Cemil Çiçek “Yüce Divan’a gitmezlerse konu kapanmaz” demişti
Tarih, yaklaşık yedi yıl geçtikten sonra, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek’i haklı çıkarmış durumda.
***
Cemil Çiçek TBMM Başkanlığı döneminde “dört bakan Yüce Divan’a gidecek mi, gitmeyecek mi” tartışmalarının yaşandığı o günlerde Habertürk Gazetesi’ne verdiği röportajda şöyle demişti:
“Yüce Divan’a gitmezlerse bu konu durmadan tartışılır, tartışmalar sürer durur. Giderlerse mahkeme karar verir ve üzerinde fazla durulmaz, hayat devam eder. Dava sonucu ne olursa olsun Türkiye’nin imajı açısından çok kötü olmuştur. Bir yıldır süren bu tartışmalar nedeniyle Türkiye şeffaflık açısından 11 basamak gerilemiştir. Keşke bu olaylar olmasaydı.” (26 Aralık 2014)
Sayın Çiçek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dört eski bakanın Yüce Divan’a gönderilmesini engellediği yönündeki iddiaları ise şu sözlerle tekzip etmişti:“Hiç kimse ‘bir yolsuzluk ortaya çıkmasın, açığa çıkmasın, suç işleyenler varsa yargılanmasın’ demez. Ben de demem.”
17-25 Aralık operasyonun üzerinden 7 yıl geçti, TBMM Yolsuzluk ve Rüşvet İddialarını Soruşturma Komisyonu’nun 17 -25 Aralık dosyalarında yolsuzlukla suçlanan dört eski bakan hakkında Yüce Divan yargılamasına gerek olmadığına karar vermesinin üzerinden 6 yıl geçti (5 Ocak 2015) ama konu bir türlü kapanmıyor.
Öyle görünüyor ki aradan on yıllar geçse yine kapanmayacak, neymiş 9 üyesini AK Parti’nin verdiği 15 üyeli TBMM Soruşturma Komisyonu dosyayı kapatınca kapanmıyormuş.
***
Sayın Erdoğan 30 Mart 2014 yerel seçimlerinin ardından partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada şöyle demişti:“Siyaset tarihi, demokrasi tarihi bu ihaneti, alçaklığı, insanlık dışı saldırıları asla unutmayacaktır. Millet sabırla 30 Mart’ı bekledi, sandığı bekledi. 30 Mart seçimlerinden zaferle çıktık, bu zaferde emeği, desteği, duası olan herkese, her kesime teşekkür ediyorum. 30 Mart seçimleri Türkiye’nin istiklal ve istikbal mücadelesini zafere taşımıştır. Milletimiz bize ‘yürü, biz sizin arkanızdayız’, ’yürüyeceksin, millet arkandan yürüyecek’ dedi. Biz milletimizin sandık yoluyla verdiği mesajı çok iyi anladık. Halkımız bize paralel yapıyla mücadele talimatı verdi. Bize yapılan saldırıları unutmayacağız ama hukuktan ve demokrasiden vazgeçmeyeceğiz. Altını çiziyorum, kendi paralel yargıları önünde değil, milletin yargısının önünde hesap verecekler. Yolsuzluklar konusunda kimsenin gözünün yaşına bakmayacağımızı buradan tekrar ilan etmek istiyorum. Biz yola çıkarken ne dedik? 3Y ile mücadele dedik, yolsuzluk, yasaklar, yoksulluk. Bu mücadeleyi bugüne kadar başarıyla verdik, süreç içinde varsa onlarında üzerine gideriz. Yetimin hakkına el uzatana müsamaha etmeyiz, o eli kırmakta asla tereddüt etmeyiz. Bu konuda kimsenin endişesi olmasın.” (8 Nisan 2014)
Nitekim AK Parti’ye oy veren kitleler AK Partiden hoşnutsuzluğu olanlar hoşnutsuzluklarını bir kenara koyarak, hiç oy vermemiş olanlar da kalkışmaya geçit vermemek için hayatlarında ilk kez AK Parti’ye oy verdiler. Ancak yolsuzluk ve rüşvet iddialarının doğru olmadığına inandıkları için değil, bir daha bu tür dosyalarla siyasi iktidarlara operasyon çekilmesin diye oy verdiler.
Ayrıca da Sayın Erdoğan’ın “kendi içimizde arınmamızı sağlayacağız, yolsuzluğa geçit vermeyeceğiz, o eli, kolu kırmakta tereddüt etmeyiz” sözü AK Parti’nin temiz bir başlangıç yapacağı konusunda umut olmuştu.
Gerek 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde gerek 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde Erdoğan liderliğindeki AK Parti’ye sandıkta şu mesaj verildi: Paralel yapıyla mücadele et, hukuktan şaşma, partinde arınmayı sağla, yolsuzluğa rüşvete bulaşan isimler hukuk önünde aklanmalarını sağla…
***
Sonuç ne oldu?
TBMM’de kurulan komisyonda AK Partili üyelerin oylarıyla adı suça bulaşmış bakanlar aklandılar, Yüce Divan’ın yolu kapatıldı.
Çünkü Yüce Divan kararının çıkması, Komisyon’da yapılan oylamada en az salt çoğunluk sayısı olan 8 oy gerekiyordu. Komisyondaki AK Partili 9 üye Yüce Divan’a gitmesine gerek yok diyerek Yüce Divan yoluna ilk engeli koydular.
Dört bakandan “Yüce Divan’a gitmekten korkmuyorum, ben hazırım, benim dosyamda bir şey yok” diyebilen tek kişi çıkmıştı: O zamanki Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar!... Bayraktar’ın “Ne talimat verildiyse onu yaptım” şeklindeki sözleri bir hayli konuşulmuştu.
20 Ocak 2015’te Meclis’te oylama yapıldı. Muhalefet tabii Yüce Divan’da yargılansınlar diye oy v erdi. Fakat AK Partili çoğunluk, “Yüce Divan’a gitmesinler diye oy verince soruşturma düştü, dosya kapandı. Sadece 48 AK Partili vekil oylamaya katılmayarak dosyanın yargısız kapatılmasının vebalinden sakınmışlardı…
***
Bugün, yedi yıl aradan sonra, Erdoğan Bayraktar verdiği röportajda 17 -25 Aralık dosyasında kendisine ilişkin tapelerin doğru olduğunu bir kere daha söyledi. Temiz olduğuna inandığı kendi kendi dosyasının öbür üç bakanla aynı tutulmasına sitem ediyordu. Hatta dönemin TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in de bu görüşte olduğunu söylüyordu. Sayın Bayraktar’ın açıklaması şöyle:
“Benim dosyamda hırsızlık yok, görevi kötüye kullanma var. Dosyamda ne varsa, hem tapeler hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye doğrudur. FETÖ bana, hırsız, yolsuz ya da rüşvetçi diyememiş. Kahpe FETÖ’nün savcısı bile soruşturma dosyama rüşvet ve yolsuzluk kelimelerini koyamadığı halde beni rüşvet ve yolsuzluk çuvalının içine koydular. Ben kendimi ayırmak istedim orada ama gücüm yetmedi. Dosyamda Cemil Çiçek beni sevmez ama yalvardı onlara “Erdoğan’ın dosyasını buna sokmayın, ayıptır. Onların dosyası başka, bunun dosyası başka’ dedi. Ama beni de o dosyanın içine soktular. Ama ben kimseye bir şey demiyorum. Kim de hakkım varsa, helal olsun.” (Gazete Duvar)
Bayraktar’ın bu açıklaması üzerine, Cumhurbaşkanlığı YİK üyesi Cemil Çiçek, (haklı çıkmanın sevincini yaşıyor mudur bilmiyorum) Cumhuriyet’ten Barış Pehlivan’a şöyle demiş:
“Erdoğan Bayraktar hakkındaki iddialar, diğer üç bakanınkinden ayrıydı. Biri bakanlık, diğer dosyalar ise Rıza Sarraf ile ilgiliydi. O dönem bu farkı konunun muhatabı olan herkese söyledim. Yapılan işlemlerin usule uygun olması için uyarılarımı yaptım. Kimseye antipati ya da sempati üzerinden iş yapmam. Hukuk neyi emrediyorsa onu yaptım. Bu dosyalar Yüce Divan’a gitmeliydi. Gitseydi ve bir karar çıksaydı, bugün bunlar konuşulmazdı.”
***
Yedi yıl geçti üzerinden… Dört bakan, hatta bu açıklamalar karşısında üç bakan Divan’a gönderilseydi, gerçek neyse ortaya çıkar, Çiçek’in dediği gibi “bugün bunlar konuşulmazdı.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “gidip yargılansınlar” diyen Başbakan Davutoğlu’nu ve aynı görüşteki diğer insanları dinleseydi ve Yüce Divan’da gerçek neyse ortaya çıksaydı daha iyi olmaz mıydı?
Davutoğlu’nun hükümet programında yer alan “Şeffaflık Paketi” yasalaşmış olsaydı AK Parti bugün bir puana muhtaç hale gelir miydi?