Evet, vatandaşın tercihine saygı duyulmalıdır
Saygı duyulmalıdır. Çünkü vatandaşın ‘seçme hakkı’ da ‘seçilme hakkı’ kadar kutsaldır. Ve vatandaşın seçme, tercihte bulunma hakkı kendisine verilmiş anayasal bir haktır. Çünkü ‘oy’ vatandaşın elindeki yegane güçtür; beğendiği zaman sandıkta ‘istiyorum evet’ diyebileceği, beğenmediği zaman ‘istemiyorum hayır’ diyebileceği seçenektir.
Vatandaş, kim ve nasıl yönetilmek istiyorsa iradesini tecelli ettireceği mührüdür oyu.
Çünkü ‘oy’ vatandaşın emanetidir, kıymetlisidir; ve emaneti ehli gördüğü kişiye teslim etmek en doğal hakkıdır. O yüzden kimse vatandaşa kalkıp da ‘sen emaneti ehline vermeyi beceremiyorsun’ diklenmesi yapamaz.
Bugüne kadar böyle yapanlar, vatandaşı dizayn etmeye kalkan, yönetilecek bir nesne olarak görenler hep kaybettiler. Hiç kazanmadılar.
Darbeler bu yüzden yapıldı. Vatandaşın tercih hakkına saygı duymayanlar her darbe yaptığında, vatandaş bundan yılmadı gitti sandıkta yine bildiğini okudu. Vatandaş bu kategorize edilmeye gelmez.
“Asil” olan vatandaş “vekil” olan siyasetçilerdir. Tam da bu sebeple vatandaş siyasetçinin velinimetidir.
Türkiye’de bir kez ve bu kez referandum dolayısıyla seçim arifesindeyiz. Yaklaşık kırk gündür ülkede bir seçim kampanyası var. Elbette her seçim gibi yıllar sonra bu seçime ve siyasetçilerin seçimlerde kullandığı dile, üsluba dair çok şey yazılacak çizilecek. Siyaset bilimciler, sosyologlar ve tarihçiler tarafından bu sürecin siyasi ve sosyolojik analizleri yapılacak.
***
Sanırım Türkiye’nin yedinci referandumu olan 16 Nisan Referandum sürecine dair geriye dönülüp bakıldığı zaman, en çok eleştirilen husus, hükümet değişikliği modelini beğenmeyen, doğru bulmayanların neredeyse “vatan haini” muamelesine tabi tutulması “hayır” seçeneğinin terör kapsamında değerlendirilmesi olacak.
Başından itibaren bu değerlendirmenin, özellikle ‘hayır’ diyecek olanların neredeyse kendilerini affedilmez bir suç işliyorlarmış gibi hissetmelerini sağlayacak ifadelerden, söylemlerden siyasetçilerin kaçınması gerektiğini dillendirenlerden, yazanlardan birisiyim.
Sadece bu referandumun gerekçesiyle bile düşünüldüğünde çok vahim bir hata olduğunu mükerrer olarak yazdım: En basitinden “Başkanlık Teklifi”ni raflardan indirilmesine rehberlik yapan MHP’nin ve lideri Devlet Bahçeli’nin argümanıyla bağdaşmıyordu.
AK Parti’ye “Getirin başkanlık teklifinizi Meclis’e” çağrısı yapan Devlet Bahçeli bu çağrısının altını şöyle doldurmuştu: “Biz TBMM’de bu işin içinden çıkamayacağız. Ortada yürüyen yasal olmayan bir süreç, fiili bir durum söz konusu. Milletimize gidelim ve soralım. Nasıl yönetilmek istediğine millet karar versin. Millete gitmekten korkmayalım.”
Ben de özellikle MHP’li siyasetçiler ve Devlet Bahçeli nezdinden tüm siyasetçilere şöyle seslenmiştim. Hem milletin hakem olmasını isteyeceksiniz hem de milleti tercihinden dolayı suçlayacaksınız neredeyse “vatan haini” olduğuna hükmedeceksiniz. Peki, bu durumda millet nasıl hakem olacak?
***
Bu dil, bu söylem başından itibaren hatalıydı.
Ankara’da bir toplu açılış töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan nitekim geçte olsa bu hatalı söyleme noktayı koydu: “Evet diyen ne kadar saygınsa ‘hayır’ diyen de o kadar saygındır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, işte budur dedirten ve topluma derin bir nefes aldıran o cümlelerin tamamı ise şöyle:
“Halk oylamasını yapıyoruz. Kılıçdaroğlu çıkmış diyor ki, ‘Hayır diyenler teröristtir’ diyormuşuz. Kılıçdaroğlu, yine yalan söylüyor. Biz demokrasiye öylesine inanmışız ki, öyle bağlı olmuşuz ki, milletin iradesi bizim için en saygın noktadır. ‘Evet’ diyen ne kadar saygınsa ‘hayır’ diyen de o kadar saygındır.”
(Kılıçdaroğlu’nu bilmem ama bir daha ‘hayır’ verecek vatandaşları ‘vatan hainleriyle’ aynı kategoride değerlendiren AK Partili ve MHP’li siyasetçilerin ağızlarına en acısından kesin biber sürelim vatandaş olarak. Ve bu yazıyı hatırlatalım.)
Keşke başından itibaren referandum kampanyasına bu söylem hakim olsaydı. Keşke bunun sadece bir referandum olduğunun altı hep çizilseydi. Sadece bir hükümet sistemi oylamasından ibaret olduğu vurgulansaydı. Geç olsa da kıymetli bir açıklamadır. Ve gönüllerde taht kuran Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve kurucusu olduğu AK Parti’ye yakışan söylem de budur.
Altı üstü bir hükümet sistemi değişikliği oylaması. Sonuçta referandumdan sonra Türkiye’de siyasi hayat kaldığı yerden devam edecek. AK Parti hükümeti ikinci bir kez sistem değişikliği teklifinde bulunamaz diye bir kanun da yok, bildiğim kadarıyla.