Mutlaka Yavrum

Geçtiğimiz hafta yine “Eski Türkiye’nin” sorunlarından bahsedilirken “Z kuşağı bilmiyor, anlatmamız gerek” denildi. Ardından müthiş bir özveriyle uygulamalı olarak anlatmaya başlandı.  

12 Eylül’ün mirası YÖK’ün yapısı Eski Türkiye’nin en bariz örneklerinden biriydi. Bunun ne kadar kötü olduğunu anlamamız için rektör atamalarını daha da kötüleştiren uygulamaları inatla sürdürüldü.. Biz zaten biliyorduk ama şimdi bir kez daha anladık: 

Bu yöntem çok kötüymüş, berbat sonuçlar doğuruyormuş. Üniversiteler kendi rektörlerini kendileri seçmelilermiş. AK Parti programında yer alan şu bölümün uygulanması kritik öneme sahipmiş: 

“Yüksek öğretimde köklü bir reforma ihtiyaç vardır. YÖK, üniversiteler arasında koordinasyon sağlayan, standart belirleyici bir yapıya kavuşturulacak, üniversiteler idari ve akademik özerkliğe sahip, öğretim elemanları ve öğrenciler üzerinde baskı, dayatma ve antidemokratik uygulamaların bulunmadığı, bilimsel bilginin üretildiği, araştırma ve öğretim faaliyetlerinin esas olduğu kurumlar haline getirilecektir.” 

Eski Türkiye’nin en büyük göstergelerinden biri olan polis şiddeti, bir utanç örneği olarak çok eskilerde kalmalıymış. Eylemcilerin ters kelepçeyle gözaltına alınması, tutuklu yargılanması ve hukuksuz gerekçelerle orantısız müdahalelerle karşılaşması çok yanlışmış.  

İnsanların herhangi bir konuda keskin çizgilerle birbirinden ayrılması ve düşmanlaşması kötü bir şeymiş. Herhangi bir demokratik itirazda marjinal grupları öne çıkararak eylemcilerin tümünü sapık, terörist, ahlaksız ilan etmek önüne geçilemez sonuçlar doğururmuş. 

Liyakat çok önemliymiş, liyakatsiz atamalar toplumda büyük tepkiler doğururmuş. Adalet, her zaman ve herkes için gerekliymiş. Aksi düşünülemezmiş. 

Bariz yanlışlarda inat etmek, itirazları güçle bastırmaya çalışmak sadece tepkiyi büyütürmüş. Hiç kimseye bir faydası olmazmış. Bu ülkenin gençlerinin enerjisi, ümidi kırılırmış. Başka şeylerle uğraşmak yerine adalet mücadelesi vermek zorunda kalırlarmış. Bu köşede bir kültür sanat olayından, güzel bir gençlik hareketinden bahsetmek yerine bunlar anlatılırmış. Yazıkmış. 

Teşekkürler Sayın Cumhurbaşkanım. Hepsini çok iyi anladık. Şükür ki Yeni Türkiye’de bunların hiçbirine yer yok.  

Aslına bakarsanız, biz bunların hepsini zaten çok iyi biliyorduk. Devir değişti, gençlik artık bambaşka. Yeni dünyada biz, yaşamadığımız dönemden birçok şeyi de öğrenebiliyoruz. “Gençlere anlatmamız lazım” demek yerine biraz da “gençleri anlamamız lazım” deseniz göreceksiniz aslında. 

Fakat yine de birbirimizden o kadar farklı değiliz, anlaşılmaz sanmayın bizi. Biz de hâlâ Cem Karaca’nın 1975 yılında çıkardığı Mutlaka Yavrum şarkısını dinliyoruz. Sizden bugüne bir arpa boyu yol alamamışız yani anlayacağınız. Bizim çocuklarımız başka Cem Karaca şarkıları dinleyebilsin diye bütün uğraşımız. 

“Biz görmedik sen görürsün yavrum, 

Didişmeden geçen bir gün mutlaka! 

Yalansız dolansız bir dünyayı yavrum, 

Kuramadık, kurarsınız mutlaka!” 

*** 

Geçen hafta, başka bir bağlamda yazdığım yazıda Boğaziçi’ndeki haksız atamaya birkaç cümle ile de olsa değindiğim için, sözün borcu adına, bu hafta bu konuya girmem gerekti. Gergin ortamdan kaçıp iyi şeyler duymak için gelen ama yine de bir tartışmanın içine düşen okurlarımdan özür dilerim; benim adıma bir yükümlülüktü. Köşemde bu berbat tartışmalardan uzakta bir yerde durup kültür sanatı ve gençlik gündemini öne çıkarabilmeyi çok isterdim. Fakat arkadaşlarım gözaltındayken bunu yapamazdım. Mazur görün. 

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum