Erdoğan açmazların elbette farkında ama çıkış yolu sınırlı
Madem Reis, yorulanları, hatta kendisine ve davasına yük olanları biliyor, o vakit onları niye alıp kenara koymuyor?”
Dünün sorusu bu. Hiç kuşkusuz önemli bir soru.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AK Parti genel başkanı olarak, partisi kadrolarında yorulmuşlar, bitkinlik hissedenler, heyecanını kaybedenler olduğundan söz ederek, bunların kendiliklerinden kenara çekilmelerini istemişti.
Partisinin 23. kuruluş yıldönümü kutlamaları sırasında yaptığı konuşmada.
Beni şaşırtmıştı o sözler.
Aynı sözlerin AK Parti içerisinde nasıl bir tepkiye yol açacağını merak ediyordum ki, Mehmet Metiner’den yazımın girişindeki soru geldi.
Metiner bilgilidir, kafası da çalışır. Sorusunun cevabını da aslında biliyordur.
Sorunun bana göre tek cümleyle cevabı şu: AK Parti artık, kuruluş beyannamesi ile ilk hükümet programında yer alan temel ilke ve prensiplere uygun icraatlarıyla iktidardaki ilk on yılında ülke insanına umut vermiş bir parti, lideri de bunu sağlayan siyasi kadroya ve destekleriyle onu başarıya taşımış bürokrasiye yol açmış Tayyip Erdoğan değil bugün…
Parti de değişti, kadrolar ve bürokrasi de; en önemlisi lideri de…
Güç, daha fazla güç istendi; o güce kavuşularak ilk dönemden farklılaşıldı.
Tayyip Erdoğan hepsini iş başına bizzat getirdiği bakanlarının, parti kadrolarının ve bürokratların heyecansızlığını görüyor da, ekonomideki sıkıntıları, dış politikadaki açmazları, adalet ve hukuk alanındaki tasarrufların başa sardığı sorunları ve en önemlisi bu sarmaldan çıkmanın birkaç kalem darbesiyle mümkün olacağını göremiyor olabilir mi?
Soruma “Görmüyordur” cevabını verecekler bulunduğunu elbette biliyorum. AK Parti’ye hala umut bağlamakta olanlar içerisinde, sıkıntılardan haberdar olan bir kesim o görüşte.
Ben farklı düşünüyorum.
Farklı düşündüğüm için de, kuruluş yıldönümü kutlandığı gün yaptığı konuşmadaki içe dönük sitemlerini bir çaresizlik itirafı olarak değerlendiriyorum.
Yolun sonuna gelindiğini görüyor Erdoğan. Ne/ler yapması gerektiğini de biliyor, fakat onları yapamayacağının da farkında.
Kötüsü, ekonomide çıkış yolu bulsun diye görevlendirilen ve görevi üstlendiği günden beri içeride ve dışarıda çalmadığı kapı bırakmayan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de çabalarının nafile olduğunu farketti.
Mafya ile mücadele konusunda en başlarda hayli kararlı görünen İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da, içeride bazı sinir uçlarına dokunduğunda aldığı tepkiler üzerine, dikkatlerini dış örgütlenmelere kaydırmaya başladı. Bodrum/Yalıkavak’ta çekilmiş bir fotoğrafı, hareket alanının sınırlarını hatırlatsın diye, masasının görünür bir yerinde tutuyor olabilir.
Adalet ve hukuk alanında basit birkaç adım atılsa tablo değişebilir düşüncesinde olan AK Partililer, yakın gördükleri Abdülkadir Selvi’ye, cezaevinde tutulan ve Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına konu olanların serbest bırakılacağını fısıldadılar.
Olmadı, yapılamadı.
Can Atalay, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş cezaevinden çıksa, AK Parti’nin görüntüsü ve Mehmet Şimşek’in dışarıdaki çabaları olumluya dönmez miydi?
Elbette dönerdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, umutlandığı bir sırada, Avrupa Birliği ile ilişkilerin yeniden üyelik düzeyine çıkabileceğinden söz ettiğini hatırlayamaz olamazsınız.
Üzerinden sadece birkaç ay geçti ve bugün artık o söylemini kendisi unuttu AK Parti genel başkanı.
Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya kabulü sürecinde izlenen yolun sonunda ABD ile ilişkileri daha yakın hale getirmek vardı; ilk elde beklenen alınacak gibi görünürken o süreçteki gerilimler boşuna yaşanmış oldu.
Suriye ile yakınlaşma niyeti pek çok yönden ülkeyi rahatlatmayı amaçlıyor. Niyet ortada ama bir türlü beklenen adımlar atılamıyor.
Acaba neden?
Neden bütün bu konularda, gerekli olduğuna inandığını çeşitli ortamlarda belli ettiği adımları atamıyor Cumhurbaşkanı Erdoğan?
Parti kadrolarında, bürokraside ayak bağı olduğunu bildiği kişileri değiştirmek istediği halde yalnızca serzenişte bulunmakla yetinmesi neden ise, iç ve dış politikada gerekli adımları atamamasının sebebi de o.
Ülke için, partisi için, hatta kendisi için çıkış yolu fazla değil.
Etrafında sahil-i selameti kendisine işaret edebilecek kişi de kalmadı gibi…