Kazanma alışkanlığı
Bizim ligin içinde lig daha var sanki. 21 takımın 3’te 1’i buraya ait değil gibi. Erzurumspor işte o 1/3’ten. Dün Galatasaray sezonun kendi adına en durağan, en sıkıcı ilk yarılarından birini oynadı, buna karşın iki gol buldu, bir topu da direkten döndü. Erzurumspor’un ise bir iki cılız atağı dışında organize gelişen akını yoktu. Bir dönem gençliğinin diline pelesenk olmuştu, spikerin “Ender gelişen Osasuna atakları” cümlesi. La Liga’daki güç dengesizliğini anlatırdı. Erzurumspor’un atakları da ender ve cılız gelişiyordu.
Galatasaray ilk 11’inde değişiklik yoktu. Fatih Terim kazanan takımı bozmamıştı ancak sahadaki kadroda gözle tutulur bir tempo düşüklüğü vardı. Kapanan Erzurumspor savunmasını aşamıyordu ancak Galatasaray’da bir telaş da yoktu. Özgüveni yüksek takım yavaş yavaş maça ağırlığını koydu. Emre Kılınç’ın hareketlenmesi, Yedlin’in bindirmeleri, Etebo’nun uzun pasları Galatasaray’ın istediği fırsatları sağladı. Bu noktada da devreye Galatasaray’ı diğer takımlardan ayıran bir fark olan Mustafa Muhamed girdi. Mısırlı futbolcu, her topu takip etti ve çerçeveyi gördüğü üç pozisyonun ikisinde golü buldu. Hele attığı ikinci gol müthişti. Arda’nın topuna yaptığı ve yakaladığı pas, oyun zekasının ne kadar yüksek olduğunu gösterdi.
Galatasaray Kulübü, çamur deryasına dönen sahayı futbol oynanacak noktaya getirmeyi başarmıştı. Zeminin düzelmesi teknik futbolculara sahip Sarı-Kırmızılı takım için avantaja dönüşebilirdi ama beklenen vites değişikliği bir türlü gelmiyordu. 2-0’ın rahatlığı ve rakibin çok adamla atak geliştirmemesi rehavete neden olmuştu. Konuk ekip, Galatasaray’ın oyundan düşmesini fırsata çevirip gol için ciddi ataklar geliştirmeye başladı. Fatih Terim’in artık duran takımına can simidi atmasının zamanı gelmişti. Maçın kalan süresinin şeklini belirleyecek bu anlarda sahneye Emre Kılınç çıktı. 65. dakikadaki gol maçı koparacaktı ancak pozisyon öncesi Onyekuru’nun topa elle teması VAR’a yakalandı.
Terim, 72. dakikada oyuna müdahale etti, Taylan ve Belhanda’yı taze kuvvet olarak sahaya sürdü. Düşme hattının hemen üstünde yer alan Erzurumspor ise Galatasaray’ın maça yeterince asılmamasından cesaretlenmişti bir kere. Ataklarına hız kesmeden devam etti. Terim, 1. bölgede yediği baskıyı azaltmak için ikinci hamlesini yaptı, topu 3. bölgeye taşıyacak Babel ve Kerem’i sahaya sürdü. Terim’in son kozu ise Falcao oldu ancak bu hamle stratejik değil psikolojikti, maçı değil oyuncuyu kazanmaya yönelikti. Sakatlıklarla boğuşan yıldıza duyduğu güveni göstermek için sembolik bir hareketti.
Sonuç olarak Galatasaray kendini çok zorlamadan, tempoyu yükseltmeden, deyim yerindeyse yürüye yürüye kazandı, kazanmayı alışkanlık haline getirdi. İkinci yarıda kalesinde zaman zaman gördüğü baskıyı ise Marcao, Luyindama ve 10. yılında 300. maçına çıkan Muslera ile fazla zorlanmadan kırdı.