Özel Yetkili Mahkemeler nasıl kaldırıldı?
HSYK üyeliği ve Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı görevlerinde bulunan ve “Bakanlığı FETÖ’cülere altın tepside sunmakla itham edilen” Birol Erdem’in Ankara Cumhuriyet Başsavclığı’nda geçen hafta ‘tanık’ olarak verdiği ifadesi hem bir döneme ışık tutması hem de arka planda neler yaşandığını bilmek açısından önemli. Kayda geçmesi açısından bugün de devam ediyoruz.
76 sayfalık ifade tutanaklarında tam beş yere “İbrahim Okur’u aklıyor” notu alıp yanına soru işaretleri koymuştum. Ankara’daki görüşmede kendisine bu durumu sordum “İbrahim Okur’u mu aklıyorsunuz?” diye.
“Asla aklamak gibi çabam yok. Olamaz da. Bu ifade benim tanıklıklarımdan ve yaşadıklarımdan oluşuyor. Bu yapıyla yaptığım mücadelemi anlatırken, yaşadıklarımın belgelerini de birlikte savcılığa teslim ettim. İbrahim Okur’un FETÖ’nün beyin takımı olduğunu düşünmüyorum. Hataları olmadı mı? Oldu. Ancak benim bu yapıya dair yaptığım mücadelede İbrahim Okur yanımda ve bakanlıkla birlikte tavır aldı. Bu yapıdan ve bu yapının pervasızlığından o da rahatsızdı. Bu yapının bakanlık içerisinden tasfiyesine ve etkilerinin kırılmasına yönelik attığımız adımlarda, yasa tasarılarında, mevzuat değişikliklerinde bizimle birlikte hareket etti.
İbrahim Okur’un asla tasvip etmediğim iki kritik hatası oldu. Neden öyle yaptığını asla anlayamadım. Birincisi, 17-25 Aralık kalkışması sonrasında HSYK bildirisi. İkincisi ise 2014 HSYK seçimlerinde ‘bağımsız aday’ olması. O zaman gittim konuştum kendisiyle ve yanlış yaptığını da söyledim. Hatta o dönemi hatırlayın, çıktım bir bildiri okudum.”
Birol Erdem ifade tutanaklarında 2010 HSYK seçimlerinin önemini anlatırken o dönemin Türkiye’sinden de bahsederek hatırlatmalarda bulunuyor:
“HSYK’daki çarpık seçim sistemi önemliydi. Birbirine geçmiş bir sistem. Yüksek Mahkemeler HSYK’ı belirliyor, HSYK ise Yüksek Mahkemelerin oluşumunu. Örneğin, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan seçimlerde üç aday belirleyip Cumhurbaşkanı’na gönderiyorlardı. Aralarında şu dalgayı geçiyorlardı; ‘Bakalım Cumhurbaşkanı gönderdiğimiz adaylardan hangisini seçebilecekmiş!’ Bu sistem ve bu süreç Anayasa Mahkemesi ve diğer iki yüksek mahkemeyi iyice ulusalcı sol bir grubun hakimiyetine itmişti. Yüzde 47 oyla iktidara gelen AK Parti’yi kapatmak için Yargıtay Başsavcısı sudan gerekçelerle Anayasa Mahkemesi’ne dava açabildi. Anasaya Mahkemesi sadece 1 oy farkla AK Parti’yi kapatmadı.”
“Biz şöyle şeylere yakından şahit oluyorduk. Yargıtay AK Parti’ye yönelik sövmeleri, hakaretleri eleştiri olarak kabul ederken, hükümet yakınlarına karşı açılan tazminat davalarında ise ağır tazminatlara hükmediyordu. Adalet Bakanlığı olarak neredeyse hakim adaylığı sınavı açamaz hale gelmiştik. Açtığımız tüm sınavlar Danıştay’a taşınıyor ve iptal ediliyordu. HSYK’ya teklif ettiğimiz kararnameler geri dönüyordu. Hükümetin kararnamelerine kamuoyunda açıkça çıkıp korsan kararnameler denilmeye başlanmıştı.”
“2010 anayasa değişikliği paketi ve HSYK seçimleri sürecine giden süreç böyleydi.”
Birol Erdem savcılık ifadesinde “Özel Yetkili Mahkemeler’in kaldırılması sürecini şöyle anlatıyor:
“Ülkenin gündemini meşgul eden iki konu vardı: Ergenekon ve Balyoz davaları. Ve İzmir’de yürüyen Askeri Casusluk dosyası. Bu davalarla ilgili mahkemelerin ve özel yetkili savcıların uygulamaları ciddi kuşku uyandırmaya başlamış, son derece tartışılır hale gelmişti. MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılması pervasızlığı olayın üzerine tuz biber ekti ve bu yapıya ve yapmaya çalıştıklarına dair kuşkumuz kalmadı. Bu yapının Balyoz ve Askeri Casusluk gibi davaları açıkça kendilerinden olmayan asker, sivil bütün bürokrasiyi tasfiye etmek ve kendilerine alan açmak için bir imkana dönüştürdüğünü gördük... Biz sorunlu durumları söyledikçe ‘sorun mevzuatlardan’ kaynaklanıyor diyorlardı. Oysa sorun bu mahkemelerde görev yapan cemaat mensuplarıydı. Bu netti. Bunun üzerine Özel Yetkili Mahkemelerdeki uygulamalar üzerine bir çalıştay yaptık. Tartışmak üzere. Israrla dalga geçer gibi ‘Mevzuatlar sorunlu” diyen Özel Yetkili Mahmekelerde görevli cemaat mensubu hakim ve savcıların yüzüne karşı Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Bahri Öztürk ‘Sorun mevzuatlar falan değil, sorun sizsiniz’ dedi. Ortam gerildi. Bu çalıştaydan sonra Başbakan’dan bir randevu aldık, ‘Bu adamlar mevzuat falan dinlemiyorlar’ deyip sorunları ve durumu anlattık. ÖYM’leri tümden kaldıralım dedik.”
Ne dersiniz? Birol Erdem’in ifade tutanaklarına devam edelim mi?