Haydarpaşa Garı ve tarih
Haydarpaşa Garı’nın yapıldığı tarihte, bu gar için tercih edilen mimari üslubuna aydınların herhangi bir şekilde tepki gösterip göstermediklerini hep merak etmişimdir. Bunun için devrin basınını adamakıllı taramak lazım, ama doğrusu dişe dokunur bir eleştiri yazısının bunabileceğini hiç zannetmiyorum. Mimar Kemaleddin Bey ve onun seçkin talebelerinden Sedat Çetintaş’ın bu konuda yazmış olabileceklerini düşünerek yazılarının bir araya getirildiği kitaplara baktım, ama bir şey bulamadım. Operatör Cemil Paşa’nın yıkımlarını bile büyük bir sessizlikle karşılayan aydınlar, gözlerinde çok büyüttükleri Avrupa’dan gelmiş mimarların projelerine nasıl itiraz edebilirlerdi?
Yakın zamanlara kadar Haydarpaşa Garı’nın İstanbul’un iklimine ve ve şehir estetiğine taban tabana zıt bir üslupta inşa edilen bir yapı olduğunu söylemeye cesaret eden tek aydının Yahya Kemal olduğunu zannederdim. Bu yapıyı meğerse Tevfik Fikret de hiç beğenmezmiş.
***
Önce Yahya Kemal... Aziz şairin Payitaht gazetesinde 26 Ocak 1921 tarihli ilk sayısında yayımlanmış “Kör Kazma” başlıklı önemli bir yazısı vardır. Aziz İstanbul isimli kitabına alınan bu yazıda anlattığına göre, bir gün vapurla Anadolu tarafına geçerken sohbet ettiği yabancı bir mimar, Anadolu tarafına bakarak “Ne güzel mimari!” der. Onun Haydarpaşa Garı’ndan söz ettiğini zanneden Yahya Kemal “Son senelerde yapıldı!” deyince, muhatabının yüzüne hayretle bakan mimar, “Hayır, ben o müstekreh anbarı kasdetmiyorum!” diyerek Selimiye Kışlası’nı gösterir.
Yahya Kemal, söz konusu yazısında bunları anlattıktan sonra, beyinleri “yeni” mikrobuyla aşılanmış Türklerin şehirde herhangi bir yeni binayı bu kışladan daha fazla beğendiklerini ve “kör kazma”yı kaparak yıkmadık bina bırakmadıklarını söyler ve Operatör Cemil Paşa’nın şehreminiliği sırasında yaptıklarından yakınır.
***
Tevfik Fikret’e gelince... Geçenlerde Yeşilay dergisinin 1940’larda çıkan sayılarını tarıyordum, Mazhar Osman’ın Tevfik Fikret’le ilgili hatıralarını anlattığı uzun bir yazısına rastladım. Aslında Üsküdar Halkevi’nde verdiği bir konferansın metni olan bu yazıda Mazhar Osman şunları söylüyordu:
“Galatasaray hadisesinden bir müddet sonra bir sonbahar günü Kadıköyü’nde vapur güvertesinde birbirimize tesadüf ettik. Elinde koyu kırmızı bir gonca vardı. ‘Acıbadem’den, kayınpederimden geliyordum, bahçesinde şu gülü gördüm, ne güzel renk, değil mi doktor?’ diye bana ikram etti. O zaman Haydarpaşa Garı’na baktı: ‘Şu bina mimari noktasından pek mükemmel... Lâkin şu güzel, bulunmaz koyun tabii letafetini bozduğu için yazık değil mi? Almanya’da olsa bu binayı burada yaptırmaya müsaade ederler mi? Haydarpaşa ve Kalamış koyları bakınız ne müstesna güzellik... Gelişi güzel koca binalarla bu güzel koylar sakilleştirilirse yazık değil mi?”
Bu cümleleri okuyunca hem şaşırdım, hem sevindim. Doğrusu Fikret’in “Sis” şiirinde lanetlediği İstanbul’un tarihine, kültürüne ve şehir estetiğine tamamen kayıtsız olduğunu sanırdım.
***
Kuzey Avrupa’nın soğuk ve kasvetli havasını yansıtan gar binasını Haydarpaşa sahiline konduran zihniyete ve bu binanın projesini hazırlarken İstanbul iklimini ve estetiğini yok sayan Alman mimarlara, yani Otto Ritter ve Helmuth Cuno’ya Nurettin Topçu da çok öfkelidir. 1960 yılında Türk Yurdu dergisinde yayımlanan “Milli Kültürümüz ve Garplılaşma Meselesi” başlıklı yazısında öfkesini şöyle dile getirir:
“Anadolu’nun yeşil tabiatına uç teşkil eden ince ve gülümser kıyıya Haydarpaşa Garı’nı bir mezar taşı gibi diken insafsız Alman mimarını düşünelim. Bu sahilin ve bu tabiatın mimarisi bu değildir. Bu eser sisli Garp şehirlerinin dumanlı siluetine geçirilmiş taştan kalın bir perde olabilir; ama burada, buradaki güneşe hakarettir. Bunun yanında Selimiye’yi yapan mimarın millî ruha sahip olduğunu görmemek kabil olmuyor.”
***
Peki, ne yapalım? Haydarpaşa Garı’nı yıkalım mı? Hayır, asla! Mimar Vedat Bey’in imzasını taşıyan zarif Haydarpaşa İskelesi’nin azçok yumuşattığı bu bina artık edebiyatımıza mal olmuş, İstanbul tarihinin ve kültürünün bir parçası haline gelmiştir. Elbette hizmetine gar olarak devam etmelidir. 2013 yılında İBB Meclisi’nde oy çokluğuyla benimsenen ve Haydarpaşa’nın tarihî kimliğini gözardı eden projeden isabetli bir kararla vazgeçildiğini biliyorum. Bu yılın sonunda banliyö hatlarının tamamlanacağına ve hızlı trenin de Haydarpaşa Garı’na kadar geleceğine dair açıklamaların seyahatlerinde demiryolunu tercih edenleri ne kadar sevindirdiğini tahmin edemezsiniz.
‘Âkif İklîmi’
Mehmet Kemiksiz, etkileyici sesi ve geleneğin içinden süzülüp gelen tavrıyla günümüzün özellikle dinî ve tasavvufî musiki vadisinde en önemli icracılarından biridir. Musikimizin çeşitli formlarında üç yüz civarında bestesi bulunan Kemiksiz, Mehmed Âkif’in otuzdan fazla şiirini de besteledi ve bu bestelerin yanı sıra, Âkif’in sevdiği ve meşk ve icra ettiği eserlerle Milli Mücadele türkülerinden oluşan beş CD’lik bir albüm hazırladı. “Âkif İklîmi” ismini taşıyan bu güzel albümün Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayımlandığını aziz okuyucularıma haber vermek isterim.