“Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun”
Dün Ankara’da düzenlenen ‘Ceza Hukukunda Alternatif Çözüm Yolları Sempozyumu’nda konuşma yapan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül hakimlere ve savcılara seslenerek dedi ki:
Adliyenin kapısı adaletin kapısıdır. Bu kapıya gelen herkes hakkına erişeceğini ve en saygın biçimde muamele göreceğine inanmalıdır.
Bir dosyada verilen kararla ilgili, ‘Kim olsa aynı kararı verirdi’ dedirtebiliyorsak orada hakikat ortaya çıkmıştır.
Yargı konjonktüre, hatıra, birilerinin dediğine bakmaz. Yargı dosyaya, vicdana, hukuka, Anayasa’ya bakar. Bizim yargı mensuplarından beklediğimiz budur. Adalet yerini bulsun.
Haksız yere içeride tutuklu kalan kişinin o günleri geri gelmiyor, ticari kayıpları geri gelmiyor. Dolayısıyla ‘pardon’ dediğinizde, özür dilediğinizde o günleri geri veremeyeceksiniz. O kararları verirken çok iyi düşünmek, haksızlık ve mağduriyete neden olmamak lazım. Aslolan tutuksuz yargılamadır.
Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun.
Bakan Gül’ün konuşmasında kullandığı “adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” sözü, dünyanın sonuna mal olsa bile adaletin ne pahasına olursa olsun feda edilemeyeceğini vurgulamaktadır. İngiliz rahip William Watson’a ait olduğu bilinen bu söz, Roma İmparatoru 1. Ferdinand’ın ülke yönetiminde kullandığı sloganıydı. Bu sözün bir başka versiyonu da (Justitia fiat, ruat coelum) ‘bırakın, gökyüzü düşse de adalet yerini bulsun’dur.
Çünkü adalet yerine getirilmediğinde, kıyamet zaten kopacaktır. O yüzden devletin dini adalettir. Adaletin olmadığı bir devlet, bir ülke eninde sonunda yıkılmaya, yok olmaya mahkumdur.
Bir parantez açalım:
Sayın Gül’den şu sözü duyunca, aklıma Steven Spielberg’in tarihi belgelere dayanarak çektiği Amistad filmi geldi.
Spielberg filminde Amerika Başkanlarından John Quincy Adams’a söyletir bu sözü.
1839 tarihinde köleleri taşıyan ‘Amistad’ gemisinin 2 Temmuz 1839 tarihli ‘yolcu’ları arasındaki 50 kölenin verdiği özgürlük mücadelesi bu geminin ve o yolculuğun adını tarihe yazdırdı. Sengbe Pieh liderliğinde isyan eden köleler mürettebatla savaşarak gemiyi ele geçirdiler. Gemiyi ele geçirirler ancak geminin subayı Don Pedro Montez onları güzergah konusunda aldattı ve onları New York’a götürdü. Evlerine geldiklerine inanan köleler, gemiden indiklerinde isyan çıkartmak ve cinayet işlemek suçuyla tutuklanırlar ve hapse atılırlar.
Amistad ile ilgili haberler İspanya Kraliçesine kadar gider ve kraliçe o geminin ve içindeki kölelerin İspanya’ya ait olduğunu söyler ve kölelerin en ağır şekilde cezalandırılmasını ister.
Köleler mahkemeye çıkar. Dava yüksek mahkemeye taşınır. İşte bu dava görülürken, kölelerin davayı kazanması durumunda bir iç savaş çıkacağı tehdidi vardır. ABD Başkanı John Quincy Adams’ın yüksek yargıçlara “Mahkeme kanunlara saygı gösterip bu insanların hakların teslim ederse iç savaş çıkacakmış deniyor. Çıkacaksa bırakın çıksın. Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” der.
Ve parantezi kapatalım.
***
Sayın Gül’ün bu sözü bilmeden kullandığına ihtimal vermiyorum. Bu sözünün anlamlı olacağını ve bu kez sözlerinin havada kalmayacağını, hakimlerin ve savcıların bu sözlerin gereğini yerine getireceklerini düşünüyorum.
Saftirik olduğum için böylesi bir iyimserlik içerisinde değilim. Bilakis böyle düşünmemin sebebi Bakan Gül’ün şu sözleridir:
“Hukukun güvenirliliği ekonominin de güvenirliliğini destekliyor, iç içe geçmiş bir durumda. İnsan Hakları Eylem Planı önümüzde, bu konuyu da ekonominin tüm taraflarıyla ele alacağız. Bu konuda daha fazla güvence nasıl olur, yakın zamanda iş dünyasının beklentilerini, Hazine ve Maliye Bakanımızla birlikte dinleyeceğiz. Adaletin tecellisi hem yerli hem yabancı yatırımcılar için çok önemli. Yatırımlar, öngörülebilir, sonuçları kestirilebilir bir hukuk pratiğiyle yakından ilgilidir. Burada ne eksiklikler var, çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”
Ne diyor Abdülhamit Gül, dikkatle okudunuz mu? Sadece hukuktan, adaletten, yargı bağımsızlığından bahsetmiyor. Ekonomi ve hukuk iç içe diyor. İnsan Hakları Eylem Planı’nı ekonominin tüm taraflarıyla ele alacaklarını, Hazine ve Maliye Bakanıyla birlikte iş dünyasının beklentilerini dinleyeceklerini söylüyor.
Çünkü başka çıkış yollarının olmadığını biliyorlar. Daha fazla bu şekilde ülkeyi yönetemeyeceklerinin farkındalar. Hukuktan başka çıkış yolları yok.
Gördünüz mü, demek ki neymiş, ülkemizin yabancı yatırımcılara ihtiyacı varmış. Yabancı yatırımcıların ülkemize gelmesi için ülkemizde adaletin tecelli etmesi gerekiyormuş. Yargının bağımsız ve tarafsız olması gerekiyormuş. Bu sadece yabancı yatırımcılar için de değil, yerli yatırımcılar içinde önemliymiş.
Evet, hukuk ve ekonomi iç içedir. Ama ekonomi sadece hukuka değil demokrasiyle de iç içedir.
Hükümet yetkilileri sabah akşam “hukuk devleti” olduklarını söyleyebilirler ama bu yetmiyor işte. Hukuk devleti olmanın gereği yerine getirilmediğinde yabancı yatırımcılar ülkemizi terk edip gidiyorlar. Hükümetin yabancı yatırımcılara cazip teklifler sunması yetmiyor, inandırıcı olmuyor, çünkü sermaye sahipleri dünyaca referans kabul edilen Venedik Komisyonu, Hukukun Üstünlüğü Endeksi, AB İlerleme Raporları gibi kaynakların ne dediğine bakıyorlar.
AK Parti hükümeti iktidarın ayaklarının altından kayıp gitmesini istemiyorsa hukuka, demokrasiye dönmek zorunda. Yargı bağımsızlığını, basın hürriyetini, kurumların güvenirliğini sağlamak zorunda.
Bu kez Sayın Gül’ün sözlerini ciddiye alıyorum çünkü Gül, bu sözleri ekonomide yönetiminde yaşanan değişikliğin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinin grup toplantısındaki yabancı yatırımcılara yeşil ışık yaktığı, hukuk devleti ilkesini güçlendirme konusunda önemli adımlar atacaklarını söylediği o konuşmadan sonra sarf etti.
Sayın Erdoğan “Ekonomide gerekirse acı reçeteden kaçınmayız” dedi konuşmasında.
Hükümet için en acı reçete hukuk devleti ilkesini tesis etmektir, hukuku sopa olarak kullanmaktan vazgeçmesidir.
İşte bu yüzden yakın zamanda mahkemelerin AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını uygulayacaklarını, Osman Kavala, Ahmet Altan, İbrahim Okur davaları dahil olmak üzere pek çok siyasi davada adaletin tecelli edeceğini düşünüyorum.
Çünkü AK Parti için ayağının altından kayıp giden iktidarı tutabilmesinin başka yolu yok.
Olsaydı Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan “affı” kabul edilmezdi.