“Peki, hukuksuz demokrasi olur mu?”
Türk siyasal tarihine adını ‘devlet adamı’ olarak yazdıran nadir isimlerden birisidir Sayın Cemil Çiçek. Cuma günkü “Dindar olmak ahlaklı olmayı gerektirir mi?” başlıklı yazım üzerine aradı ve önce ‘anket sonucuna’ dair şunu sordu: “Bu anket sonucu şaşırtıcı mı?”
Yine söylüyorum. Böylesi bir süreçte böylesi bir anket sonucunun çıkması şaşırtıcı olduğu kadar üzücüdür de. Çoğunluğu Müslümanların yaşadığı bir ülkedeki ‘çürümüşlüğü’ gösterir.
Peşinen söylemem gerekiyor ki. Cuma günkü yazının ses getirmesinden mutlu oldum. Devamı gelirse, güzel ve hayırlı bir tartışmanın sürmesine vesile olacaktır.
Mevzuyu ilk kez okuyacaklar açısından kısa bir özet. Eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu Hoca’dan öğrendiğimize göre “İlahiyat camiasında bir hocanın yaptığı bir anket çalışması” var. Yapılan anket sonucuna göre “Ankete katılanların yüz de 70’si dindar olmanın ahlaklı olmayı gerektirmediğine inanıyor”.
Ve çıkan bu sonuç, uzunca bir süredir “ahlaki değerlerde yozlaşma var” uyarıları yapan Cemil Çiçek’i doğrular nitelikte. Anket sonucuna çok da şaşırmadığını söyleyen Sayın Çiçek şunları söyledi:
“Bence gerçeklerle örtüşen bir anket. Zira bizim toplumumuzda her geçen gün yapılan işlerin ‘ahlakla’ örtüşüp örtüşmediğine bakılmıyor. Ya neye bakılıyor? Kanunla örtüşüp örtüşmediğine! Peki, her kanuna uygun olan ahlakla örtüşür mü? Örtüşmez. Esas olan ahlakla örtüşmesidir. Bu anket sonucu bizlere, kafamızı iki elimizin arasına alıp ciddi bir muhasebe yapmamız gerektiğini söylüyor. Sonuçta ‘ahlaksız bir dindarlığın’ ne bir kişiye, en bir topluma ne de Müslümanlığa hayrı dokunur. Biliyorsunuz ‘ahlaksız dindarlık’ tanımı yapan Sayın Mustafa Çağrıcı’dır. Bunun üzerine bir yazı yazmıştı.
Ben dindarım demekle dindar olunmuyor. Dindarım diyen bir kişinin sadece beyanına bakılmaz. Bilakis hal ve tavırlarına da bakılır. Ya dindarım diyen bir kişinin hal ve tavırları tam zıddını söylüyorsa!
Dindarlık bir şerif rozeti değildir. Yakadan çıkartıp yakaya takılmaz.”
Durun. Durun bir dakika. Cemil Beyin şu sözünün bir kez daha altını çizelim.
‘Dindarlık bir şerif rozeti değildir!”
Sizce de şahane bir tanım değil mi?
Şimdi kaldığımız yerden Cemil Bey’in söylediklerine kulak verelim:
“Bu yozlaşma sadece bizim ülkemizin değil aynı zamanda İslam dünyasının büyük bir sorunudur. Sonuçta dini ahlaktan soyutladığınızda geriye sadece ritüeller kalır. Ve dinden beklenen fayda da ortadan kalkar.”
“İslam dünyasının diğer (pek çok sorunu var) sorunlarına ilave olarak ‘ahlaksız dindarlık’ ve ‘hukuksuz demokrasi’yi koyabiliriz. Uluslararası göstergelere bakıldığında hukuksuzlukların en çok İslam ülkelerinde yaşanıyor olması üzücü. Ahlakın olmadığı bir dindarlık, hukukun olmadığı bir demokrasi, ikisi de büyük bir felakettir.”
“Hukuktan demokrasiyi, dinden ahlakı soyutladığınızda geriye sadece ritüeller kalır. Kalorisi olmayan, oksijeni kesilmiş bir din anlayışı. Demokrasiden de hukuku soyutladığınızda demokraside sadece şekilcilik kalır. Sandık var demokrasi var denilemez. Sandık her sorunu çözmez. Hukuksuz bir demokrasi ile toplumun sorunlarını çözecek iklim oluşmaz.”
“Toplumun sorunları kanunlarla, yasalarla, mevzuatlarla çözülmez. Kanunlarda olması gereken ölçü hukuka uygunluktur. Kanunların üstün olduğu değil, hukukun üstün olduğu bir ülke inşa etmeliyiz. Hukuk da ahlaka erişimin bir vasıtasıdır. Adalet de hukukun vicdanıdır.
Ezcümle ahlaksız bir dindarlık mümkün olmayacağı gibi, hukuksuz bir demokrasinin olması da mümkün değildir.”
Ve Cemil Çiçek’in soru ve önerisi:
“Peki, hukuksuz demokrasi olur mu? Bunu da tartışmamız gerekiyor.”
En az “dindar olmak ahlaklı olmayı gerektirir mi” sorusu kadar çarpıcı ve ‘olmaz elbette’ seçeneğinden başka bir cevap şıkkı vermeyen bir soru.
***
Hadi tartışalım. Hukuksuz demokrasi olur mu?
Zira hukuk, demokrasinin olmazsa olmazı yani vazgeçilmez bir unsurudur. Ancak demokrasinin bir gereği olarak “yönetimlerin” seçimle yapıldığı pek çok ülkede maalesef ‘hukuk’ ilkesinin sadece kağıt üzerinde olduğu da bir gerçektir.
Peki...
Türkiye gerçek anlamda ne zaman demokrasi rayına oturur: Türkiye’de hukukun üstünlüğü sağlandığı ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak hukuk devleti olduğu zaman.
Çünkü, devletleri güçlü yapan ‘hukuk devleti’ olmasıdır ve ülkelerin gelişmişliğinin en önemli göstergesi o toplumda en önemli husus ‘hukukun üstünlüğü’ ilkesidir.