CHP neden yüzde 25 bandını aşamıyor...
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, dün Hürriyet’ten İpek Özbey’e verdiği röportajda diyor ki:
“Kimse bize ‘Siz, yüzde 25’i aşmak için birşey yapmıyorsunuz’ diyemez. Aşmak için mücadele ediyoruz. Taşeron işçisinin, emeklinin, işsizlerin, çiftçinin sorununu biz dile getirdik. Orman köylüsü ki, Türkiye’nin en yoksul kesimidir ve en düşük oyu onlardan alırız, sorunlarını biz dile getirdik. Fındık işçileri ve çay işçilerinin sorunlarını biz dile getirdik. OHAL’e bağlı KHK’ların yarattığı mağduriyetlere ayrım yapmadan sahip çıktık. Nuriye ve Semih’e kadar nerede mağdur varsa, hak arayıcı varsa yanlarında olmaya çalıştık.”
***
El hak doğrudur.
Kemal Kılıçdaroğlu, taşeron işçisinin, emeklinin, işsizlerin, çiftçilerin sorununu dile getiriyor. Hiç atlamıyor.
Hatta bir süredir daha fazlasını yapıyor. AYM kapılarına giden bir CHP yok.
Laiklik, irtica diyerek tabanını sokaklara döken bir CHP de yok.
Demokrasi, özgürlük, adalet diyen bir CHP var.
Bir süredir, toplumsal dinamiklerin nabzını tutmaya çalışan, halk kitlelerinin ihtiyaç ve taleplerine bakarak siyaset yapmaya çalışan bir CHP görüntüsü var.
Ben bunu önemsiyorum. Zira, Türkiye’de bir toplumsal barış sağlanacak ise, ülkenin demokrasi rayına oturması açısından CHP’nin önemli bir rol oynayacağına inanıyorum. Türkiye’de gerçek anlamda bir normalleşme yaşanacaksa bunun önemli tarafı CHP olacaktır.
Bundan dolayı da Kemal Kılıçdaroğlu’nun “adalet yürüyüşünü” önemsedim.
AYM’ye koşan bir CHP’dense “adalet” diye yollara düşen bir CHP’yi tercih ederim. Çünkü bu Türkiye’nin de faydasınadır.
Adalet hepimize lazım.
Türkiye’nin ciddi anlamda bir adalet, hukuk sorunu olduğu doğrudur. O kadar ki, ülkemizdeki yerel mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarına uymadıkları, açıkça Anayasa’yı ihlal ettikleri bir süreçle karşı karşıyayız.
Türkiye’nin geleceği ve şimdisi açısından FETÖ davasının ciddiyeti ortada. Ancak yargının FETÖ davasının en önemli suç unsuru olan ByLock hakkında ciddi bir araştırma sağlama yapmadığı da ortada. Mor Beyin araştırmasının ortaya koyduğu vahim sonuçlara kimin ne itirazı olabilir.
Büyükada operasyonu kapsamında tutuklanan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Başkanı Avukat Taner Kılıç, “Ben telefonuma ByLock kurmadım, kullanmadım, hayatımda hiç görmedim” dediği halde içeride. Emniyetin aylarca vermesi gereken raporu sümen altı etmesi, verilen tahliye kararının gece yarısı savcı itirazıyla durdurulması gibi hukuki skandallar gün gibi ortada.
İçinden geçtiğimiz zorlu süreçte, Türkiye’nin hukuk devleti imajına zarar verme pahasına, tutuksuz yargılanmaları mümkün olan Ali Bulaç, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Murat Sabuncu, Mehmet Altan gibi gazetecilerin inatla tutuklu yargılanıyor olmalarının izahı mümkün mü?
Enis Berberoğlu davasının hakimininin bir gecede değiştirilmesi nasıl açıklanabilir.
Kaldı ki, yerel mahkemelerin AYM kararına uymayarak Türkiye’yi nasıl zora soktukları, AİHM’den peş peşe beraat kararları çıktığında görülecek.
***
Peki sonuç?
Yapılan “Seçim olsa kime oy verirsiniz” anketlerinde CHP’nin oy oranının değişmediği görülüyor.
Kılıçdaroğlu, CHP oylarının bir türlü yüzde 25 bandını aşamıyor olmasının sebebini anlatırken sorunun üzerine parmağını basmış gibi görünüyor. Şöyle diyor Kılıçdaroğlu:
“En önemli nedeni, demokrasiden uzaklaşan Türkiye siyasetinin etnik kimlik, yaşam tarzı ve inanç gibi üç alana hapsedilmesi. Siyasetin ekonomi, eğitim, dış politika ve diğer alanlarda ne söylediği kimseyi ilgilendirmiyor. Bu üç alana hapsedilen siyaset demokrasiyi de köreltiyor.”
Etnik kimlik, yaşam tarzı, inanç gibi, Türkiye siyasetinin hapsedildiği üç alanı özgürleştirdiği anda CHP yüzde 25 bandını aşmış olur.
• Taşeronun, işçinin, emeklinin mağduriyetini dile getirmek yetmez, taşeronun, işçinin, emeklinin başka konularda güven duyacağı bir parti haline gelmesi lazım.
• Bu nasıl olacak? Sınıf, ideoloji kimliğini geride bıraktığı, bütün Türkiye’yi yaşam tarzlarıyla, inançlarıyla kucaklayabilecek kitle partisi olduğu konusunda güven sağlaması lazım.
• 28 Şubat’ta sabitlendiği pozisyonundan çıktığını, bütün bu kötücül günlerin geride kaldığını göstermeleri gerekiyor.
• AK Parti döneminde toplumu rahatlatan temel hak ve özgürlüklerden geriye dönüş olmayacağı garantisini vermesi, sadece garanti vermesi de yetmez, bu güveni sağlaması gerekiyor.
Mesela, sorunları dile getirilen taşeronu, işçisi, emeklisi, bir yandan da kendi değerlerine hakaret eden, Canan Kaftancıoğlu’nun CHP il başkanlığına getirildiğini gördüğünde ne düşünür?
Özür dilemek güven sağlar mı? CHP neden bunu hayati önemde görerek değişikliğe gidemedi mesela?
Türkiye milli bir mücadele verirken, devletinin El Kaide ile birlikte hareket ettiğini söyleyen CHP Dış Politikadan sorumlu başkan yardımcısını gören bir adalet mağduru, CHP’ye güven duyar mı?
Kitle partisi olmak, oylarını artırmak isteyen bir partinin tercihi Öztürk Yılmaz mı olmalı? Yok mu başka isim?
Siz bütün bunlara “bizim partide demokrasi var, herkes seçimle geliyor” falan diyebilirsiniz, o zaman da işte yüzde 25 bandına sabitlenir kalırsınız.
Bir de soru şu:
CHP içerisinde demokrasiyi isteyen, toplumu kucaklamak isteyen, sağduyu sahibi siyasetçilerin olduğu ortada, ancak bunların sayısı az olduğu gibi, asıl CHP tabanı bu değişimi, dönüşümü istiyor mu sorusunun cevabı yok.