Adnan Saygun, Hasan Âli ve Oratoryo

Perşembe günkü yazımda Macar besteci ve müzikolog Béla Bartók’un Macaristan’a döndükten sonra Adnan Saygun’a yazdığı bir mektupta, istenirse Türkiye’ye gelip yerleşebileceğini bildirdiğinden, ne var ki Türkiye’de de kendini güçlü bir şekilde hissettirmeye başlayan Alman nüfuzu sebebiyle bu talebinin karşılıksız kaldığından söz etmiş ve demiştim ki: “Paul Hindemith’lerin, Carl Ebert’lerin cirit attığı Ankara’da ona yer yoktu. Mektubuna cevap bile verilmedi.”

***

Elbette, Bartók’un mektubunu cevapsız bırakan devrin yönetimiydi. Saygun, Sadun Tanju’ya hem Bartók’la ilişkilerini, hem de kendi başına gelenleri, uzun uzun anlatmıştır. Adnan Saygun’larda Çay Sohbetleri (2012) isimli kitabında Tanju’nun anlattığına göre, Saygun, söz konusu mektubu alınca büyük bir sevinçle o tarihte Güzel Sanatlar Genel Müdürü olan Suut Kemal Yetkin’e koşar. Devamını kendisinden dinleyelim:

“Suut Kemal de heyecanlandı, ‘Gel hemen Vekâlet’e gidip bunu Hasan Âli’ye gösterelim,’ dedi ve kendinden pek emin bir şekilde bana teminat verdi. ‘Göreceksin Adnan, Bartók buraya gelecek!’ İşe o derece olmuş bitmiş nazarıyla bakıyordu. Maalesef olmadı (...) Evet, Suut da ben de Hasan Âli’nin Bartók’a kucak açacağını beklerken ‘Maalesef olmaz,’ cevabıyla karşılaşınca aynı duygulara kapıldık ve bunun sebebinin ne olabileceğini düşünmeye başladık. Savaş rüzgârları esiyor, bütün Avrupa ve dünya Almanlara karşı tedirgin; belki de hükümet Almanlardan kaçan Bartók’a kucak açmayı politik bakımdan sakıncalı bulmuştur. Maarif Vekâleti’nde o sırada Alman yanlısı pek çok bürokrat var, Alman uzmanlar var. Hindemith’in Bartók’un çalışmalarını ‘modası geçmiş’ diye küçümsediğini duyuyoruz. Bir folklorcu olmadığı hâlde tetkik edilmek üzere Vekâletçe kendisine verilen Bartók Raporu’nu Hindemith’in ‘İşe yaramaz’ diye kenara attığını biliyoruz.” (s. 68)

Saygun’un bu ifadelerinden Bartók’a olumlu cevap verilmediği anlaşılmıyor mu? “Hayır, seni istemiyoruz!” diye bir mektup yazıldığını da sanmıyorum. Türkiye’den beklediği daveti alamayınca bir yolunu bulup Amerika’ya giden Bartók, 26 Eylül 1945 tarihinde New York’ta ölmüştür.

***

1930’larda Ankara’da sadece Béla Bartók değil, Adnan Saygun da kendisine yer bulamamış, dışlanmıştı. Neler olup bittiğini merak edenler, Sadun Tanju’ya anlattıklarını okusunlar (s. 47-61) Hikmet Şimşek’in -ki Saygun’un ve eserlerinin büyük hayranıdır- 1991 yılında Yunus Emre Yılı ve Yunus Emre Oratoryosu’nun yurt dışında temsili vesilesiyle yazdığı bir yazısındaki şu cümlelere dikkatinizi çekmek isterim:

“Adnan Saygun o zamanlar Türk müzik hayatından tamamen dışlanmıştı. Çok gerek olduğu hâlde konservatuvarda hocalık verilmiyor ve eserleri çalınmıyordu. Oratoryo dört yıl önce bittiği hâlde nasıl büyük uğraşlarla çalındığının öyküsü sayfalar tutar.” (Orkestra, sayı 215, Temmuz 1991, s. 16).

Milli Şef Devri’nde Türk tarihini, Anadolu efsanelerini, türkülerini vb. bir yana bırakıp Ege sularına yelken açan yönetim ve aydınlar, Yunus Emre’ye “hümanist” elbisesi giydirip sahip çıkıyor görünseler de, onun dinî ve tasavvufî kimliğinin herhangi bir şekilde vurgulanmasından pek hoşlanmıyorlardı. Saygun’un Yunus Emre Oratoryosu da bu yüzden hiç benimsemediler. Çocukluğunu ve ilk gençliğini Yenikapı Mevlevihanesi’nde yaşadığı için kulaklarının âyin ve ilahi nağmeleriyle dolu olduğundan şüphe edilemeyecek Maarif Vekili Hasan Âli Yücel bile... Nitekim Oratoryo’nun Devlet Konservatuarı Korosu tarafından seslendirilmesine sıcak bakmamıştı. Adnan Saygun’un Sadun Tanju’ya anlattıklarından anlaşıldığına göre hadise şöyle cereyan etti:

1943 baharında, aralarında Behçet Kemal Çağlar, Halil Bedii Yönetken, Fuat Köprülü ve Şevket Aziz Kansu’nun bulunduğu bazı dostlarını eşleriyle birlikte evine davet eden Saygun, Oratoryo’yu eşi Nilüfer Hanım’la birlikte onlara dinletir. Davetliler eseri çok beğenirler; o tarihte Devlet Konservatuarı Korosu’nu yönetmekte olan Halil Bedii Yönetken ise heyecanla yerinden fırlayarak bu eserin bir an önce icra edilmesi gerektiğini söyler. Eserdeki iki koro parçasını, “Benim Adım Dertli Dolap”la “Sensin Kerim, Sensin Rahim”i süratle hazırlayan Yönetken, bir gün Konservatuar’ı ziyaret eden Yücel’e sürpriz olarak bu iki parçayı dinletir. Yücel, ilâhilerden rahatsız olur ve “Bu eseri icra etmek için orkestraya ve koroya emir buyursanız!” ricasında bulunan Yönetken’e cevap bile vermeden kalkıp gider.

Üç yıl kadar sonra, Büyük Millet Meclisi’nde Maarif bütçesi konuşulurken söz alan Behçet Kemal Çağlar, Maarif Vekâleti’nin kendi değerlerini bile tanımadığı, mesela Yunus Emre Oratoryosu yazılalı dört yıl olduğu hâlde hâlâ çalınamadığı eleştirisinde bulunacaktır. İsmet İnönü, bu eleştiri kulağına gidince meseleyi Hasan Âli Yücel’e sorar; “Paşam, Adnan’ın bir eseri var, mistik bir eser!” cevabını alınca, “Mistik olsun,” der, “başarılı bir mistik eseri dinlemek de güzeldir!” (s. 75-77)

***

Çok değerli bir araştırmacı olan Emre Aracı, Ahmet Adnan Saygun: Doğu-Batı Arasında Müzik Köprüsü (2001) isimli eserinde, Yunus Emre Oratoryosu’nun temsili için gerekli emri İsmet İnönü’nün verdiğini belirttikten sonra şunları yazmıştır:

“İnönü, Yücel’e oratoryo hakkında görüşlerini sorduğunda Bakan ‘Evet, değerlidir,’ diyor ve ilave ediyor: ‘Fakat mistiktir.’ İnönü’nün cevabı şu oluyor: ‘Bu kendi karakteri, kendi şahsiyeti. Bunun eserine aksetmesi mümkündür. Fakat bu takdirde ne sanatkâr ne de eseri orijinal olmaktan bir şey kaybetmezler. Yunus Emre’yi hazırlayın da dinleyelim.” (s. 115-116)

Yunus Emre Oratoryosu’nun prömiyeri, son provası temsile dönüştürülerek 25 Mayıs 1946 Pazar günü Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde gerçekleştirilir ve radyodan naklen yayımlanır. Acele edilmiştir, çünkü İsmet Paşa uzun bir yurt gezisine çıkacaktır. Emre Aracı, bu geziye 21 Temmuz’da, yani iki ay sonra yapılacak meşhur 1946 seçimleri vesilesiyle çıkıldığını nedense kaydetmemiş.

Seçim arefesinde, Meclis’te seslendirilince kamuoyuna mal olan Yunus Emre Oratoryosu’nun temsiline izin vermemek düşünülebilir mi?

İsmet Paşa, eminim, içinden Behçet Kemal’e çok kızmıştır.

NOT. Adnan Saygun’a asla bir

düşmanlığım yok. Tam aksine emeğine ve hassasiyetlerine saygı duyduğum değerli bir besteci ve kültür adamıdır. Rahmetle anıyorum.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum