‘Yârim beni beğenmezdin / Bak bana nişan taktılar’
Ahmet Hamdi Tanpınar, “Bizim romanımız türkülerdedir,” demişti.
Nedir türküleri bu kadar önemli kılan? Asıl mesele türküye karşı takınılacak tavır. Tanpınar’ın “Bizim romanımız türkülerdedir,” sözü türkülerin dünyasına sokulmamız için yeter kanaatimce. Türküler bizi söyler çünkü; biz de türküleri…
Türküler romandan çok romanın trajik alanını ifade eden bir şey.
Bir Diyarbakır türküsünde nişanlandığı akşam, “Yârim beni beğenmezdin bak bana nişan taktılar,” diyor. Bizim hepimizin, bilhassa aydınımızın problemi de bu nişanla ilgili. O kızın taşıdığı trajik halle ilgili. Aydınımız o trajediyi hissedecek, muhtemelen kalbi çatlayacak. Ne yazık ki modern hayatın zayıflattığı kalple hadisenin üzerine gidemiyor. Bizim romanımız buradan çıkabilir. Tarihle yüklendiğimiz hüzün ve bizi Allah’a ulaştıracak melâl de burada kanaatimce.
***
Gençler ünlü olmak, meşhur olmak, kariyer yapmak istiyor. Yurt dışına gitmek istiyorlar... Sezai Karakoç da, “Leyla’yı götürüp Londra’nın ortasına bıraksam / Bir bülbül gibi yaşamasını değiştirmez çocuktur,” diyor. Gençler Sezai Karakoç’un bu tarifi ve teklifini kalplerinde ve zihinlerinde tuttuktan sonra ne mahsuru var; kendileri kalmak şartıyla ne isterlerse yapsınlar.
Şimdi tabii kırılan bir tarih bilgisiyle yaşıyoruz. Kendimizle ilgili bir şüphe alanı yarattık. Hepimiz bu alanı ve zamanı idrak konusunda taşıyacağımız sorumluluğun bilgisine muhtacız. İşte türkülerimiz kerim bir tarihten günümüze uzanan hüzün haberleridir.
***
Fethi Gemuhluoğlu, tanıştığı gençlere “Hiç âşık oldun mu?” diye sorarmış. Âşık olan adamın “ah” edişi bile başkadır. Milletimiz nasıl söylüyor bunu: “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır.” O dağı yıkacak “of” da işte o kalp motorundaki nefeste gizli.
Peki, gitti mi aşk hayatımızdan? Bu sorunun cevabını bilmiyorum; ama türkü kaybolursa, türkünün işaret ettiği manevi alanlar kaybolursa gidebilir elbet. Asıl o zaman göçer kervan, kalırız dağlar başında. Bizim türkülerimiz garabete, hüzne, melâle, sonuçta Allah’a dayanır. Onlar kaybolunca aşk da kaybolur.
Türküler koparmamamız gereken bir bağı tekrar bize hatırlatarak onunla yeniden irtibat kurmamızı sağlar. Onlarla kalbimize yaslanır, kalbimizde insanlığa / insanlık durumlarına bir yer açarız.
Türkü sadece müzik eşliğinde ifade edilen bir eğlence aracı değil. Eğlence aracı olmadığı için de tarihle, zamanla ve kaderle görülmesi gereken bir hususi hesap taşır. Bu bakımdan her türkü başlı başına bir savaş ilanı, bir barış anlaşması ve dünyadan ahirete havalandırılan bir duadır.
Ahmet Hamdı Tanpınar, “Bizim romanımız türkülerdedir,” demişti. Sadece romanımız mı? Bizim imanımız ve muhabbetimiz de türkülerde.
Türkü dolu pazarlar.