Küba nakavtı ve Galatasaray
Dünya boksunun devi Küba’nın boks literatürüne kazandırdıkları bir kavram vardır: Küba nakavtı. 70’li yıllarda maçlarını kazanan ancak masa hakemlerinin puanlamalarını aşamayan Kübalı boksörler kendi çözümlerini bulurlar, her maçı nakavtla kazanmaya çıkarlar ve dünyanın en çok nakavtla kazanan sporcuları olurlar, tartışma biter. Galatasaray’ın durumu da bu sene biraz öyle olacak gibi. Maçı kazanmak için hakemleri de yenmeleri gerekebilir. Özellikle Erden Timur’un profesyonel hakemleri hedef alan “Yabancı hakemler gelmeli. Yüzde 30 oranına düşürülecek Türk hakemleri onların yanında yetişmeli” sözlerinden sonra!
Boey’in kırmızı kartı bir nevi kırmızı alarm gibiydi. İstanbulspor Teknik Direktörü Osman Zeki Korkmaz’ın, “Hz. Musa değil Hz. İbrahim, kız değil erkek, Ayşe değil İsmail, Azrail değil Cebrail, keçi değil koç. Biz neresini düzeltelim ki. İkinci yarı böyle çok pozisyon oldu keçileri koç eden. Söyleyeceklerim bu kadar” sözleri Boey’in kırmızı kartı için söylenmiş gibiydi. Top Candeias’ın kontrolünde değildi, Boey’in çekmesi Candeias’ı düşürecek şiddette değildi, Boey son adam değildi ve pozisyon rakip ceza alanındaydı.
Galatasaray, 10 kişi kaldığı ana kadarki oyunun 1/3’lük bölümünde müthiş bir performans sergiledi. Bunda en büyük etken Mertens’in yeniden forvet arkasında oynaması, gizli santrfor olarak savunmasının arasına girmesi ve Rashisa’nın takıma getirdiği enerjiydi. Rashica, Yunus ve Kerem’den beklenen kanat katkısının toplamını bir maçta ortaya koydu. Geriden oyun kuran ve pasla çıkan rakibine ileride basarak başladı maça Galatasaray ve Alanyaspor’un dengesini bozdu. Farioli’nin ısrarla oynatmaya çalıştığı bu sistemi tıkadı, golleri de peşpeşe buldu. Ağlarla buluşan 4 topun 2’sinin ofsayta takılması Alanyaspor’un şansıydı. Sarı-Kırmızılılar ilk 30 dakikadaki futbolu ile şampiyonluk aritmatiğinde kendisinin de olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Maçın ikinci yarısı Galatasaray açısından bir denge oyunuydu. 10 kişi kalmanın verdiği açığı gidermek için ilk 30 dakikalık ileride basan yüksek tempolu oyunundan vazgeçmişti. Mertens’in yerine giren Dubois ile savunmayı güçlendiren Okan Buruk, 2-0’ı korumayı düşünmüştü. Alanyaspor’un ilk yarıdaki zayıf görüntüsü, oyunu soğutarak maçı kazanmaya yönlendirmişti Buruk’u. Oğuz’un direkten dönen topu bunun o kadar kolay olmayacağını işaret ediyordu. Nitekim Alanyaspor bir kişi fazla oynamanın avantajını kullanarak oyunu yavaş yavaş Galatasaray yarı alanına taşıdı ve Balkovec’in frikik golüyle maçın son yarım saatini Galatasaray için kabusa çevirecek golü attı. Okan Buruk, 2-1’in ardından savunmayı daha da güçlendirmek istedi, Midtsjö ve Emin Bayram’ı sahaya sürdü. Sarı- Kırmızılılar, beraberlik golü için yüklenen Alanyaspor kalesinde pozisyonlar da bulmaya başladı. Açık futbol maçı bir nevi rulete dönüştürmüştü. Efecan ve Efkan yönetimindeki Alanyaspor oyunu kontrol ediyordu. Bu dakikalarda Galatasaray’ı oyunda tutan, kapadığı köşeden hatalı gol yiyen Muslera’nın maça dönüşü ve kurtarışları oldu. Puan alma hedefinden vazgeçmeyen Alanyaspor, Efecan’ın ortasında Ahmet Hassan’la skoru eşitlemeyi başardı.
Galatasaray açısından iyi başlayan, kupadaki Kastamonuspor maçı skoruna doğru gideceğe benzeyen karşılaşma, kırmızı karttan sonra 3 puanın pamuk ipliğine bağlı olduğu korku dakikalarına dönüştü. Okan Buruk’un riskler taşıyan skor avantajının üstüne yatma stratejisi işe yaramadı. Bu strateji, 60 dakika sürdürülebilecek doğru plan mı, Buruk ve ekibinin bunu sorgulaması lazım. Son bir söz de Abdülkerim’e, adaşı Abdülkerim’in eski maçlarını izlemeyi bıraksın.