Stresin ilacı: Seyirci
Fenerbahçe’nin Giresun’da puan kaybetmesi, rakibinin nefesini ensesinde hisseden Galatasaray’ın üzerindeki baskıyı azaltmıştı. Kolay değil, ligde üst üste 14 maç kazanıp rekor kırıyorsunuz ama rakibiniz ısrarlı takiple şampiyonluk mesafesini hep koruyor. Okan Buruk ve öğrencileri bu baskıyı en aza indirecek fırsat için çıkmıştı sahaya.
Bir hafta önceki Beşiktaş derbisiyle alakası yoktu Galatasaray’ın ilk yarıdaki iştahı ile oyunu Başakşehir yarı alanına yıktı, hatta baskı o kadar artmıştı ki konuk ekip kendi ceza alanına kadar çekildi. Savunma bu kadar dar alanda yığınınca da ilk yarıda kaleyi bulmayan şutlarla karşılaştık. Mertens, Torreira, Oliveira’nın şutları hep bir savunma oyuncusuna denk geldi, gol vuruşuna dönüşemedi. Tabii oyunun başında Mertens’in peşpeşe üç şutunun savunmadan dönmesi biraz farklıydı, bu Mertens’in henüz form tutamadığını gösteriyordu.
Kupa maçında Galatasaray savunmasını darmaduman eden Başakşehir maçın ilk yarısında o mükemmel işleyen hücum organizasyonlarını gerçekleştiremedi. Bunda çok koşan Galatasaray takımının topu da kontrol etmesi ve Başakşehir’e nefes aldırmamasının payı vardı. Konuk ekibin başarılı savunması ancak ilk yarının uzatmalarında bir penaltı ile aşılabilirdi. İcardi’nin penaltıyı kullanmaktaki ısrarı onun kendisine olan güvenini gösteriyordu.
Galatasaray açısında ikinci yarı daha sıkıntılı geçti. Tıpkı bir gün önce Fenerbahçe’ye olduğu gibi stres yeni bir rakip olarak karşısına dikildi ama Galatasaray’ın seyirci avantajı vardı. Tribünler Galatasaray’ı hep ileri itti. Okan Buruk’un sahaya vaktinde müdahalesi de takımı kendine getiren başka bir faktördü.
Sonuç olarak Galatasaray taraftarının müthiş desteğiyle zor olanı kolaya çevirdi, kupa maçındaki hatalarını tekrarlamadı, yüksek tempo oynayıp topu rakibe vermedi, kalesinde çok fazla pozisyon vermeden sonuca gitti. Torreira bu maçta da çalışkanlığı ile ön plana çıktı. Sol bekte oynayan genç Kazımcan da ilk kez ilk 11’de kalıcı olacağının işaretini bu maçta verdi.