Bu duruşu hiç bozmayın Kemal Bey!
Ben bu sözü, bu seslenişi çok sevdim. Dün bizim gazetenin birinci sayfasından CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na bir seslenişti.
Sanırım birisi, basın danışmanı olabilir, partinin genel sekreteri olabilir, bu sözü alıp CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun masasına ya da görebileceği bir yere koymalı:
“Bu duruşu hiç bozmayın Kemal Bey”
Kemal Bey’in evvelsi gün yaptığı o güzel davranış, o duruş, o adım bu ülkeye de yakıştı, CHP’ye de yakıştı.
Dahası CHP’ye de kazandırır, bu ülkeye de kazandırır.
Demek ki olabiliyormuş!..
Demek ki halkın partisi gibi davranılabiliyormuş. Demek ki laiklik falan elden gitmiyormuş.
Demek ki Atatürkçülük falan yerle yeksan olmuyormuş!
***
Mevzuyu biliyorsunuz...
Fatma Dilara Aslıhan başörtülü bir kızımız. Pendik-Kadıköy hattında bindiği minibüste ‘başörtüsü’ sebebiyle vandalca bir saldırıya uğradı. Fatma Dilara lise öğrencisi. Saldırgan yaşını başını almış, belki Fatma Dilara’nın annesi olacak yaşta değilse bile kat be kat yaşça büyük bir kadın ve sanatçı.
Nasıl bir tahammülsüzlüktür ki, ortada hiçbir diyalog, hiçbir şey yokken, bir anda Fatma Dilara’ya “Siz teröristsiniz, sizin yüzünüzden herkes ölüyor. Sen başın kapalı okuyamazsın!” diyerek saldırıverir.
Fatma Dilara’nın suçu büyük: Başörtülüdür. Bu durumda hüküm kesindir: teröristtir.
Nasıl hastalıklı bir durum. Nasıl hastalıklı bir zihniyet.
Olmaz demeyin.
Burası Türkiye!
Kimi zaman giyilen şort saldırının ‘haklı!’ sebebi olur; çünkü tahrik vardır.
Kimi zaman ise başındaki başörtün saldırının ‘haklı!’ sebebi olur; çünkü teröristliğin, gericiliğin simgesidir.
“Depresyondayım, tedavi görüyorum” ise muazzam yırtma, kurtarma gerekçesidir.
Burası Türkiye’dir!
Her kesim kendi saldırganına ve mağduruna sahip çıkar. Her kesim kendi mağduru üzerinden karşı tarafı vandallıkla, tahammülsüzlükle suçlar.
Gözyaşlarımız da acılarımız da yarıştırılır.
Bakınız meğerse “Açıkçası ben tesettürlüleri 2000’lerin başından beri dövüyorum. Ondan önce de küfrederdim. Siz de dövün. Zorla başlarını açmaya çalışın, sorarlarsa AKP Kemalist artık dersiniz” ifadesini kullanan, kendisine başörtülülere küfretmeyi, dövmeyi hobi olarak seçen ve tavsiye eden Almira Kursar da yakalanınca ‘depresyon’dayım demiş!
***
Yaşanmamış şeyler değil. Düşünüyorum da... Fatma Dilara ve arkadaşları evlerine gitseydi. Minibüs şoförü soğukkanlı davranmasaydı, ne bileyim hemen minibüsü karakola çekmeseydi. Oradan birileri olayı kameraya almasaydı.
Fatma Dilara üzerindeki travmayı attıktan sonra başına gelen vandalca saldırıyı, başına gelenleri anlatmaya çalışsaydı.
Soruyorum sonuç ne olurdu?
Tepkiler ne olurdu?
***
O yüzden diyorum ki... Fatma Dilara henüz gencecik bir kız. Yavrumuz. Geçmiş olsun. Temennimiz bir an önce yaşadığı o tatsız olayı unutması.
Ancak bir hayra vesile olduğunu da bilsin...
Türkiye’nin normalleşme yolculuğunda büyük bir eşiğin aşılmasına vesile oldu. Hayırlara vesile oldu.
Kemal Kılıçdaroğlu 2010 yılında CHP’nin başına genel başkan olduktan hemen sonra Abbas Güçlü’nün sunduğu “Genç Bakış” programına çıkmıştı. O programda başörtülü bir kız öğrenci Kemal Bey’e “Başörtüsü sorunu var hala çözülemiyor. Bu sorunu çözebilecek misiniz? Buradan açıklamanızı istiyorum. Açıklayın. O zaman ben de size oy veririm. Gerçekten samimi iseniz buradan açıklayın.” demişti de... Kemal Bey oradan buradan dolanıp geçiştirip gitmişti.
Oysa ki Kemal Bey çıktığı her programda “özgürlükleri” savunuyordu. Demokrasi diyordu. “Başörtüsü sorununu biz çözeriz” diyordu.
Ama o genç kızla karşı karşıya geldiğinde yandan dolaşıp gidivermiş, geçiştirmişti.
Oysa ki Kemal Bey CHP’nin başına CHP’de bir şeyleri değiştirmek, partisini toplumun geniş kesimleriyle buluşturmak vaadiyle gelmişti.
Tamam, CHP’de değişim o kadar kolay değil. Geçmiş bagajı dolu, yükü ağır.
CHP ne yaparsa yapsın geçmişi unutturamaz. Ancak şunu yapabilir.
Geçmişte antidemokratik uygulamaların yapıldığını, acıların yaşandığını kabul edip, bundan sonrası için bir daha bunların yaşanmayacağının garantisini verebilir.
Söylemlerini değiştirebilir. Söylemlerini Fatma Dilara’yı ziyaretinde olduğu gibi, fiiliyata geçirebilir.
‘Herkes’ diyebilir, toplumun tamamının haklarına sahip çıktığını gösterebilir, devletin değil gerçekten halkın partisi olduğunu gösterebilir. Toplumsal barışın, daha fazla adaletin, daha fazla demokrasinin, daha fazla özgürlüklerin sözünü verebilir. Bütün ezilenlerin yanında olduğunu gösterebilir. Daha gür bir sesle ve güvence ile toplumla arasında bir güven inşa edebilir. İşte bu mümkün.
O yüzden...
Kemal Bey’in Fatma Dilara’yı ziyaret etmesi olağanüstü bir davranıştır. Türkiye’nin normalleşmesi hususunda devasa bir adımdır.
Tek ve çok önemli bir eksik ise gözlerden kaçmadı: Saldırganı gerektiği gibi kınamadı.
Ancak yine de “Bu duruşunuzu hiç bozmayın Kemal bey” diyelim.