32. Asliye Ceza Hakimi Mustafa Başer’in müthiş değişimi!!!

Duydunuz mu? Duymadınız elbette.

Nereden duyacaksınız?

Meğer “Fuatavni” 29. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Metin Özçelik için önemli kıymette referans bir isimmiş!

İyi mi?

O kadar önemli ki! Kendisinin “Tarafsız bir hukuk adamı”, başında olduğu mahkemenin “kanunların, yasaların üstünde süper yetkilerle donatılmış bir mahkeme” olduğuna ve Sulh Ceza Mahkemelerinin “proje mahkemeler” olduğuna, dolayısıyla hâkimlerinin de “tarafsız” olmadığına hükmeden ve o yüzden bu hâkimlerin topyekun reddine karar veren hakim Metin Özçelik, Fuatavni’yi de referans alarak, gerekçe maddesi yapmış.

Bakın ne diyor, hâkim Özçelik gerekçeli kararının 17. sayfasında:

“Sulh Ceza Hâkimlikleri kurulduktan sonra çeşitli soruşturmalardaki kolluk operasyondan önce ve operasyon sırasında tutuklanacak kişilerin sosyal medya hesaplarından önceden ilan edilmesi,”

Operasyonlar daha gerçekleşmeden haber veren sosyal medya sahibi kim?

Bingo!

Bizim hakim bey, bir savcı operasyon yapmadan önce dosyası nasıl dışarı sızıyor diye soracağına,

Diyor ki, “Bir sosyal medya hesabı bu operasyonları önceden haber verebiliyor…”

“Ee…”, “bu hakimlikler tarafsızlığını yitirmiştir, topyekun reddine karar verilmesine…”

“Konuyla ne alakası var?”, “Hayır, eğer konuyla alakası var diyorsanız sayın hakim bey, arada nasıl bir hukuki bağlantı kurdunuz?” sorularının Sayın Özçelik’te de mantıklı bir yanıtı yoktur sanırım.

Zaten hukuki, ahlaki, kanuni, yasal, mantıklı bir açıklamasının olması da gerekmiyor.

Mevzu “alınan talimatın ölümüne uygulanması”, Fethullah Gülen’in “binde birini dahi tanımam” dediği “Ali Fuat Yılmazer”lerin tahliye edilmesi olunca, hukukmuş, adaletmiş, kanunmuş, teferruata giriyor!

Ya Fethullah Gülen bir de, “Tanırım bizim şakirtler!” deseydi!

Neyse…

Beni asıl hayrete düşüren ise 32. Asliye Ceza Hâkimi Mustafa Başer oldu.

Size, Hakim Mustafa Başer’in çok değil, birkaç ay önce 32. Asliye Ceza Hakimi olarak “Aynı dosyalar”la ilgili olarak bugün verdiği kararın tam zıddı bir karar verdiğini söylesem.

***

Ekrem Dumanlı, Pazartesi günkü “Hepiniz zalımsınız, zalım, ama size göstereceğiz gününüzü”, “Çok mağduruz, çünkü darbeyi gerçekleştiremedik, darbemizi gerçekleştirseydik, hayat ne güzel olacaktı” içerikli, “Savcılar, Hakimler, Zalimler” başlıklı yazısında, “Sulh Ceza Hakimlerinin tamamına yapılan itiraz yolu tükenince avukatlar, Asliye Ceza Mahkemelerine başvurdu” diyor.

Yine her zamanki “asıl gerçekleri” büyük bir ustalıkla gizliyor okurlarından.

Gerçekte olanlar ise şöyle…

Aralarında Hidayet Karaca, Ali Fuat Yılmazer, Yakup Saygılı, Ömer Köse, Osman Özgür Açıkgöz, Erkan Ünal gibi isimlerin de yer aldığı tutuklu sanıkların avukatları müvekkillerinin 6 aydır tutuklu olduklarını, mevcut Sulh Ceza Hakimlerinin objektif ve tarafsız bir karar veremeyeceğine inandıklarını dolayısıyla Sulh Ceza Hakimleri hakkında Reddi-i Hakim talebinde bulunarak, tutuklu sanıkların tahliyesini talep ettikleri dilekçeyi 30 Ocak 2015 tarihinde İstanbul Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesi’ne verirler.

Nöbetçi 4. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Hadi Çağdır’dır.

Peki, ne olur?

Hakim Hadi Çağdır, aynı yönde talepleri içeren 7 ayrı dilekçeyi kendi mahkemesinin yetkisinde olmadığından, tevzi yetkilisi olan Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesi olan 48. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderir.

Normal hukuk devletinde sistem nasıl işliyorsa ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir hakimi nasıl davranması gerekiyorsa, yasal çerçevede, hukuki zeminde, Hadi Çağdır’da bunu yapar.

30 Ocak 2015 tarihinde İstanbul Adliyesi’nde Sulh Ceza Hakimlerinin sayısı 6’dır.

Nöbetçi 48. Asliye Ceza Mahkemesi dosyalarla ilgili ‘tevzi’yi yapar.

7 dosya 7 ayrı mahkemeye gider.

Cemaat medyası şu sıralar “tane tane anlattı” başlığı atmayı çok seviyor. “Yapılan hukuksuzluğu tane tane anlattı”, “Neler olduğunu tane tane anlattı”, “Asliye Cezaların yetkisi olduğunu tane tane anlattı”…

Ben de tane tane anlatıyorum bakın…

Tane... Tane…

Mesela, Avukat Sıddık Filiz’in “Reddi-i Hakim ve tahliye” talebi dilekçesi “tevzi”de 26. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gitmiş. Hakim demiş ki, “CMK27/2, 28. Maddesi uyarınca yerinde görülmeyen reddi hakim talebinin reddine…”

Mesela, Ömer Köse’nin de içinde bulunduğu tutuklu sanıkların avukatı Kemal Şimşek’in “Reddi hakim ve tahliye” talebi dilekçesi, “tevzi”de 46. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gitmiş. 46. Asliye Ceza demiş ki, “5271 Sayılı CMK’nun 24. Maddesinde hakimin reddi sebepleri ve red isteminde bulunabileceklerle ilgili düzenleme bulunmaktadır. Bu maddeye göre hakimin davaya bakamayacağı hallerde hakimin reddinin istenebileceği belirtilmiştir. Tüm hakimlerin reddi başvurusunda usul hükümlerine uyulmadığı, hakimin reddi istemine mensup olduğu mahkemece karar verilir. Sanık müdafinin kanunun emredici usul hükümlerine uygun olarak başvurmadığından reddine…”

Mesela Yurt Atayün’ün avukatı Cemaleddin Mutlu’nun dilekçesi, “tevzi”de 65. Asliye Ceza Mahkemesi’ne düşmüş. Demiş ki hakim, “Tüm Sulh Ceza Hakimlerinin reddi usul hükümleri yönünden mümkün olmadığından reddine..”

Mesela, Ertan Erçıktı’nın avukatı Ömer Turanlı’nın dilekçesi 68. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gitmiş. Mahkeme yine kanunlara göre hüküm vererek “reddine” demiş.

Mesela, yine Serdar Bayraktutan, Kürşat Durmuş’un da içinde bulunduğu tutuklu sanıkların avukatı da olan Ömer Turanlı’nın ikinci dilekçesi “tevzi”de 72. Asliye Ceza Mahkemesi’ne düşmüş. Hakim “Usul yönünden reddine” demiş.

Neyse gelelim bugünlerde “bağımsız”, “tarafsız” olan ve “hukuk manifestosu” niteliğinde gerekçeli karara imzasını atan 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Mustafa Başer’e…

Gelelim asıl hikayemize.

Şimdi… Tevzi yetkilisi Nöbetçi 48. Asliye Ceza Mahkemesi 7 ayrı dosyayı numaralandırıp UYAP sistemine girip, tevzi butonuna basınca… Sistemde dilekçelerden birisi de 32. Asliye Ceza Mahkemesine düşüyor. Yani Hakim Mustafa Başer’e…

Ne yapıyor Mustafa Başer… “Reddi-i Hakim konusuna benim mahkememin bakma, karar verme yetkisi bulunmamaktadır” diyerek dosyayı gerisin geriye 48. Asliye Ceza Mahkemesine iade ediyor. 48. Asliye Ceza Mahkemesi de “tevzi’de bu dosya size gönderilmiştir, dolayısıyla sizin mahkemeniz yetkilidir” diyerek dosyayı gerisin geriye Hakim Mustafa Başer’e gönderiyor.

İki mahkeme arasında yetkiden kaynaklanan bu uyuşmazlık çıkınca…

Dosyaya ilişkin iki mahkeme arasında oluşan “Yetki uyuşmazlığının giderilmesi için” dosya, ortak yüksek görevli nöbetçi mahkeme olan İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gidiyor.

İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi 2015/125 değişik iş sayılı kararı ile duruşma savcısından dilekçe konusu ile ilgili olarak mütalaayı alıp CMK 27. Maddesi gereği “tevzi”de siz yetkilendirildiniz diyerek dosyayı yeniden 32. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderiyor.

Anlayacağınız Mustafa Başer epeyce bir çaba sarf edip dosyadan yırtmaya çalışmış!

Sonra, 4 Mart 2015'te oturmuş ve bir karar vermiş. Verdiği kararda diyor ki hakim Başer, “CMK 22-31 Maddelerinde düzenlenen hakimin reddi müessesinde hakimlerin heyet olarak ve topluca red edilmesi mümkün olmadığından ve ayrıca şüpheli müdafi red dilekçesinde somut deliller sunamadığından reddi hakim talebinin yerinde bulunmadığından reddine… “

Yanlış okumadınız. Aynen böyle söylüyor Hakim Mustafa Başer…

Hiç öyle kendisini odasına falan kilitlememiş bu kararı verirken… O profun hukuk kitabı, bu doçentin hukuk metninden referanslarla verdiği hukuksuz karara gerekçe bulmaya çalışmamış… Sade ve net…

Kanunlara bakmış… Yasalar ne diyor demiş… Cübbesine bakmış… Hukuk ne diyor demiş…

Ve reddi hakim talebinin reddine dolayısıyla benim mahkememin tahliye kararı verme yetkisi bulunmamaktadır, demiş…

Umarım anlaşılmıştır. Zira tane tane anlattım…

Ha… Mustafa Başer’i iki ay içerisinde bu kadar değiştiren sebep sorusu mu?

Okuyun ve siz karar verin… Ben hala bulamadım!!!

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum