Türkiye beklemede: Suriye hazır olunca barışacağız…
Biliyorsunuz Cumhurbaşkanı Erdoğan bir süredir Suriye Cumhurbaşkanı Esad’a “eski dost günler” hatırlatmaları yaparak “barışalım, görüşelim” mesajları veriyor.
“Suriye ile yeniden diplomatik ilişkileri kurmamak için bir sebep yok. Geçmişte nasıl yaptıysak yine yapabiliriz. Suriye’nin iç işlerine karışmak gibi bir niyetimiz yok. Ailece görüşmeye varana kadar Sayın Esad’la geçmişte nasıl yaptıysak yeniden yapabiliriz.” (28 Haziran 2024)
“İnşallah Türkiye Suriye ilişkilerini geçmişte olduğu gibi aynı noktaya getirelim istiyoruz. İnşallah davetimizi yapacağız, davetimiz her an olabilir. Çünkü biz dün Suriye ile düşman değildik ki biz Esad ile ailece görüşüyorduk.” (7 Temmuz 2024)
Ancak bütün bu geçmiş güzel günler hatırlatmalı barışma davetlerine Esad’dan esaslı bir cevap gelmiş değil. Erdoğan isteğini ABD seyahati öncesinde bir kez daha dile getirdi.
Erdoğan’ın sözlerini dikkatle okuyun:
“Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi için Beşar Esad ile görüşme irademizi de ortaya koyduk. Biz şimdi karşı taraftan cevap bekliyoruz. Biz buna hazırız, halkı Müslüman iki ülke olarak artık bu birlikteliği, bu beraberliği bir an önce gerçekleştirelim istiyoruz. İki ülke ilişkilerinde yeni bir dönem de böylesi bir görüşme neticesinde inşallah başlar diye inanıyorum.” (21 Eylül 2024)
Türkiye Suriye ile ilişkilerini düzeltmeye hazır ama Suriye Türkiye ile ilişkilerini düzeltmeye henüz hazır değil! Suriye kendini hazır hissettiğinde Türkiye’nin “Suriye ile ilişkimizi düzeltelim” talebini kabul edecek.
Erdoğan’ın sözlerinin tam olarak ortaya koyduğu fotoğraf bu. Türkiye ricası, Suriye rica kabul edecek konumda.
***
Mustafa Karaalioğlu dün köşesinde “Erdoğan’ın ricası bu kadar aleni olmak zorunda mı?” sorusuyla itiraz etmiş.
Haklı, çünkü “devlette itibardan tasarruf olmaz” sözünü ilke edinen bir devlet başkanının söyleyeceği, söyleyebileceği sözler değil.
Düne kadar konuştuğu her platformda “Katil Esed”, “Zalim Esed” dediği, “Allah izin verirse bu caninin, bu katilin bu dünyada hesaba çekildiğini görecek, bundan dolayı da hamd edeceğiz” duaları yaptığı lider ve ülkesinin karşısında ricacı duruma düşmek…
Bu durum ülkemizin itibarını nereye koyar?
Yönettiği ülkesinin itibarını kendisine ilke edinen bir devlet başkanı ülkesini ricacı duruma düşürmemeli, ricacı durumda gösterecek sözler sarf etmemeli.
Bir ülke, haksız pozisyona düştüğü bir ülke karşısında ricacı durumda da olabilir. Ama dünya alem hangi ülkenin hangi ülke karşısında ricacı durumda olduğunu bilmez. Diplomasi çalışır ve kapalı kapılar ardında iki ülke arasındaki sorun iki ülkenin itibarı da korunarak çözülür.
Hepimizin aklındaki soruyu soralım:
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kuralı bilmiyor mu? Esad bu kuralı bilmiyor mu? Diplomasi işlesin, ricacı olmamız kaçınılmaz şartsa bile Türkiye bu ricasını kapalı kapılar ardında iletsin. Suriye’nin gönlünü alsın. Erdoğan neden bütün dünyanın gözü önünde ricada bulunuyor?
Esad sanırım Türkiye’ye “ilişkilerimizi nasıl bozduysanız öyle düzelteceksiniz, kamuoyu önünde ağzına geleni söyleyip, bütün dünyanın gözü önünde ağza alınmayacak hakaretleri yapıp sonra arka kapı diplomasisiyle gönlümü alamazsınız” diyor.
Bunu ifade eden açıklamaları oldu zaten.
Sanırım bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan aleni bir şekilde ricacı oldu. Türkiye’nin Suriye ile ilişkilerini düzeltme konusunda hazır olduğunu ama Suriye’den haber beklediğimizi duyurdu.
***
Komşu ülkelerle, Avrupa ülkeleriyle arasını bozmak için nasıl elinden geleni ardına koymayan, hiçbir sınır tanımayan AK Parti iktidarı şimdi de aynı sınırsızlıkla yeniden dost olmak için elinden geleni ardına koymuyor.
Ben AK Parti iktidarının dış politika anlayışını şu örneğe benzetiyorum.
Yanı başımızda iki komşumuz olsun. Bu iki komşumuzun ilişkileri gayet güzel. Sonra iki komşu bir konuda birbiriyle ayrı düşüyor, tartışmaya başlıyorlar. A komşu meselesinde haklı ama aşırı heyecanlı, duygularının sınırı yok. Dur durak bilmiyor. Ayağa kalkınca oturacağı yeri, oturunca kalkacağı zamanı bilmiyor... B komşu ise sakin, hesaplı, daha pragmatist.
A komşu ağzına geleni söylüyor, hakaretler gırla gidiyor, mahalleyi ayağa kaldırıyor. Ağza alınmayacak sözler sarf ediyor.
Yetinmiyor, hızını alamıyor, camını, penceresini taşlıyor.
Sonra sakinleşiyor. Sakinleşince gidiyor komşusunun zilini çalıyor. Komşunun hiçbir şey olmamış gibi kapısını açmasını ve eski günlerdeki gibi komşuluklarına kaldıkları yerden devam etmesini istiyor.
Bu mümkün mü?
Değil..
Yazımı Mustafa Karaalioğlu’nun şu tespitiyle bitireyim:
“Ne kadar hakaret ettiysek, döndük bir o kadar iltifat ettik. Geçmişte bir şey olmamış gibi davrandık. Yani, BAE 15 Temmuz’a destek vermemiş gibi, Suud bizim ülkemizde Cemal Kaşıkçı’yı katletmemiş gibi, Mısır diktatörü Sisi darbeci ve katliamcı değilmiş gibi, davranmayı bildik. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu geri dönüşleri asla sorun etmedi, hatta yadırgamadı.” (23 Eylül 2024, Karar)
Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu istiyor, mealen “biz hiçbir şey olmamış gibi davranabiliriz, siz de öyle yapın” diyor.