Ama
İnsan çok boyutludur. Hikayeler katmanlıdır. Siyah varsa beyaz, gece varsa gündüz vardır. Bunca boyutun, rengin, zamanın, katmanın içinde herkesin her şeye aynı yerden bakmasını beklemek son derece tuhaftır.
Bazen farklı toplumlar aynı konuda iki farklı görüşte birleşebilir. Muhtemel ki, ikisinin de söylediği eksikler içerir. İçinde bulunduğu grubun, kesimin, sınıfın, toplumun tezlerini sorgulamayı ve karşıtlarını önyargısız dinlemeyi başarmak sağlıklı bir düşünsel gelişim için asgari gerekliliktir.
Bazen “ama” demek gerekir. “Bu tablo siyah görünüyor ama yer yer beyazlıklar da var.” demek cesaret gerektirir. Bu cesareti gösteremeyenlerin adil bir tavır sergilemesi mümkün değildir.
Bazen de “ama” dememek gerekir. Mesela tabloya kan sıçramışsa, “bu tabloda kan var ama arkası beyaz” demek büyük bir ahlaki problemdir. Şiddetin olduğu yerde amasız konuşmak gerekir.
“Rusya, Ukrayna’da sivillere zarar veriyor ama NATO’nun genişlemesini önlemek zorunda.” denilemez mesela. Çünkü o “ama” sivillerin zarar görmesini denklemin bir tarafına koyar, tartışılabilir bir boyuta çeker. Oysa masum insanların zarar görmesine amasız karşı durmak gerekir. İnsan hayatını ve güvenliğini denklemin içinden çıkarır çıkarmaz NATO’yu tekrar tartışmaya açabilir, gerekli tüm eleştirileri yükseltebiliriz.
“Furkan Vakfı’nın çalışmalarını beğenmiyorum ama polisin şiddet uygulamasına karşıyım.” denilemez mesela. Polis şiddetine, mağdur hakkında kanaat belirtmeksizin karşı çıkmak gerekir. Polis şiddetine “ama” diyerek karşı çıkmak, mağdurun kimliğini denklemin içine çekmektir. Üstelik birinin hakkını savunmak için ondan olmak gerektiği alt metnini de içerir.
Hatırlarsanız mevcut İçişleri Bakanı 2018’de bir konuşmasında şöyle demişti:
“Okulun çevresinde bir uyuşturucu satıcısını gördüğümüz, zaman beni ne kadar kınarlarsa kınasınlar, ne kadar eleştirirlerse eleştirsinler, o uyuşturucu satıcısının ayağını kırmaya polis görevlidir.”
Şiddet, güvenlik ve adalet kavramları üzerine biraz kafa yoran herkes bu açıklamaya itiraz etmişti. Ancak ne yazık ki bu dilden geri adım atılmadı. Oysa hangi suç olursa olsun cezayı yalnızca mahkemeler vermelidir. Polisin silahsız birine şiddet uygulaması asla kabul edilemez. Amasız bir meseledir bu.
Bunlar benim için son derece temel kurallar, ilkesel tavırlar. Okurlarım için de böyle olduğunu düşünüyorum.
Ancak ne yazık ki bu konuda bir toplumsal mutabakat sağlayabilmiş değiliz. Böyle “ama” diyerek de sağlayamayız. İnsanın kısacık ve çile dolu hayatının zarar gördüğü anlarda daha net konuşmalıyız. Bazen linçlere göğüs gererek ve birbirimize omuz vererek şiddetin tükenmesi için elimizi taşın altına koymalıyız.
Taş ağır ama…
Aması yok!