Su testisi su yolunda…
İlginç bir paradoks. Aslında her kulüp kendisine bir Fatih Terim arıyor. Hedefe odaklı, savaşçı, sorumluluk alan bir teknik adam yönetimlerin işini kolaylaştırıyor… Ama bu tür savaşçı kimliklerin çok önemli bir yan etkisi oluyor; kontrol edilememezlik. Terim bu kez de kendini tekrarladı ve yine aynı son yaşandı.
Fatih Terim’le bir tek Faruk Süren orta yolu bulabilmişti. Galatasaray’daki diğer üç döneminde de Terim başkanlarla çatışmış ve hep görevine son verilmişti. Özhan Canaydın, Ünal Aysal ve şimdi de Burak Elmas, Terim’in kabına sığmayan ve yetki sınırlarını sık sık aşan bu başına buyruk hallerini idare edemedi. Diğer deneyimlerine bakınca, İtalya’da da başkan ve yönetimlerle çatıştığını ve bu nedenle gönderildiğini görüyoruz. Hatta Milli Takım’daki son görev süresi de bir TFF yöneticiyle çatışması hatta olayı daha da ileri götürmesi nedeniyle yaşandı.
Peki Burak Elmas, neden Fatih Terim’le devam etti? Uzak geçmişi ile olduğu kadar, Mustafa Cengiz yönetimiyle yaşadığı yakın geçmişiyle de “Ben buyum” diyen hocayı neden takımda tuttu? Birçok nedeni olabilir ama yıldızlarla çalışmaya alışmış hocayı “no name” gençlerle yola çıkmaya ikna etmesi belirleyici oldu. Fakat Terim, Olimpik Milli Takım’dan bu yana gençlerle çalışmamıştı. Bu projeye inandı, kendisini yenilemek istedi ama olmadı.
Euro 2020’de net olarak gördüğümüz büyük futbol mantalite değişimini Türk futbolu olarak biz kaçırmıştık. Fatih Terim de kaçırmıştı. Aslında görmüştü ve değişmek, takımın da değiştirmek istiyordu. Dikine hızlı oynanan yeni futbolu Galatasaray’a monte etmeye çalışmış, bu uğurda klasik santrforları kulübeye çekerek yerden yere vurulma riskine de girmişti ancak sahaya sürdüğü tercihlerden istediği hızlı dönüşleri alamadı. Genç futbolcuların bireysel gelişimlerine katkı sağlamada yetersiz kaldı. Bir de attığı zarlar gelende “hepyek” geldi. Onun oyun sisteminin vazgeçilmezleri olan beklerin vasatlığı, stoperde bir dönem yaşanan sorunlar, Muslera’nın eskisi gibi kurtarıcı olmaması, takımı 10 numarasız oynatamaması, golcülerinin gol atamaması gibi sebepler kredisini yavaş yavaş azalttı. Sportif başarısızlığa bir de kulübede yaptığı taşkınlıklar ve aldığı cezalar da eklenince bu son kaçınılmaz oldu.
Futbolun adaleti yoktur. Galatasaray’da Fatih Terim de olsanız üst üste başarısızlık yaşarsanız gidersiniz. Belki sportif başarı olsa yönetim, huyu suyu belli Terim’i tolere edebilirdi ama başarısızlık da gelince ipler koptu. Bu işler böyledir. Galatasaray’a şampiyonluklar yaşatan Gündüz Kılıç da başarısız geçen sezonların faturasını ayrılık olarak ödemişti. Başarısız olursanız Gündüz Kılıç da olsanız, Fatih Terim de olsanız gidersiniz.
Benim duyduğum, yönetim bu kararı oybirliği ile verdi. Bu yöneticiler açısından “tahammül” sınırlarının bittiğini gösteriyor. Peki bundan sonra ne olacak? Işıtan Gün’ün yönetiminde yeni model kurulacak gibi görünüyor. Guardiola’nın yardımcısı Torrent, Galatasaray’da yardımcı antrenör olarak değil de teknik direktör olarak başlayacak. Bakalım pas futbolunun sembolü Guardiola ekolünden bir isim, Terim’in yarım kalan projesini tamamlayabilecek mi?