Kıvılcım
Büyük bir afetle mücadele ediyoruz. Bir damla su, bir satır dua… Allah razı olsun, kim neyini paylaşıyorsa.
İnsanların canı yanarken, hatıraları yok olurken, çiçekler tutuşurken, kaplumbağalar ve sincaplar çırpınırken, ormanlar kül olurken konuşmanın zorluğunu biliyorum. Fakat işim bu, bir şeylere işaret etmeye çalışıyorum. Canım yanıyor diye susmam doğru olmaz. Bağışlayınız.
Yangının başından beri yüzlerce yalan haber çıktı. Üstelik bunların çoğu, anonim sosyal medya hesaplarından değil gazeteci olduğunu iddia eden troller tarafından sunuldu. Gazete manşetlerinden, televizyon ekranlarından yankılandı.
Türkiye’de sanırım hiç kimsenin medyaya güveni kalmadı.
Yangınların bir sabotaj olduğuna dair henüz hiçbir somut delil olmamasına rağmen insanlar ellerine silah alıp kimlik kontrolü yapmaya başladı. İhbar üzerine bölgeye giden jandarma komutanı vatandaşlara gördükleri haberlerin doğru olmadığını anlatıp onları sakinleştirmeye çalıştı. Toplum psikolojisi ve kamu güvenliği açısından skandal bir andı.
Eline silah alıp kimlik kontrolü yapan insanların -eğer GBT sorgulatacak bir yazılımları yoksa- baktıkları şey isim ve memleket olacaktı. İsme ve memlekete bakarak orman yakma şüphesinin nasıl tespit edilebileceği de hepimizin başını önüne eğerek söyleyeceği cevaplardan oluşuyor. Bir başka yangın da bu işte, üflendikçe alevleniyor.
Sosyal medyada insanlar birbirlerine saldırıyor. Türk Hava Kurumu’nun uçaklarının neden kullanılmadığına dair bile onlarca farklı hikaye anlatılıyor. Büyük bir gürültü içinde gerçeği bulmaya çalışan insanların yaşadıkları stresin ve gerilimin sınırı yok.
Bu topluma bunu yaşatmaya kimsenin hakkı yok.
Ülkemizin en büyük sansür kuruluşu RTÜK, söndürülen değil devam eden yangınların haberleştirilmesinin doğallığını kabul etmeyecek bir durumda. Yayınların nasıl yapılması gerektiğini söyledikten sonra “aksi takdirde” ağır cezalar uygulanacağını ilan ediyor. Hükümetin yangını söndürmedeki yeterliliğinin tartışmaya açılmasına bile tahammül edecek durumda değil. Böyle bir baskı altındaki medyaya kim, nasıl güvenir?
Medyadaki bu baskı ortamı tarafların radikalleşmesine, aklı selimin sessizleşmesine de yol açıyor. Bu da hamaseti iyice artırıyor. Tartışma ve çözüm zemini ortadan kalkıyor.
Her yönetimin, tüm kriz anlarında şeffaf ve güvenilir bilgiler duyurması kaosun önüne geçmenin ilk yoludur. Bu açık ve basit yolu herkes biliyor fakat şu anda bu yoldan yürünmüyor. Medyaya yönelik baskılar kıvılcımı büyütüyor, yangını kaçınılmaz kılıyor.
Umarım insanların güven duyduğu, özgür ve çok sesli medyaya ulaşmamızın önündeki engeller bir an önce ortadan kalkar.
Umarım yangınların tekrar etmemesi için sorunu, sebebi ve çözümü özgürce tartışabiliriz ve aynı şeyleri tekrar yaşamayız.