Harika bir kitap: ‘Sultanın Casusları’
Orhan Gazi döneminde Kocaeli yarımadasında önemli fetihler gerçekleştirilmiş ve İznik kuşatılmıştı. Bunun üzerine Bizans İmparatoru III. Andreanikos, 1329 Haziranının başlarında büyük bir orduyla İstanbul’dan yola çıktı, fakat üç gün sonra, bugünkü adı Maltepe olan Palekanon’da kendisini bekleyen Osmanlı kuvvetleriyle karşılaşıverdi ve büyük bir yenilgiye uğradı.
Prof. Dr. Feridun Emecen, Emrah Safa Gürkan’ın Sultanın Casusları (Kronik Yayınları, Nisan, 2017) isimli eseri için kaleme aldığı “Takdim” yazısında, bu savaşı hatırlattıktan sonra şöyle devam ediyor:
“Orhan Bey’in durumu ve kendi ana coğrafyasının uzaklığı düşünüldüğünde (…) Bizans’ın payitahtının burnunun dibine önceden gelerek müsait bir mevkide savaş için hazır hâlde bekleme hâli, hiç şüphesiz istihbarat ağının ne ölçüde etkili bulunduğuyla ilgili bir husustur. Ayrıca bilinçli/teşkilatlı bir haber alma şebekesinin daha o dönemlerle oluşturulduğu da düşünülebilir.”
***
Asırlar boyunca çok büyük bir coğrafyaya hükmeden, uçsuz bucaksız sınırlarını (serhad) korumayı başardığı gibi ve devâsâ ordularla büyük mesafeleri katedebilen Devlet-i Aliyye’nin bu olağanüstü başarıları geniş bir istihbarat ağına sahip olmadan kazanamayacağı muhakkaktır. Ancak bu konuda büyük bir bilgi eksikliğimiz vardı. Emrah Safa Gürkan’ın ifadesiyle, “Bütün modernleşme çabalarına rağmen imparatorluğun Batı karşısında tutunamayıp çökmesi, Osmanlıların askerî ve siyasî kabiliyetlerinin hafife alındığı bir tarihçiliğin ortaya çıkmasına” ve Osmanlı’nın asırlar boyunca kafasını kuma sokmuş deve kuşu gibi dünyada olup bitenlerden habersiz bir devlet olarak tarif edilmesine yol açtığı için hiçbir tarihçi bu meselenin üzerine ciddi olarak gitmemişti.
Son yıllarda Devlet-i Aliyye’nin dış dünyaya hiç de kayıtsız kalmadığını, yani deve kuşu gibi kafasını kuma gömmediğini gösteren çalışmalar yapılıyor. Bu çalışmalardan söz eden Gürkan, kendi amacının Osmanlıların diğer devletler hakkında nasıl bilgi topladığını göstermek olduğunu, İstanbul’un Batı dünyası ile ilişkileri kapsamında Osmanlı istihbaratının metotları, kaynakları ve randımanını mercek altına aldığını söylüyor.
***
Bilkent Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olduktan sonra aynı üniversitede Halil İnalcık’ın danışmanlığında Batı Akdeniz’deki Osmanlı korsanları hakkında yazdığı tezle yüksek lisansını tamamlayan Emrah Safa Gürkan, Georgetown Üniversitesi’nde de “Espionage in the 16. Century Mediterranean: Secret Diplomacy, Mediterranean Go-Betweens and the Ottoman-Habsburg Rivalry” başlıklı teziyle de doktor unvanını almış. Halen 29 Mayıs Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde görev yapan bu genç doçent, istihbarat, korsanlık, kölelik, ihtida, Osmanlı-Avrupa ilişkileri gibi konularda gerçek bir uzmandır. “16. Yüzyılda İstihbarat, Sabotaj ve Rüşvet Ağları” alt başlığını taşıyan Sultanın Casusları, İtalya, İspanya, Avusturya ve Hırvatistan arşivlerindeki sayısız casus raporları ve Osmanlı arşivlerindeki belgeler kullanılarak yazılmış, Feridun Emecen hocanın ifadesiyle “alanında ilk önemli çalışma olma özelliğini uzun yıllar boyunca koruyacak” bir eserdir.
Sultanın Casusları beş ana bölümden oluşuyor: “İki İmparatorluk Bir Deniz: Bahr-i Sefid’de Osmanlı-Habsburg Mücadelesi”, “Osmanlı Casusları ve İstihbarat Operasyonları”, “Osmanlı İstihbaratının Kaynakları”, “On Altıncı Yüzyılda Osmanlı İstihbaratının Kurumsal Yapısı” ve “Osmanlı Karşı İstihbaratı: Kontrespiyonaj”.
Eserin ikinci bölümünde, Osmanlı istihbaratının Avrupa’da gerçekleştirdiği, sinema filmlerine konu olacak kadar tehlikeli operasyonlar anlatılıyor. Bu operasyonların kahramanları olan casuslar ne gibi özelliklere sahiplerdi? Haber alma, suikast, rüşvet ajitasyon gibi operasyonlarda hangi metotları kullanıyorlardı? Bu soruların cevaplarını arayan Gürkan, casus olarak özellikle mühtedilerin kullanıldığına işaret ediyor. Mesela Cağaloğlu semtine ismini veren Cigalazade Yusuf Sinan Paşa... Cenovalı bir mühtedi olan bu paşanın şaşırtıcı hayatını öğrenmek isteyenler, Sultanın Casusları’nı mutlaka okumalıdırlar.
***
Peki, Osmanlılar istihbaratta başarılı mıydı? Gürkan, dördüncü bölümünün sonunda “Osmanlı İstihbaratının Performansı” başlığı altında bu soruya da cevap arıyor.
Macar tarihçi Gabor Agoston, Osmanlı büyük stratejisi hakkında yazdığı makalede, Osmanlıların mânâlı bir strateji ve uygulanabilir bir dış politika için gerekli istihbarat kaynaklarına sahip olduğunu göstermiş, ancak bu istihbaratın performansını incelememiştir. Gürkan’a göre, Osmanlı istihbaratı başarılıydı, karar mevkiinde olanlar, Avrupa’da cereyan eden birçok olayı, İstanbul’daki yabancı elçilerden bile önce öğrenerek gerekli tedbirleri alıyor, ayrıca elde edilen bilgileri sıkı bir analize tabi tutarak bir bağlama oturtuyor, bazı bilgileri düzeltiyor, reddediyor veya daha sağlam bir analiz yapabilmek için ekstra bilgi talep ediyor; kısacası, güvenilir bilgiyi yanlış bilgi ve duyumlardan kolayca ayırabiliyorlardı.
Casus kullanmada ve bilgileri analiz etmede ustalaşmış Rüstem Paşa, Sokullu Mehmed Paşa, Koca Sinan Paşa ve Uluç Ali (Kılıç Ali Paşa) gibi isimleri de zikreden Gürkan’ın vurguladığı bir hususa daha değinmek isterim: Osmanlı istihbaratı hiç şüphesiz kurumsal bir yapıya, yani merkezî bir istihbarat teşkilatına dayanmıyordu. Avrupa’da da erken dönemlerde istihbaratta kurumlaşma çabalarının genellikle hayal kırıklığıyla sonuçlanacak, bugün anladığımız mânâda merkezî haberalma teşkilatları 19. yüzyılda modern devletlere has kurumlar olarak ortayla çıkacaktır.
***
Sultanın Casusları, akademik bir eserden umulmayacak kadar rahat okunan ve okuyucusunu istihbaratın esrarlı dünyasında heyecandan heyecana sürükleyen bir kitap... Bu kitabın ne kadar önemli ve ne kadar büyük bir emek mahsulü olduğunu anlamak için olağanüstü zenginlikteki bibliyografyasına bakmak bile yeter. Tarihimizin az bilinen bir tarafına nüfuz etmek isteyen okuyucularıma Emrah Safa Gürkan’ın eserini hararetle tavsiye ederim.