Shaykh Tosun Bayrak Al-Jerrahi Al-Halveti

Amerika’da yaşayan Cerrahi şeyhi Tosun Bekir Bayraktaroğlu’nun 92 yaşında hayata veda ettiğine ve New York’taki dergâhında toprağa verildiğine dair haberler eminim dikkatinizden kaçmamıştır. Tasavvuf çevrelerinin “Tosun Baba”, sanat çevrelerinin ise kısaca Tosun Bayrak diye tanıdıkları Tosun Bayraktaroğlu’nun pehlivanlıktan mimarlığa, Casablanka’da işadamlığından Amerika’da üniversite hocalığına, anarşist ressamlıktan Cerrahi şeyhliğine uzanan, romanlara konu olacak kadar renkli ve hareketli bir hayatı vardır.

“Shock Art” akımının korucusu olarak 1970’lerde Amerika’da ortalığı nasıl birbirine kattığını rahmetli Erol Akyavaş’tan öğrendiğim Tosun Bayrak, yazları İstanbul’da, Kanlıca sırtlarındaki aşı boyalı ahşap evinde geçiriyordu. 1996 yazında kendisine ulaşıp randevu kopararak Kanlıca’ya gitmiş ve Mihrabad Korusu’na bakan evinin hayat’ında birkaç saat konuşmuştuk. Kendisini görür görmez gözümde Ömer Seyfettin’in “Ferman” hikâyesindeki Tosun Bey canlanmıştı; iri cüssesi, palabıyığı ve gür sesiyle tam bir Osmanlıydı. Hakiki Osmanlılar gibi hiç “ben” demiyor, “biz” yahut “fakir” diyor, hele “mangır”dan söz etmek zorunda kalınca ses tonundaki istihfaf hemen hissediliyordu.

18-02/21/ekran-resmi-2018-02-21-224759-1519242804.png
Tosun Bayrak’ın dergâhının dış görünüşü.

O gün eşi Cemile Hanım’ın demli çaylarını içerken daldığımız sanata, estetiğe ve tasavvufa dair sohbetin lezzetini unutamam.

Cemile Hanım dedim; Tosun Bey, bizi yüzünden eksik olmayan bir tebessümle dinleyen bu hanımefendinin Müslüman olmadan önceki isminin Jean olduğunu söylemiş, “Bu melâikenin öyle süklüm püklüm durduğuna bakmayın, meşhur heykeltıraştır!” demişti.

***

Merhumun maceralarla dolu hayatını bu kısa gazete yazısında nasıl özetleyebilirim, bilmiyorum. Robert Kolej yıllarından mı, pehlivan olarak kazandığı başarılardan mı (gençliğinde 130 kiloluk bir devmiş ve bir keresinde Çoban Mehmet’i sayıyla yenmeyi başarmış), Güzel Sanatlar Akademisi Bedri Rahmi Atölyesi’ndeki talebeliğinden mi, şairliğinden mi, tam resme ısınmışken babasının ısrarıyla kendini California Üniversitesi’nde mimarlık öğrencisi olarak bulmasından mı söz etsem?

18-02/21/ekran-resmi-2018-02-21-224746-1519242835.png
Tosun Bayrak ve eşi Cemile Hanım, Kanlıca’daki
evlerinde (Fotoğraf: Yahşi Baraz).

Tosun Bey, California Üniversitesi’nde mimarlık okusa da gözünün hâlâ ressamlıkta olduğunu, bu arada Hint kültürüne ilgi duymaya başladığını anlatmıştı. Ancak bu hevesten babasının müdahalesiyle vazgeçerek Paris’e gitmiş, orada kısa bir süre kaldıktan sonra Türkiye’ye dönüp Pan Amerikan’da çalışmaya başlamış. Daha sonra yine babasının ısrarıyla tahsilini tamamlamak için Londra’ya giden Tosun Bey, sanat tarihi eğitimi görmek üzere Londra Üniversitesi’ne bağlı Courtauld Institute’e girmiş. O yıllarda Robert Kolej’den sınıf arkadaşı olan Bülent Ecevit’in yanı sıra, Can Yücel ve Ali Neyzi gibi ünlü isimler hep Londra’da okuyorlarmış. Tosun Bey, “Daha doğrusu okudukları zannediliyordu,” demişti, “Mektebe kimsenin uğradığı yoktu. Lingfield diye bir köye taşındık hepimiz, orada oturuyoruz, Bülent, Can, Ali… BBC’de filan çalıştık bir ara, mangır yapmak için. Sonra ben Paris’e gittim.”

***

Tosun Bey, 1949 yılında Paris’te tanıştığı Çek asıllı bir ressam hanımla evlenir ve bir süre sonra, fabrikalarında hazır elbise üreten kayınpederinin işlerine yardım etmek üzere Casablanca’ya gitmek zorunda kalır. Kayınpederi ölünce bütün işler üzerine kalacak ve Tosun Bey, zengin bir işadamı olarak Fas’ın politik hayatında rol oynayacak derecede güç kazanarak İstiklal Partisi saflarında ihtilâl hazırlıklarına bile bulaşacaktır. Ancak bir süre sonra işler sarpa sarar ve Tosun Bey bir yolunu bulup kapağı Amerika’ya atar. Fas’ta ve Amerika’da yaşadığı maceraları TİMAŞ tarafından yayımlanan hatıratında okuyabilirsiniz. Ben sadece 1951 yılında Resident Artist olarak girdiği Fairlegh Dickinson Üniversitesi’nde hoca olarak görev yapmaya başladığını, bu üniversitede Sanat Bölümü’nü kurduğunu, ayrıca “International Seminar” adıyla yedi yıl devam eden büyük bir organizasyonu gerçekleştirdiğini ve ikinci eşi Jean’le bu seminerlerin sonuncusunda tanıştığını kaydetmekle yetiniyorum.

18-02/21/ekran-resmi-2018-02-21-224808-1519242866.png
Tosun Bayrak, Chestnut Ridge kasabasındaki dergâhında bir zikir esnasında.

Fransa’da ve Amerika’daki ilk yıllarında ekspresyonizm ve post-empresyonizm etkisinde resimler yapan Tosun Bey, 1950’lerde Amerika’da çok etkili olan abstrakt ekspresyonizmi benimsemiş, 1970’lerde halkın büyük ilgisini çeken yol tiyatroları ve happening furyasından da nasibini almıştı. Sanat eleştirmenlerinin “Shock Art” adını verdikleri bir sanat tarzının da önemli temsilcilerinden biriydi. Mesela et, kan, bağırsak gibi iğrenç malzemelerle heykeller yapıyordu. Bu sanatı bazılarının “protest” ve harp aleyhtarı sanat olarak, bazılarının da tasavvufî mânâda yorumladığını anlatmış ve demişti ki: “Hâlbuki bizim maksadımız, insanlara, dışardan bakınca bir şeye benziyoruz, ama içimizde neler var; damarlar, kan, irin, et, kemik, bağırsak... Bakın da ne mal olduğunuzu anlayın, gururu bırakın’ demekti.”

***

Anarşist bir yaklaşımla kelimenin asıl mânâsında “şok” edici bir yığın gösteri gerçekleştirerek materyalist ve emperyalist Batı’ya gerçek yüzünü göstermeye çalışan ve önemli birçok müzede eserleri bulunan Tosun Bayrak, 1968 yılında Türkiye’ye yaptıkları ziyaret sırasında Konya’ya giderken tanıştıkları Münevver Ayaşlı onlara Muzaffer Ozak Efendi’den söz eder. İki yıl sonra yine Münevver Hanım vasıtasıyla Karagümrük’e giden Tosun Bey’in hayatında artık yeni bir safha başlamıştır.

18-02/21/ekran-resmi-2018-02-21-224817-1519242895.png
Tosun Bayrak, 2014 yılında Küçükçekmece’de açtığı sergisinde, yeni resimlerinin önünde.

Hilâfet aldıktan sonra New York’ta kendi dergâhını kuran ve ressamlık dönemiyle ilgili bütün dokümanları, slaytları (ve sanatkârlık enaniyetini) ünlü koleksiyoncu Yahşi Baraz’a teslim ederek sanat hayatını noktalayan Tosun Bey, New York’a kırk beş dakika mesafedeki Chestnut Ridge kasabasında, yeşillikler içindeki dergâhında, çoğu ihtida etmiş Amerikalı entelektüeller olan dervişleriyle özlediği huzuru yaşamış ve çok önemli bir misyonu icra etmişti. O, artık entelektüel dervişlerinin Shaykh Tosun Bayrak al-Jerrahi al-Halveti’si idi. Bir eli Şili ve Arjantin’de, bir eli Bosna’da... Savaş yıllarında Bosna için nasıl çırpındığını o yılları yaşayanlar çok iyi hatırlarlar.

Tosun Bey’in yıllar sonra yeniden, fakat farklı bir anlayışla resme döndüğünü, resimlerini 2014 yılında Küçükçekmece SKSM’de sergilediğini de hatırlatmak isterim. Merhumun hayatını, sıradışı sanatını ve 2000’lerde bir ressam olarak yeniden doğuşunu merak edenlere Oğuz Erten’in Tosun Bayrak (Galeri Baraz Yayınları, 2014) isimli kitabını tavsiye ederim.

Tosun Baba’ya Allah’tan rahmet, yakınlarına ve dostlarına başsağlığı diliyorum.

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum