dediği gün Kayseri’den ses gelmesi ne?
Bir Suriyelinin, Suriyeli bir küçüğü istismarı sonucunda bir anda Kayseri karıştı.
Ama bir yandan da “Erdoğan istifa” sloganları atıldı. Bahçeli’nin o mavi taşlı yüzüğü altındaki dosya yüklü bir dosya gibi.
Şark kurnazlığı bir yere kadar. Erdoğan’ın Suriye politikası şimdi gelip kendisini vuruyor.
Türkiye karıştı. Afrin’deki kontrol altındaki bölge de karıştı…Suriye’de bayraklarımız parçalanıyor, askerimize saldırılıyor, TIR’lar yakılıyor.
Bu provakatif ortamda, siyasetin şark kurnazlığı kadar toplumun kurnazlığını da görmek gerek.
İstismar aşağılık bir suçtur tamam da Karaman’da 42 evlat istismar edildiğinde, her gün en az 4 kadın katledildiğinde, iş cinayetlerinde, madenlerde kıyımlar yaşandığında, “nass” denilerek yoksullaştırıldığında, kur koruma zırvalığı ile cebine hortum bağlandığında, daha nicelerinde “sus pus” olan “kırılgan” toplum Suriyelinin bir Suriyeli küçüğü istismar etmesiyle mülteci sorunu üzerinden öfkesini kusuyor.
Ali Yerlikaya’nın Kayseri’de 474 kişinin gözaltına alındığını bildiren x’ini dikkatlice okudunuz mu? Göz altına alınan 284 kişinin sabıkası var.
Göçmen kaçakçılığından başlayıp cinsel tacizden uyuşturucuya; yaralamadan kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmaya kadar yok yok.
Suçlular “ahlak” diye ayaklanıyor ise arkasındaki kuklacıya bakmak gerek.
Suçun milliyeti mi var?
O çok iyi bildiğimiz karanlık el, bir kez daha kendi iktidarı için kanlı ve daha karanlık yeni bir dönemin peşinde mi?
Yıllar yılı faili meçhullerde hukuku talep etmeyen toplum, Sinan Ateş cinayetinde “metastaz yapan Susurluk”un oyununa bir daha gelmemeli.
Tehlike büyük, uçurum bu kez çok daha dik.
Bir daha yuvarlanmayalım.