Ben öğretmenim!

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü... Hayata öğretmen olarak atılmış ve on yıl kadar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı çeşitli liselerde edebiyat öğretmeni olarak görev yapmış bir yazarım. Yirmi yıl kadar önce yine bir Öğretmenler Günü vesilesiyle tecrübelerime dayanarak kaleme aldığım bir yazıda, Milli Eğitim’in ve öğretmenlerin problemlerini dile getirmeye çalışmıştım. Bu yazının bazı bölümlerini sizinle paylaşmak istiyorum. Yazının kutusunda ise Milli Eğitim’i çok iyi bilen bir öğretmen dostumun sözünü ettiğim problemlerin çözülüp çözülmediğine dair tespitlerini bulacaksanız. Öyle anlaşılıyor ki, son yirmi yılda Milli Eğitim’imiz bir hayli mesafe almış.

Bu vesileyle bütün öğretmen kardeşlerimi saygıyla selamlıyor ve söz konusu yazıdan seçtiğim bölümleri arz ediyorum:

***

Ben öğretmenim; belki çok istediğim için, belki de hiç istemeden girdim bu mesleğe, ama sonuçta öğretmenim; devlet baba bilgi çağına hazırlansın diye en değerli varlığını, ülkemin çocuklarını bana emanet etti. Bundan gurur duyuyorum; ama biliyorum ki -çünkü ben öğretmeni- gelecek bir kurtlar sofrasından başka bir şey değil. Kendimi donanımsız, korumasız ve çaresiz hissediyorum. Bana emanet edilmiş o cıvıl cıvıl, o zeki bakışlı çocuklar için üzülüyor ve korkuyorum. Sorumluluklarımı yerine getirememe endişesi içimde dönüp duran bir ateş topu; onlara lâyık oldukları seviyede bir eğitim verme imkânından mahrum olduğumu biliyorum, çünkü ben öğretmenim, bilmem gerekir.

Kafam karmakarışık; sağlıklı düşünemiyorum; biliyorum ki öğretmenlik gibi “ulvî” bir mesleğe sahip olanların paradan başka bir şey düşünemez hâle gelmesi çok fena, çok ayıp! Ama üniversitede okuyan oğlumun harçlığını gönderemedim; lisedeki kızımın mantosu küçüldü, yenisini alamıyorum. Mantonun parasız alınamayacağını biliyorum; çünkü ben öğretmenim. Uykularım kaçıyor; hani derler ya, doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor. Aybaşı yaklaştı, ev sahibim kira bekler, istemez geciktirilmesini. Daha da kötüsü, yeni yıl yaklaşıyor; biliyorum ki yüzde bilmem kaç zam isteyecek; biliyorum, çünkü ben öğretmenim.

Evden kaçarcasına çıkıyorum, fakat ayaklarım beynimin emirlerine itaat etmek istemiyor; bazan bir anda yok olmayı, un ufak olup rüzgâra karışarak zerrelerimin bir daha bir araya gelmeyecek şekilde dört yana dağılmasını arzuluyorum. Hâlbuki güzel okulumda öğrencilerim bekliyor beni; güzel dediğime bakmayın siz; şu sevimsiz devlet okullarından biri işte. Kupkuru bir bahçeden geçiyorsunuz. Sahi siz hiç bahçesinde ağaç ve çiçek olan devlet okulu gördünüz mü?

Ve okul binası... Kaloriferleri yanmıyor, yansa bile ısıtmıyor. Kömür almak yahut delinen kazanı tamir ettirmek için para yok; ödenek gelmemiş! Koridorlarda koşuşturan çocukların kaldırdığı toz genzimi yakıyor. Yeterli müstahdem kadrosu verilmediği için yapılan temizlik her zaman üstün körü. Ve bir gürültü, bir patırtı... Altı saat dersim var; hazırlıksız olduğumu biliyorum; çünkü ben öğretmenim.

***

Branşımla ilgili yeni yayınları takip edemediğim için yıllar var ki kendimi yenileyemedim. Kitaplar ateş pahası! Ödüm patlıyor, öğrencilerimden biri cevabını bilmediğim bir soru soracak diye; hâlbuki bilmem gerekir, çünkü ben öğretmenim.

Birazdan ziller çalacak ve sınıflara dağılacağız, yetmişer kişilik sınıflara. Yıl boyunca adlarını bile öğrenemediğimiz öğrencilerimize yıllardır anlattıklarımızı, üzerine hiçbir şey ilave etmeden yine anlatacağız. Ziller durmadan çalacak; gireceğiz, çıkacağız, gireceğiz, çıkacağız; hiçbir şey değişmeyecek. Ne kadar çırpınırsak çırpınalım, sokakların ve televizyonların çoktan okulların yerine geçtiğini anlama nın aza bını yaşayacağız; bilmedikleri kelimelerin kullanılmasını itiraz eden çocuklarımızın üç yüz kelimelik “sorun yok, “kahretsin” ve “vaauvvv”lu Türkçeleriyle kahrolacağız.

Üçer öğrencinin oturduğu sıraları neredeyse karatahtaya dayanmış bir sınıftayım şimdi; yetmiş çocuğa kırk beş dakika boyunca hâkim olmak ve dikkatlerini anlatacağım derse çekmek zorundayım. İlkokul birinci sınıftan itibaren, eğitimin hiçbir aşamasında alması gerekeni almamış yetmiş çocuğa o sınıfta alması gerekeni vermeye çalışacağım. Aslında bunun imkânsız olduğunu biliyorum; biliyorum, çünkü ben öğretmenim.

***

Sonra öğrettiğimi zannettiğim bilgilerden sorumlu tutarak yazılı imtihanlar yapacağım. İmtihan kâğıtları dağlar gibi yığılacak; geceler boyu hayal kırıklıkları içinde okuyacağım, okuyacağım! Ve göreceğim ki, Kadeş Savaşı’nı, Amazon nehrinin debisini, Alp Dağları’nın yüksekliğini, kurbağanın iç organlarını ezberletmeye çalışırken doğru bir cümlenin nasıl kurulacağını öğretmeyi unutmuşum, unutmuşuz. Okuduğum her kâğıdın emeklerimin boşa gittiğini gösteren ibret belgeleri olduğunu gördükçe dünyalar başıma yıkılacak.

İyi öğrencilerim varsa, bileceğim ki -çünkü ben öğretmenim, bilmem gerekir- onları aslında ben yetiştirmedim! Dişlerim nasıl birbirine kenetlenmesin? Nasıl çarpmasın kalbim? Ve benim öğrencilerim, benim veremediklerimi almak için kurslara, dershanelere, özel öğretmenlere kucak dolusu paralar verecekler. Veremeyen sürünecek!

Aman Yarabbi, neler öğretiyorum çocuklara? Bilgiye ulaşmanın yollarını, sistemli çalışmayı, metodik düşünmeyi öğretecek yerde, kafalarını, hiç kimsenin hiçbirini kü tüphanesinde muhafaza etmeyi düşünmediği kötü yazılmış, kötü basılmış sevimsiz ders kitaplarındaki sıradan -belki de çoğunun hükmü kalmamış- ansiklopedik bilgilerle dolduru yorum. Tarih şuuru vermek yerine, kronoloji ezberletiyor, mesela Roma tarihini öğretmeye çalışırken yaşadığı çevrenin tarihinden ve kültüründen koparıyorum; çevre şuuru kazandırmak yerine yüzölçümleri, yükseklikler, uzunluklarla gencecik kafaları serseme çeviriyorum. Peki niçin? Test soruları elde etmek için!

***

Hükümetler değiştikçe yüreğim ağzıma geliyor; çünkü her yeni bakanın eğitim meselesini ne kadar iyi bildiğini isbat etmek istediğini ve kolları sıvayıp bozuk sistemi büsbütün işlemez hâle getirdiğini biliyorum; çünkü ben öğretmenim! Bildiğim bir şey daha var; birilerinin çocuklarımızın düşünen kafalar olarak yetişmelerini asla istemediği...

24 Kasım’ların gelmesini istemiyorum hiç. O yaldızlanmış samimiyetsiz laflara nasıl dayanılır? Susun politikacılar, atın maskelerinizi; oynamaktan bıkmadınız mı? Sen de sus köşe yazarı! Her yıl 24 Kasım’da sözü mona beni övmek için aynı parlak kelimelerle aynı yaldızlı cümleleri kurduğunu bilmiyor muyum sanıyorsun?

Biliyorum, çünkü ben öğretmenim!

Bugünkü durum

1. Maaşlar kısmen iyileştirildi. Öğretmenlerin alım gücü nisbeten arttı.

2. Okulların fizikî durumu ciddi bir şekilde iyileştirildi. Bahçe düzenlemeleri, kapalı spor salonları ile konferasns salonu gibi unsurlar yapıldı.

3. Temizlik hususunda, belediyelerin, İŞKUR gibi kurumların katkısı var. Müstahdem meselesi tam manasıyla çözülemedi. Eskiye göre nisbeten durum daha iyidir.

4. Kitaba ve bilgiye ulaşım eskiye göre daha hızlı ve kolay, ayrıca öğrencilerin ders kitabı ücretsiz verilmektedir. Ders kitaplarının muhtevası hususunda tenkidler yapılabilir.

5. FATİH Projesi olarak isimlendirilen proje ile internet üzerinden bilgiye ulaşım anında ve hızlı bir şekilde temin edilmeye başlandı. Sakıncaları olmakla birlikte tabletler öğrenciye verildi.

6. Sınıflar artık 30-35 öğrenci ortalamasına sahiptir. Sıralar artık 2’şerli oturuluyor.

7. Dijital tahtalar ile eski kara tahta düzeni nispeten iyileştirildi.

8. Dersaneler kapandı. Milli Eğitim hafta sonları kendi bünyesinde kurslar düzenliyor.

9. Test imtihanı feceatı devam etmektedir

10. Çocukların günlük kullandığı kelime hazinesi 50-100 kelimeyi geçmemektedir. Dolayısıyla argo hâkimiyeti ve internet ağzı istiklalini ilan etmiştir.

11. Maddî ve fizikî şartlar iyileşmiştir. Ancak, dağılan aile birliği sorunlu nesilleri ortaya koymaktadır. Millî ve manevi değerlere aidiyet zayıflamıştır.

12. Okul Aile Birliği adı altında hem öğretmenlere hem de eğitime müdahale edilmektedir.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum