Böylesi bir felakete hazır değillermiş…

Deprem bölgesine ancak ve ancak üçüncü gününde gidebilen Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisini ve iktidarını “Böylesine büyük bir felakete hazırlıklı olabilmek mümkün değildir” sözleriyle savundu.

Evet, savundu diyorum çünkü bu bir savunma sözüdür. Bu durumda Erdoğan terazisinin kefesine “böylesine” ölçüsünü koyarken, terazisinin öteki kefesine de “öylesine” ölçüsünü koymuş oluyor.

Hal böyle olunca şu soruyu sormamız elzem hale geliyor: İktidar felaketin ne kadarına kadar hazırlıklıydı?

20 yıldır bu ülkeyi aralıksız yöneten Erdoğan ve iktidarının hazırlıklı oldukları felaketin ölçüsü nedir?

Öncelikli şunu edeyim ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sarf ettiği bu cümle baştan sona hatalıdır, hatta doğru da değildir.

Çünkü felakete hazırlıklı olunmaz, felaketlere hazırlık da yapılmaz.

Ayrıca bu ülkede hiç kimse de çıkıp Erdoğan’a “siz bu felakete karşı nasıl hazırlık yapmadınız” demedi.

Devletler, ülkeyi yönetenler felaketlere hazırlık yapmazlar, afetleri felaketlere dönüşmemesi için gerekli tedbirleri, önlemleri alırlar.

***

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu “Esas olan bu olayın bu noktaya gelmemesiydi, riskin tolere edilebilir seviye indirilmesi gerekiyordu. Deprem olduktan sonra, böyle bunun önünde duramayız, kimse yetişemez buna, sadece Türkiye değil dünya bir araya gelse yetişemez, yönetilemez, tolere edilemez riskleri yönetebileceğimizi sanmaktan vazgeçmemiz lazım” diyor.

10 ilimizi vuran Maraş merkezli 7.7 büyüklüğündeki depremin “böylesi büyük bir felakete” dönüşmesinin nedenlerini konuşmamız gerekiyor. Erdoğan’ın cevap vermesi gereken soru bu…

Şu soruları da…

Ankara afeti yönetmekte neden başarısız kaldı?

Devlet bölgeye ulaşmakta neden gecikti? Neden 48 saatin sonunda ancak bölgeye ulaşabildi?

Prof. Kadıoğlu “Kamu binalarının, hastanelerin, belediye binalarının yıkılıyor olması, afeti yönetilemez hale getiriyor. Bu binaların asla ve asla yıkılmaması, yıkılmayacak şekilde yapılması gerekiyor” diyor.

Hatay’da devlet hastanesi yıkıldı, enkaz oldu. Adı üstünde devletin hastanesi. Afetlerde ayakta kalması, güvenli ve kullanılabilecek düzeyde işlevselliğe sahip olması gereken bir kurumdur hastane. Hastane ayakta kalacak ki, afetlerde gerekli bakım ve tedaviyi sağlayabilsin, can kayıpları olmasın, hayat kurtarsın.

Afetlerde hayati öneme sahip olan hastane yıkılır mı, devletin hastanesi yıkılır mı?
Devlet yıkılacak hastane yapar mı? Yapılmasına izin verir mi?

Hatay’da yıkıldı. İçindeki hastalar, hemşireler, doktorlar enkazın altında kaldı.

Oysa yıkılan devlet hastanesi için 2012 yılında “depreme dayanıksız” raporu tutulmuş, yıkım kararı çıkmış. Bu rapor gizli saklı değil, hastanenin resmi sitesinde de yer alıyor.

Ama yetkililer 10 yıl boyunca hiçbir şey yapmamış.

Devlet bu hastaneyi yıksaydı, şehrin zemin etüdüne bakarak en risksiz yerinde depreme dayanıklı bir bina yapsaydı, bugün hastane ayakta olurdu, deprem böylesi büyük felakete dönüşmezdi.

Depremi böylesi büyük bir felakete dönüştüren devleti yönetenlerin almadığı tedbirlerdir, “depreme dayanıksız” raporu olan hastanesini yıkıp yeniden daha iyisini yapmamasıdır.

Maraş depremini “böylesi büyük bir felakete” dönüşmesinin nedeni devleti yönetenlerin öncelikleridir.

Vatandaşının canının kendilerinin nezdindeki değersizliğidir.

Erdoğan’ın cevap vermesi gereken, açıklama yapması gereken, izah etmesi gereken asıl mevzu budur. Cumhurbaşkanı Erdoğan meselenin istediği yanından tutmayı, mümkün olmayanlar üzerinden kendisini savunmayı artık bir kenara bırakarak milletine, vatandaşlarına açıklama yapması gerekiyor.

Beştepe ülkemizin saygın bilim insanlarının yaptıkları uyarıları neden dikkate almadı?

Dikkate aldılarsa hangi önlemleri aldılar, geliyorum diyen Maraş depreminin yaratacağı felaketi minimuma indirmek için hangi adımları attılar mesela?

Daha şiddetli depremler olan Japonya daha az can kaybı verirken bizim ülkemizde neden binlerce insanımız hayatını kaybetti. Bu satırlar yazılırken can kayıplarımız 16 bini geçmişti, can kayıplarının nerelere yükseleceğini bilmiyoruz.

Peki afetler gibi hayati öneme sahip bir kuruma hiçbir uzmanlığı olmayan isimleri yerleştiren iktidarın arama kurtarma konusunda başarılı olması mümkün müydü?

Elbette mümkün değildi. Mesele 7.7’lik deprem değil. Bu depremin böylesine büyük bir felakete dönüşmesinin nedenleri var:

İktidarın “istediği kararı veren, tek kişilik hükümet sisteminde” kamu görevlerinde yaptığı atamalarda liyakat, uzmanlık, tecrübe gibi objektif kıstaslar yerine, şahsi yakınlık, siyasi tercih, kişisel ödüllendirme gibi sübjektif değerlere göre hareket etmeseydi…

Devletin kurumlarını siyasallaştırmasaydılar, kurumları yozlaştırmasaydılar…

Deprem böylesi büyük bir felakete dönüşmezdi, devletin eli ayağı birbirine dolaşmazdı…

Afet yönetilemez durumda olmazdı.

Hal böyle olunca… Kurumlar çökünce…AFAD gibi kurumlara afetlerle ilgili hiçbir deneyimi, tecrübesi, eğitimi olmayan kişileri sırf “bizden” diyerek getirince…

Sonuç böylesine büyük bir felaket oluyor işte…

Alay-ı vala ile “İnşallah 2023’te Ay’a gidiyoruz” diyen iktidarın Kahramanmaraş’a, Hatay’a, Antep’e, Adıyaman’a ulaşamaması, gidememesi oluyor.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan mümkün olmayanı değil, mümkün olanları neden yapmadıklarını, yapamadıklarını açıklamalıdır.

YORUMLAR (96)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
96 Yorum