Tek adamın dehasındansa….
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Altılı Masa liderlerinin ‘ortak yönetim’ modelini eleştiriyor. Sayın Erdoğan’ın sözleri şöyle:
“Herkes bir aday ismi beklerken masadan çıka çıka ülkeyi 6 kişiyle yönetecekleri kararı çıktı. En iyi siz bilirsiniz, 6 kaptan bir gemiyi batırır. Oyu millet verecek, ülkeyi 6 kayyum yönetecek. Bırakın davulun başkasının, tokmağın başkasının elinde olmasını bir tane davula 6 tokmak birden inecek. Yıllarca istikrasızlıktan, yürütmedeki çift başlılıktan çok çekmiş, bizim gibi ülkeye böyle bir model önermek en başta millete hakarettir. Bu millet bu oyunu bozar arkadaş.” (10 Ocak)
Şöyle de diyor aynı konuşmasında:
“Uzaktan kumandayla hareket edecek, 85 milyon yerine 6’lı masadaki genel başkanlara hizmet edecek bir kuklayı ‘aday’ diye millete dayatmak, milletin aklıyla alay etmektir. Kibrin bencilliğin dik alasıdır.”
“Masacıların nasıl bir Türkiye vaat ettiğini, nasıl bir cumhurbaşkanı hayal ettiğini sizler de görüyorsunuz… Ne diyorlar? Hepsi başbakan yardımcısı (Erdoğan cumhurbaşkanı yardımcısı demek istiyor olmalı, yoksa başbakan yardımcısı diye bir şey yok) birer tane de bakanlık alacaklarmış. Ya böyle memleket mi idare edilir? Bu cehalet. Bu ülke nasıl yönetilir haberleri yok.” (15 Ocak)
Erdoğan’ın sözleri böyle, ama atasözlerimizden, deyimlerimizden örnekler vererek neler söylüyor neler. 10 Ocak’ta Ankara’da esnafla buluşuyor, 15 Ocak’ta Muğla’da gençlerle ama gündeminde esnafın, gençlerin sorunları değil Altılı Masa var.
Altılı Masayı seçmen nezdinde değersizleştirecek, itibarsızlaştıracak, elverişli malzeme bulduğunu düşünerek Altılı Masaya yükleniyor da yükleniyor, ‘iş bilmezlikle’, ‘cehaletle’ suçluyor.
Milletin Altılı Masanın ‘ortak yönetim’ formülüne itibar etmeyeceğini daha doğrusu itibar etmemesi gerektiğini, çünkü böyle bir modelin mümkün olmayacağını verdiği anlatıyor. Diyor ki: “Bu modeldeki cumhurbaşkanının Anadolu’daki insanımızın kargaları uzak tutsun diye tarlasına koyduğu bostan korkuluğundan daha fazla iradesi, daha fazla şahsiyeti, daha fazla iktidarı olabilmesi mümkün mü?” (10 Ocak)
***
Peki, Altılı Masa nasıl bir yönetim formülü öneriyorlar, ne diyorlar, şunu:
“Altılı Masa’nın Cumhurbaşkanı ister masadan olsun isterse de masanın dışından. Memleketi ilgilendiren kritik kararlarda altı liderle istişare edecek, onayını alacak. Altılı Masa fiilen icranın içinde olacak, kararların altında altı liderin de imzası olacak, ülkeyi istediği gibi kafasına göre yönetmeyecek, altı liderle istişare ettikten sonra kendi yetkisini kullanacak. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin tek kişiye verdiği o tanrısal yetkileri kullanmayacak, istişare mekanizması çalışacak, güçlendirilmiş parlamenter sisteme resmi olarak geçilinceye kadar fiili olarak güçlendirilmiş parlamenter sistemle yöneteceğiz.” Yani Altılı Masa’nın adayı Cumhurbaşkanı seçildiğinde….
Mesela kafasına göre Merkez Bankası’nın başkanını değiştiremeyecek, kendi partisinden, lafını dinleyecek birilerini Merkez Bankası’na başkan yapamayacak, liyakat ve ehliyet ilkesi esas alınacak. Merkez Bankası faiz indirme kararını kendisi verecek, Cumhurbaşkanın talimatıyla faiz indirimine gitmeyecek.
Mesela kafasına göre altı ayda bir ekonomi politikası değişikliğine gidemeyecek, iktisat bilimiyle, ekonominin gerçekleriyle örtüşmeyen “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” gibi tezler öne süremeyecek, ülkeyi deney tahtası olarak kullanamayacak.
Merkez Bankası’nın arka kapısından döviz satışı yaptıramayacak. Merkez Bankası bağımsız ve tarafsız olacak.
Memleketin bütünü ilgilendiren kararlarda Altılı Masa’nın Cumhurbaşkanı 6 lidere soracak, istişare edecek ve öyle karar verecek.
Bunun neresi kötü.
Sayın Erdoğan “bir geminin altı kaptanı olmaz” diyor. Doğru Altılı Masada bir geminin altı kaptanı olacak demiyor, kaptan istişare edecek diyor.
Türkiye beş yıldır bütün yetkilerin tek elde toplandığı, imza ve karar yetkisinin tek kişide olduğu “tek kişilik hükümet” sistemiyle yönetiliyor. Erdoğan’ın ifadesiyle “gemide beş yıldır tek kaptan” var. Gemiyi nereye isterse oraya sürdü, kimse de sesini çıkaramadı. Çünkü tek yetkili ol ve CB hükümet sistemine göre olağanüstü yetkilere sahip ve hesap sorulamaz makamda.
Ne oldu peki?
Gemi ne durumda, kaptan gemiyi nereye götürdü?
“Tek adam” yönetiminin ülkeyi 5 yılda ne hale getirdiğini bütün ülke gördü.
***
1924 anayasası yapılırken de Atatürk Meclis’ten kendisine normalin ötesinde olağanüstü yetkiler vermesini istemişti. Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Nadir Nadi de anayasa taslağını bu yönde hazırlamıştı. Atatürk’ün istediği bu olağandışı yetkilerden biri bugün neredeyse yüz yıl sonra gündemimize giren ‘Meclisi Fesih’ yetkisiydi. Atatürk, işine geldiği zaman meclisi feshedecek, seçimlere gidecekti.
Ancak Meclis buna şiddetle karşı çıktı, Atatürk’ün vekilleri ‘Madem ki Gazi Paşamız böyle istiyor, o zaman hemen bu anayasa taslağını Meclis’ten geçirelim’ demediler.
Çünkü 1924 Meclisinin insanları, ittihatçılar döneminde padişaha ‘meclisi fesih yetkisi’ verilmesinin nasıl bir otoriterleşmeye yol açtığını biliyorlardı. Bu yüzden Atatürk’ün talebine şiddetle karşı çıktılar.
Balıkesir mebusu Reşat Bey, Atatürk’ü fevkalede yetkiler veren, her istediğini yapabilme olanağı sağlayan anayasa taslağına şu sözlerle karşı çıkıyor:
“Kesin kanaatim şudur ki, farz-ı muhal olarak Allah reisicumhur olsa, kesin arz ediyorum… (haşa sesleri) Haşa… Melaike-i Kiram Heyet-i Vekile (Bakanlar Kurulu) olsa fesih selahiyetini verecek yoktur. (Alkışlar)”
Bu anektodu Taha Akyol’un benim de başucu kitaplarımdan olan “Atatürk’ün İhtilal Hukuku” kitabından paylaştım. Sayın Akyol’un bu kitabını okumadıysanız mutlaka okuyun derim.
Ve yüz yıl önce Meclis’ten otoriterleşmeye yol açıyor diyerek reddedilen, Atatürk’ün sahip olamadığı yetkiye bugün Erdoğan sahip. Ve Meclis’i kendi siyasi çıkarı feshederek ülkeyi seçime götürecek. Çünkü öyle istiyor, ülkeyle alakalı bütün kararları kimseye sormadan, danışmadan, hesap vermeden yönetebileceği yetkilere yasal olarak sahip. Ülkenin ne durumda olduğu da ortada.
Ve şimdi Altılı Masa’nın ‘ortak yönetim’ modelini eleştiriyor “Böyle memleket mi yönetilir” diye soruyor?
***
Büyük Zafer’den sonra yeni devletin rejimin nasıl olması gerektiği tartışmalarının başladığı dönemde… Hüseyin Cahit Yalçın 6 Ekim 1922 tarihinde tercihini Renin gazetesindeki köşesinde şöyle yazar:
“Tek bir adamın dehasına bir millet meclisinin kusurları elbette tercih edilir. Çünkü memlekette ilanihaye devam edecek bir idare usulü kurmaya vakf-ı emel eylemeliyiz. Şahsi kabiliyetlerine istinad ederek bir milleti idare edecek dâhiler her zaman çıkmaz. Bir memlekete her zaman istinadgah olacak kuvvet ancak milli bir meclis olabilir.”
Tek adam yönetiminin ülkeyi ne hale getirdiği ortada. Bütün yetkilerin tek elde toplayan bir hükümet modelinin bedelini ülke olarak ağır ödüyoruz. Bu ağır maliyetten etkilenmeyen hiçbir kesim kalmadı. Dolayısıyla evet, ülkeyi istediği gibi kafasına göre yöneten bir hükümet modeline hayır. Evet, Cumhurbaşkanı ülkeyi canının istediği gibi yönetemesin. Devlet kurumları partilerin arpalığı haline gelmesin. Devletin kurumları yeniden ayağa kalksın. Bütün devlet kurumlarının amiri Cumhurbaşkanı olmasın. Merkez Bankası Başkanı Cumhurbaşkanın gözünün içine bakmasın, valiler iktidar partilerinin il başkanı gibi çalışmasın.
Dolayısıyla Hüseyin Cahit’in yüz yıl önce istediği şeyi bugün ben yüz yıl sonra ‘bir arpa boyu yol alamamış bir ülkenin vatandaşı olarak istiyorum: Tek adamın dehasındansa kusurlu bir meclis ve Meclis’e karşı sorumlu, istişareye dayalı bir hükümet tarafından yönetilmek istiyorum.