İnsanın doğası üzerine
İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana pek çok düşünür “insanın doğası” üzerinden siyasi, psikolojik, felsefi çözümlemeler yapmış. İnsanın yapıp ettikleri üzerine, davranışları üzerine kafa yormuşlar; bunun için kitaplar yazmışlar. “İnsanın doğasını bilen insanı da bilir” demişler.
Bugün “sosyal mühendislik”, “siyasal mühendislik” dediğimiz şey bir anlamda budur.
İnsan neyi ister, neyi istemez?
İnsanın doğasında -her insanda aşağı yukarı- “özgürlük”, “eşitlik”, “güç”, “inanmak”, “iktidar” gibi tutkular, istekler mevcuttur. İnsan çoğu defa bunların peşinden koşar ve bunları vadedenlerin yanında yer alır.
Her insan “güzel” olmak ister, her insan “beğenilmek” ister, her insan “kahraman” olmak ister. Kimse ezik, itilen kakılan, güçsüz bir insan rolünü üstlenmek istemez. İnsanın doğasında kötülük de öyle arzu edilen bir şey değildir. Kimse kötü bir insan olmak istemez; kimse yaptığı kötülüklerle övünmek ve öyle anılmak da istemez. Mesela kimse bir film karakterinde “kötü adamı” taklit etmez. Herkese iyilik yapan jönün rolünü benimser insan. Her insan “dini bütün” olmasa da “cennet”e gitmek ister.
İnsan cenneti, güzeli, iyi olmayı ister aslında. Sorun insanın doğasında var olan iyiliği ortaya çıkarabilmek. Sorun eşitlik, özgürlük, güçlülük gibi arzuların, içindeki iyi adamla buluşmasını sağlamak.