İdeolojiler mi ahlaksız, biz mi?
Ahlaksız, şantajcı, kaba siyaset almış başını gidiyor. Kimsenin ahlaki olana yönelmek gibi hassasiyeti yok. Kimsenin bu ülkeye bir “ahlak projesi” sunma gibi bir niyeti de yok… Kimse “Şu doğru olandır” demiyor, yanlış olanın üzerinden siyaset yapıyor, siyaset üretiyor…
“Benim ahlak anlayışım, benim medeniyet tasavvurum şöyle” diyenlerse medyada -sadece medyada mı?- cılız bir şekilde yer alıyor. Herkes bir takım tutar gibi, parti tutar gibi “kendi mahallesi”nin yaptıklarını koşulsuz onaylıyor.
Bir ülkenin ekonomisi bozulabilir, bir ülkenin bürokrasisi bozulabilir; bunlar bir şekilde tamir edilir. Ancak bir ülkenin ahlaken yozlaşması ve toplumun buna duyarsız kalması beklenemez.
Toplum, sokakta 18 yerinden bıçaklanan kadın karşısında duyarsız. Toplum, “sokakta yaşayan aile” haberlerine duyarsız. Sokağa bırakılan bebeklerin açlıktan ölmesi konusunda dahi duyarsız… Kendi yakınında yaşanan gelişmelere duyarsız…
Toplum, siyasete, yarışma programlarına, evlenme programlarına kilitlenmiş bir vaziyette yaşayıp gidiyor…
Vicdanlar mı kurumuş?
Sahte muhafazakârlıklarımız, sahte milliyetçilerimiz, sahte sosyal demokratlıklarımızla “kendimizden olan”ların yanlışlarına göz yuman zavallı insanlar haline getirilmiş durumdayız…
Ahlaksız bir muhafazakârlığın, kimliksiz bir milliyetçiliğin, emeksiz bir sosyal demokratlığın pompalandığı bir süreci yaşıyoruz.