Rio gördüğüm en kötü olimpiyat!
Dünyanın en büyük spor organizasyonu olan bir olimpiyatı daha geride bıraktık. Rio Olimpiyat Oyunları öncesinde yazdığımız yazıyı hatırlarsanız, bu oyunların tarihin en başarısız olimpiyatlarından biri olacağını iddia etmiştik. Bu görüşümüzde de haklı çıktığımızı söylemek sanırım hiç yanlış olmaz. Öncelikle bu büyük şölenin Rio’da hak ettiği değeri bir türlü bulamadığını ifade ederek söze girelim. Oyunlar boyunca süren bir dizi aksaklıkları çözmek pek mümkün olmadı. Öncelikle güvenlik sorunları oyunlar boyunca sürdü. Gerek basın mensupları, gerekse olimpiyat ailesinin fertleri çeşitli suç unsurları ile karşı karşıya kaldı. Kimi soyuldu, kimi darp edildi.
Hadi bunları bir kenara bırakalım. Sporcular olimpiyat köyünden pek memnun kalmadı. Her gün bir başka sorunla uğraşmak durumunda oldular. Daha da ilginci sporcular müsabaka yerlerine giderken organizasyon tarafından kendilerine tahsis edilen araçlarla yollarda kayboldular, müsabakalarına son dakikada yetişmek durumunda kaldılar. Doğrusu bu pek alışıldık bir durum değildi. Sekizi yaz üçü kış olmak üzere tam 11 olimpiyat izlemiş bir gazeteci olarak Rio Olimpiyat Oyunları’nın takip ettiğimiz organizasyonlar içinde en kötüsü olduğunu söyleyebilirim. Mesafelerin uzaklığı, iletişim sorunlarının bitip tükenmemesi bizleri gerçekten güç durumda bıraktı.
SADECE BOLT VE PHELPS VARDI
Neyse biz işin sportif yönüne bakalım. Bu açından da Rio’da elde edilen sonuçların ve sergilenen performansların da yeterli olmadığını belirtelim. Düşünün yaklaşık 10 bin elit sporcunun katıldığı bu dev organizasyonda sadece bir dünya rekoruna tanıklık edebildik. O da atletizmde kadınlar 10 metrede Etyopyalı Almaz’ın rakiplerine büyük fark atarak yaklaşık 13 saniye geliştirdiği muhteşem sonuçtu. Şimdiye dek her olimpiyatta yeni yıldızlar tanıyan, onların yaptıklarını günlerce konuşup okuyucularımıza aktaran bizler bu kez Rio’da yeni süper starlarla pek tanışamadık. Yine geçtiğimiz olimpiyatlara damga vuran Jamaikalı atlet Usein Bolt ile ABD’li süper kulaç Michael Phelps gündemdeki yerlerini korudular. Tüm dünya basını bu iki büyük yıldızın mükemmel performanslarından söz etti ama onlardan da bir rekor gelmedi. Sadece geçmiş olimpiyatlarda olduğu gibi madalya kolleksiyonculuğunu sürdürdüler o kadar.
Barcelona’dan başlayıp bugüne dek gelen Amerikalıların NBA oyuncularından kurulu rüya takımı bile bu kez o kadar parlak değildi. Basketbolda bir iki maç dışında öyle hop oturup hop kalktığımız mücadeleler izleyemedik. Kısacası sportif açıdan da tatsız tuzsuz bir olimpiyatı geride bıraktık.
Son olarak biraz da ülkemizin ne yaptığına değinelim. Öncelikle sadece 1 altın, 3 gümüş ve 4 bronz madalya ile kapattığımız Rio macerasının bizler için yeterli bir sonuç olmadığını hemen vurgulayalım. Taha Akgül ile altına uzanıp, madalyalarımızın 5’ini toplayan güreş Rio’daki en başarılı dalımızdı. Onun dışında basketboldaki kadınlarımızın mücadeleleri ile gurur duyup, çeyrek finalde son saniye topu ile oyunlar dışında kalmamıza yandık. Ancak diğer dallarda büyük ümitler beklediğimiz isimlerden hatta avuç dolusu para verip devşirdiğimiz yabancı Türkler’den de bir şey gelmedi.
TÜRK SPORU SINIFTA KALDI
Açıkçası Rio’da sporumuz da tıpkı organizasyon gibi sınıfta kaldı. Şimdi artık şapkayı önümüze koyup gerçekleri tartışma zamanı. Öncelikle spor politikalarımızın pek doğru olmadığının bir kez daha görüldü. Sözüm ona federasyonlarımızı özerk hale getirip sporumuzu devlet elinden kurtaracaktık. Ama Rio’da bir kez daha gördük ki sporumuzun sevk ve idaresi hala devletin ellerinde ve bu yapıdan kurtulmak da kısa vadede pek mümkün gözükmüyor.
Son derece iyi niyetli, heyecanlı bir bakanımız var ama spor kültürünün pek oturmadığı ülkemizde bazen iyi niyet ve heyecan işe yaramıyor. Eğer sporu okullara sokamıyor, ailelerin yoğun katkı ve desteğini sağlayamıyorsak bir yerlere varmamız çok zor gözüküyor. Her olimpiyat sonrası olduğu gibi yine federasyonlarımızda seçim dalgası yaşanacak, belki değişimler olacak. Ancak spor politikamız ve yönetimimizde pek fazla bir şey değişmeyecek ve bizler bir sonraki olimpiyattan sonra yine aynı şeyleri konuşuyor olacağız. 103 sporcu ile gittiğimiz Rio’dan sadece 1 altın ve toplam 8 madalya ile dönüyorsak bunu başarı değil başarısızlık olarak görüp kurtuluş reçetelerini aramaya başlamamızın vakti geldi de geçiyor bile. Umarım bu kez gerçekleri görüp gerekli neşteri vururuz. Ama spor yapmayan, sporu sevmeyi sadece belli branşlarda maç izlemek olarak algılayan bir toplum için işimizin zor, yolumuzun uzun ve dikenli olduğunu söylemek sanırım hiç yanlış olmayacaktır.