Bir hazine: Türk Hat San’atından seçmeler
Kütüphanemde hat sanatı hakkında çok sayıda kitap var; bu kitapların önemli bir kısmı M. Uğur Derman imzasını taşıyor. En eskisi galiba Mahmud Bedreddin Yazır’ın Medeniyet Âleminde Yazı ve İslâm Medeniyetinde Kalem Güzeli (1972) isimli eseridir. Bu önemli eseri üç cilt halinde büyük bir titizlikle yayına hazırlayan Uğur Bey’in Kültür Bakanlığınca yayımlanan Türk Hat Sanatının Şaheserleri (1982) isimli eserini de çıkar çıkmaz edinmiştim. Şeyh Hamdullah’tan Hattat Hâmid Aytaç’a, 43 büyük hattatın -fotoğrafları merhum Sami Güner tarafından çekilen- 67 seçkin eserine yer verilen bu albüm günlerce elimden düşmemişti. Aşk Estetiği’ni yazmakta olduğum günlerdi.
***
Hat sanatı, tasvirden kaçan sanatkârların sığındıkları bir limandı. Dehalarını hür olarak kullanabilecekleri ifade vasıtalarından biri olarak yazıyı gören Müslüman sanatkârlar, tarih boyunca inanılmaz güzellikte eserlere imza attılar. Mesaj iletmek hiç şüphesiz yazının aslî fonksiyonudur; ancak harflerin plastik ifade imkânları sayesinde, sanatkârlar, yazıyı başlı başına bir sanata dönüştürmüşlerdir. Usta bir hattat elinden çıkmış yazı, okuma yazma bilmeyen birine bile derin bir estetik haz verebilir.
Tasvir yasaklanırken yüceltilen yazının kudsî bir anlam kazanması, medeniyet tarihinin belki de en ilgi çekici gelişmelerinden birine yol açmıştır. Sadece herhangi bir mesajı iletmek için kullanılan, en fazla dekoratif bir nitelik kazanabilen Lâtin yazısının aksine, âdeta kitaba ve mimariye karşı bağımsızlığını ilan eden İslâm yazısı, Batı medeniyetinde resmin yüklendiği fonksiyonu icra etmiştir.
Mehmed Şefik Efendi’nin nefis bir Celî Sülüs istifi: “Söylesem ãlem güler ketm eylesem gönlüm yanar/Söylenilmez, ketm olunmaz böyle bir hãletdeyim.”
***
Kur’an-ı Kerim’de insana kalemle yazmanın Allah tarafından öğretildiğinin bildirilmiş ve hokka, kalem ve onunla yazılana yemin edilmiş olması, İslâm dünyasında kalem ve yazıya karşı ilginin son derece yüksek olmasını sağlamıştı. Hz. Peygamber ise güzel yazıyı teşvik ederek yazının aslî fonksiyonu dışında, apayrı bir ifade vasıtası olarak kullanmasına zemin hazırlamıştır. Arap alfabesi, böylece Müslüman sanatkârların tükenmez bir kaynağı ve şekil repertuvarı haline gelmiştir.
İslâm yazısının karakteristik ilk şekli Ma’kılî’dir. Tamamı düz ve köşeli harflerden oluşan bu yazı, harflerin köşeleri yuvarlaştırılarak Kûfî’ye dönüşür ve eskilerin “Aklâm-ı Sitte” (Altı Kalem) dedikleri yazı çeşitleri, yani Muhakkak, Reyhanî, Sülüs, Nesih, Tevki ve Rıkaa bu yazıdan doğar. Altı Kalem’in klasik ölçülerini belirleyerek yazıyı asıl mânâsında bir sanata dönüştüren Yakut el-Musta’sımî’nin tarzı, Şeyh Hamdullah’ın Osmanlı hat ekolünün kuruncaya kadar İslâm dünyasında hâkimiyetini sürdürecektir.
Arap alfabesinin, geometrik niteliklerini -Kûfî’de belirli ölçüde devam etmekle beraber- zaman içinde kaybederek eğri çizgilerden oluşan bir şekil repertuvarı haline gelen harfleri, özellikle Şeyh Hamdullah üslûbunda, aslî özelliklerinden hiçbir şey kaybetmeksizin istenen her şekle girebilir. Fakat bu şekilden şekle girişler, uzun tecrübeler sonunda elde edilmiş sıkı ve şaşmaz ölçülere ve teknik zorunluluklara bağlıdır. Her harfin “nokta” ölçüleri vardır ve güzel olan bir harf mutlaka bu ölçülere bağlanmıştır. Harflerin ritmik hareketleri, olağanüstü güzellikteki istiflerin içinde kazandıkları plastik değer ve açılış kapanışlarındaki müzikalite inanılmazdır.
Hat San’atından
Seçmeler’in kapağı
***
Uğur Derman Bey’in albümü, hat sanatının Şeyh Hamdullah’la başlayan bu yeni macerasının enfes bir özetidir. Bu önemli eserin bir ebatta ve genişletilmiş yeni baskısı geçen yılın sonlarında, Başbakanlık AKDTYK Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı tarafından yapıldı. Hat sanatının bütün yönleriyle ele alındığı kapsamlı bir giriş eklenen ve ismi Türk Hat San’atından Seçmeler olarak değiştirilen yeni baskıda, 120 hattatın 265 eseri bulunuyor.
Hülasa, Türk Hat San’atından Seçmeler, her sanatseverin kütüphanesinde bulunması gereken bir hazine, bir güzellik deposudur.
DERKENAR
MEMDUH CUMHUR DA GÖÇTÜ
Üsküdarlılarca daha çok eczacı olarak tanınan Memduh Cumhur, aynı zamanda şair ve bir ara TRT’de çalışmış bir Türk Musikisi sanatkârıydı. Selman Ağa Camii’nin hemen yanındaki eczahanesini bir çeşit kültür merkezi hâline getirmişti. Üsküdar’a yolu düşen sanat, edebiyat ve kültür adamları ona uğramadan geçmezlerdi. O küçücük eczahane nice renkli sohbetlere sahne olmuştur. Aruzu ustalıkla kullanan ve günümüzde “şi’r-i kadim meş’alesi”ni taşıyanlardan biri olan Memduh Cumhur’un birçok şiiri, müşterek dostumuz merhum Cinuçen Tanrıkorur tarafından bestelenmişti. Daha çok yakın dostlarınca bilinen heccavlığı da yamandı. Onu bu yönüyle Şair Eşref ve Neyzen Tevfik gibi heccav şairlerin takipçisi olarak değerlendirmek mümkündür. Bu değerli sanatkâr, geçen hafta Cuma günü bir kalp krizi sonrasında hayata veda etti. Dostları, daha önceki günlerde eczahanesinde sapasağlam ve hayat dolu olarak gördükleri Memduh Cumhur’u geçen hafta bugün, Şakirin Camii’nde öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından Karacaahmet’te toprağa verdiler. Cemaatinin kalabalığı, aziz dostumuzun ne kadar sevildiğini gösteriyordu. Şimdi öteki tarafta belki de çok sevdiği Cinuçen Tanrıkorur’la halleşen Memduh Cumhur’a Allah’tan rahmet, ailesine ve dostlarına başsağlığı diliyorum.