Bir iddianame, Bir mütalaa…
Bazen, özellikle de yazı yazmadan önce insanlığın geniş zaman yelpazesinde ufkumu genişletmeye çalışırım…
Zaman mancınığı, sizi güncelin dar pergelinden alır, çağlar ötesine fırlatıverir…Dar ve sığ gündemi, yaşamın en önemli anı sanmak gibi bir yanılgı önlenir.
Gene aynısını yaptım neredeyse 2000 yıl öncesine geri gittim… Tarihte 19 Temmuzlarda neler olmuş diye şöyle bir baktım.
M.S. 64’de yaklaşık bir hafta süren Büyük Roma Yangını… M.S. 711’de Hristiyan Vizigotlar ile Tarık bin Ziyad yönetimindeki Arap ve Berberi orduları arasında Guadalete Muharebesi… M.S. 998’de Bizans İmparatorluğu ile Fâtımîler arasındaki Epemiye Muharebesi.
Böyle geriye dönüp baktığımızda zamanın akıp gittiğini görüyoruz.
Zamanın akıp gittiğini bize gösterecek örneklere bugünlerde çok ihtiyacımız var.
Çünkü Türkiye’de zaman sanki durdu… Mıhlanıp kaldığımız hukuksuzluk cehennemindeki çürüme, binlerce yıldır sürüyormuş gibi korkunç bir bıkkınlık ve umutsuzluk yaratıyor.
Bizi bunaltan bu çürümenin iki barometre davası var.
Birisi Ayhan Bora Kaplan (ABK), diğeri Sinan Ateş davası.
Mevcut rejimin özeti de olan bu iki davada bir iddianame ve bir mütalaa var ki tek yumurta ikizi diyebilirsiniz.
İddianame, “gizli tanık ve de sanık” ABK örgütünün ikinci ismi Serdar Sertçelik’in konuşmalarının yer aldığı ABK dosyasını soruşturan polis şeflerinin iddianamesi.
Mütalaa ise bugün âdeta Formula 1 ile yarışan bir aceleciliğe şahit olduğumuz Sinan Ateş davasında savcının okuyacağı esas hakkındaki mütalaa.
Yerli ve milli yargının iddianame ve mütalaası bunlar.
Önceki gün İsmail Saymaz yazdı:
“Sertçelik, ses kaydında, eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın da adını geçiriyor. Bozdağ’la bağlantılı bir hukuk bürosuna avukatı İ.Y. aracılığıyla 400 bin Euro ödediğini ve davasının bozulduğunu ileri sürüyor.”
Bu iddialar polis şeflerinin iddianamesinde yer alıyor. Ancak Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi iade ediyor. Aynı savcı iki gün sonra yeni bir iddianame yazıyor
İkinci iddianamede Sertçelik’i sanıklar arasından çıkarıyor ve metni 21 sayfa eksilterek mahkemeye gönderiyor. 13 Ağır Ceza Mahkemesi bu düzeltilmiş temiz, mis gibi iddianameyi kabul ediyor, çünkü Bekir Bozdağ ve Mücahit Aslan ismi artık iddianamede yer almıyor.
Ama işte her nasılsa bu bilgi dışarı sızıyor ve haber oluyor. Ve o 21 sayfa şimdi elden ele geziyor.
Gazeteci Erk Acarer de iddianameden çıkarılan o kısımlara ait konuşmaların ses kaydını yayınladı. Erk Acarer’in paylaşımları orada duruyor. Milyonlar izledi.
“Abdestinden emin olan” eski bir Adalet Bakanı neden “yerli ve milli” Türk yargısına kendini emanet etmez ki?
Skandalın kendi ağırlığı, yorum yapma boyutunu aşar olmuş… Suç isnadı ve isimler temizlensin diye savcıya iddianameyi geri gönderen hâkimler… Yazdığı iddianameden suç iddiasını eksiltip yeniden yazan savcı…
Yerli mili yargının mensupları bunlar… Sıkışıp kalan ülkenin “hukukçuları.”
Böyle bir davadan “hakikat” çıkar mı?
Azmettiren faillerin gizlendiği iddianame ile başlayan Sinan Ateş Davasında ise savcı tam da adli tatil başlamadan 2 gün önce, bugün mütalaasını sunacak.
Delillerin incelenmediği, tanıkların dinlenmediği beş günlük yargılama sonrasında savcı, mütalaasında Sinan Ateş’in öldürülmesi kararını ve talimatını veren ama itina ile korunan “azmettirenlerin” isimlerini sayarak cezalandırılmalarını ister mi?
“İster” diyecek kadar “saf” biri var mı aranızda?
Aslında bu davanın sağlığına da en korkunç gölge 15 Temmuz’un 8. yıldönümünde düştü.
Sinan Ateş’i öldüren tetikçiyi alıp Ankara’ya getiren iki özel harekât polisinin çalıştığı kurumun başkanının Devlet Bahçeli’nin elini öptüğü o fotoğraf...
“Yeni Türkiye” bile bunları taşıyamaz.
Türkiye’de zamanın donduğu ve sadece çürümenin yol aldığı görüntüsüne çok da aldanmayalım.
Bu kısa yazıda sergilenenler, bizatihi “çürümenin” kendisi için bile ağır.
Ne devlet ne de toplum bu kadarını kaldıramaz.
Ne olacak peki? Hissim odur ki “birileri” bunları ortaya saçıp, gözümüze sokmak isterken “hukuk devletine” geri dönmenin rasyonel mecburiyetinin de mesajını veriyor.
İflah olmaz bir iyimser gibi durabilirim.
Ama su da kaynayana kadar hep aynı görünür… 99 derecede bile su aynıdır… Ama bir derece sonra buharlaşıverir.
Türkiye’deki çürüme ise yüz dereceyi bile aştı… Buharlaşması yakındır.
Zaman Türkiye’de bile akar… Bazen yavaş, bazen hızlı… Ama daima akar.