Sevgilinin gurbete düşen yüzü
Kimden, ne zaman işitmiştim hatırlamıyorum; şöyleydi:
“Türkler iki şekilde iman tazeler. Lailahe illallah diyerek. Bir de türkü dinleyerek.”
Türkünün milletimiz nezdindekini yerini bu kadar güzel anlatan başka bir cümle var mı bilmiyorum.
Ahmet Hamdi Tanpınar da, “Bizim romanımız türkülerdedir,” demişti.
Türküler bizi söyler çünkü; biz de türküleri…
Türküler romandan çok romanın trajik alanını ifade eden bir şey.
Bir Diyarbakır türküsünde nişanlandığı akşam, “Yârim beni beğenmezdin bak bana nişan taktılar,” diyor.
Bizim hepimizin, bilhassa aydınımızın problemi de bu nişanla ilgili. O kızın taşıdığı trajik halle ilgili.
Aydınımız o trajediyi hissedecek, muhtemelen kalbi çatlayacak. Ne yazık ki modern hayatın zayıflattığı kalple hadisenin üzerine gidemiyor. Bizim romanımız buradan çıkabilir. Tarihle yüklendiğimiz hüzün ve bizi Allah’a ulaştıracak melâl de burada kanaatimce.
Türkü, bizim milletimizin yeryüzündeki hikâyesinin mısralara dökülmüş, sazının mızrabına takılmış hali.
“Göçtü Avşar elleri” diyerek Türk’ün göçünü mısralarına taşıyan yanık Avşar bozlakçı.
Delikli demir sonrası mertliğin bittiğini söyleyip sır olup kaybolan Köroğlu.
“Güzel ne güzel olmuşsun görülmeyi görülmeyi” diye güzelliği en güzel şekilde namelere döken Karacaoğlan…
“Hey Allah’tan korkmaz sana bana ölüm var / Kimseler yanmasın, anam yansın derdime.”
İnsana ölümü hatırlatan, insanı annesine götüren var mı başka güzellik.
Bir dua kimi zaman, kimi zaman tevekkül.
Kimi zaman bir ölümün ardından ağıt, kimi zaman zafer toyu…
Tarihin imbiğinden süzülür.
Dünyadan ahirete havalandırılır.
Nesilden nesile, meselden mesele akar durur.
Sevgilinin gurbete düşen yüzü.
Gecenin kalbini yoklayan ses.
Gönle düşen ateş…
Türkü, gönlümüzü büyüten yakarış.
Türkü, Türk’ün ruhunun oba oba, köy köy mırıldanışı.
Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş’ın “göynüm” deyişi…
Türkü sadece müzik eşliğinde ifade edilen bir eğlence aracı değil. Eğlence aracı olmadığı için de tarihle, zamanla ve kaderle görülmesi gereken bir hususi hesap taşır. Bu bakımdan her türkü başlı başına bir savaş ilanı, bir barış anlaşması ve dünyadan ahirete havalandırılan bir duadır.
Ahmet Hamdı Tanpınar, “Bizim romanımız türkülerdedir,” demişti. Sadece romanımız mı? Bizim imanımız ve muhabbetimiz de türkülerde.
Sevgi dolu, türkü dolu pazarlar.