Siyaset, ahlak, siyasetçi ve seviye

Şeyh Sadi-i Şirazi der ki:

“Bir hükümdar haksız yere bir köylünün bir yumurtasını alırsa, hükümdarın adamları o köylünün bütün tavuklarını alır.”

Sadi-i Şirazi, bir yöneticinin ‘davranış’, ‘hukuk’, ‘adalet’ konusunda nasıl hassas bir terazide bulunması gerektiğini ve bir yöneticinin ‘attığı adımın’ adamlarına nasıl ‘örnek teşkil’ edeceğini ‘yumurta’ örneği üzerinden anlatmış. Siz ‘yumurta’ örneği yerine ‘üslubunu’ koyun, ‘haksız itham etmeyi’, ‘hakaret’, ‘bühtan’, ‘diline sahip çıkamamayı’ falan koyun...

İşte bunun en güzel örneğini evvelsi gün ve dün yaşadık.

Hem de ‘sabah akşam’ gözümüzün içine baka baka ‘milletin üstünlüğünden’, ‘milletin kutsallığından’ bahseden, dahası ülkemizi yönetme konusunda iddia sahibi olan, millet olarak bizleri ‘yönetmeye’ talip bir lider olan MHP lideri Devlet Bahçeli ve o sağ kolu olan yardımcısı Semih Yalçın aracılığı ile...

Bizler daha ‘liderlerinin’ gazeteci arkadaşımız Abdülkadir Selvi için nefes almadan sarf ettiği “kılıç artığı”, “şerefsiz”, “casus”, “şuursuz”, “ucube”, “bölücü”, “hain”, “Türkiye düşmanı”, “Selvi soyadı değil, halt aramanın küçük direği” sözlerinin ve yetinmeyip “çiğnenmeye mahkumdur” diyerek bir de hedef göstermesinin şaşkınlığı, hayretleri içerisindeyken...

24 saat içerisinde bu kez ‘sağ kolu’ olarak Semih Yalçın çıkıp ‘boynuz kulağı geçer’ diyerek boy gösterdi. Biz de daha ne cevherler var diyerek üstümüze üstümüze “Abdülgüdük” “maki”, “ata binmiş uşak”, “medya makisi” gibi argoyu aşan sözleri boca etti.

İkisi de akademisyen. Siyasetten ayrılsalar çocuklarımızı geleceğe hazırlayacaklar.

***

Peki, Abdülkadir Selvi’nin suçu ne?

Referandum sathı mailinde sahada dikkatini çeken ‘Kürt oylarına’ dair bir tezini, görüşünü ortaya koymak. 21 Şubat ve 22 Şubat tarihlerinde kaleme aldığı “Kampanyanın dili”, “Hayır tuzağı, evet oranı” başlıklı iki yazısında AK Parti’ye dostane bir uyarıda bulunmak:

“AK Parti açısından MHP iki ucu keskin bıçak. Çünkü AK Parti’nin çok önemli bir Kürt seçmeni var. Kürtlerden oy alan iki parti var. Biri HDP, diğeri AK Parti.”

Ve kamuoyunda da tartışılan Başbakan Binali Yıldırım’ın AK Parti grubunda yaptığı “Bozkurt selamı” üzerine:

“AK Parti önemli oranda Kürt seçmene sahip olduğu için MHP ile mesafesinde dikkatli olması lazım.”

Ne eksik ne fazla. Bütün bu iki paragraf.

Devlet Bahçeli, Kürt seçmenin gönlünü kazanacak iki kelam etmek yerine, Abdülkadir Selvi’nin tezini fikren çürütmek, MHP üzerindeki algıyı değiştirmek yerine...

TBMM çatısı altından saydırdı. Saydırdı. Hakaret. Aşağılama. Nefret suçu.

Bakınız bir kez daha söylüyorum... Bütün bunları söyleyen kişi, dışarıdaki herhangi bir isim değil. Ülkeyi yönetmeye talip bir partinin lideri. Bir siyasetçi.

Nefes almadan saydırdığı yer, ‘bizim yerimiz’: Türkiye Büyük Millet Meclisi!

Diyeceksiniz ki, Devlet Bahçeli’nin kullandığı bu hakaret, aşağılama içeren söylemi, nefret dili yeni mi?
Zaten öyle değil miydi?

El hak doğrudur.

Önümüzdeki hafta arkadaşımız Abdülkadir Selvi’yi TBMM’de görsün ‘hiçbir şey olmamış” gibi gider “Nasılsın Abdülkadir Bey” der. Mümkün bu!

Bakınız sadece 2010-2016 yılları arasında Google’a örneğin “Devlet Bahçeli’den X siyasetçiye hakaret”, “Devlet Bahçeli’den X isme ağır sözler” araması yaptırın ve karşınıza çıkan utanç verici, yüz kızartıcı sözlere bir bakın.

Normal şartlarda rakibi için, muhatabı için bu kadar “hakaret”, “aşağılama”, “küfre” varan sözleri kullanan birisinin muhatabının yüzüne dahi bakamaması lazım! Değil mi?

Sonuçta üslup deyip geçmeyin. Üslup, düşüncenin elbisesidir der, bir düşünürümüz.

Çünkü üslup, ayniyle insandır der bir başka büyüğümüz.

Kaldı ki Devlet Bahçeli’nin yaptığı şey salt bir üslupsuzlukla açıklanabilecek, geçiştirilebilecek bir şey de değildir.

***

Devlet Bahçeli işte deyip geçmeyelim. Bir siyasetçinin kullandığı dil, olaylar karşısında verdiği tepki kendi mizacını, karakterini ortaya koyduğu kadar, toplumu, kendisini takip eden kitleleri de yakından ilgilendiriyor. Çünkü liderler ve toplum arasında çok sıkı bir bağ vardır. Ve toplumu şekillendiren aynı zamanda liderlerdir. Örnek teşkil ederler.
O yüzden Sadi-Şirazi’nin ‘hükümdar ve adamları’, ‘yumurta ve tavuk’ örneği önemlidir.

Şimdi Devlet Bahçeli’yi dinleyen tabanı ne yapar?

Diyelim ki bir kahvede, bir dost meclisinde kendisi gibi düşünmeyen, farklı bakan birisine karşı tepkisi nasıl olur?

Söyleyin...

Siyasetteki bu seviyesizliğin, bu üslupsuzluğun topluma yansımaları ne olur?
Siyasetçisinin ‘kılıç artığı’ dediği bir yerde vatandaş ne yapar?

Tepkisini nasıl gösterir?

Siyaset bir yönetme işidir. Siyasetçi de yönetmeye talip olan değil mi?

Siyasetçiysen, ülkeyi yönetmeye talipsen, dilinizin kemiği olacak. Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyacak.

Çünkü beni yönetmeye talip olan sizsiniz Devlet Bey, jüri koltuğunda oturan da benim. Sizi oylayacak olan yani.

Bakınız bütün siyasi çarklarınızı anlayabiliriz. Ancak bu üslupsuzluğunuzu, nefret suçuna varan söyleminizi asla.

YORUMLAR (23)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
23 Yorum