İktidarın son halleri
31 Mart seçimleri sonrası iktidar ve muhalefet kanadının, bu seçimlerden çıkardığı sonuçlarla politikalarında kimi düzenlemeler yapacağı, kimi yeniliklere gideceği varsayılıyordu.
Devam etmeyen yumuşama girişimleri dışında bu konuda yol alındığı söylenemez.
Bugün itibariyle bakıldığında, sonuç olarak, CHP bildik eleştirel siyaset dozunu yükseltirken, iktidar tarafı da bildik siyasi tavrında tahkimata gitmiş bulunuyor. Bahçeli’nin “açılım hamlesi”nin bir devlet inisiyatifi veya stratejisi olduğu iktidarın Kürt politikasında bir yenilmeye işaret etmediği de ana hatlarıyla ortaya çıktı.
İktidarın yeni tahkimat politikalarına gelince…
Mardin, Batman, Halfeti ve Esenyurt’a kayyımlar atanması, iktidarın seçmen iradesine, sandık sonuçlarına meydan okuyan, Kürt temsilinin üzerinde baskıyı artırdığını ve arttıracağı gösteren bir adım olduğu inkar edilemez. Bu adımı, zaman içinde diğer kayyım atamaları ve DEM’e yönelik bir kapatma davasının takip etmesi de şaşırtıcı olmaz.
Diğer bir girişim, etki ajanlığı yasa düzenlemesiydi. Şimdilik geri çekilmekle birlikte bu yasanın tekrar gündeme gelmesi pekâlâ mümkün. Böyle bir yasanın basın özgürlüğü, akademik özgürlük ve ifade özgürlüğü üzerine yeni ve keskin bir Demokles kılıcı asmaktan hiçbir farkı olmayacağı ortada. Beğenilmeyen her görüş, uluslararası kuruluşlarla istenmeyen her temas, rahatsız eden her araştırma ve sivil toplum
Örgütü faaliyetini, ajanlık ithamıyla karşı karşıya kalacaktır
En nihayet, siyasi iktidarın CHP’ye yönelik başka bir baskı ve alan daraltma harekâtının altı çizilebilir. CHP’li belediye borçlarının icra yoluyla tahsil çabası, çeşitli muhalif belediyeler hakkında savcılıklar tarafından muhtemelen iktidar vesilesiyle açılan soruşturmalar arka arkaya geliyor. Beykoz Belediyesi bunların son örneği. Bu girişimler iktidarın devlet gücünü kullanarak CHP’nin elinde tuttuğu siyasi alanı boğmak, ana muhalefeti yerel faaliyetler bakımından başarısızlığa itmek hamlesi olarak karşımızda.
Bu tablo karşısında siyasi yenilenme, bir gıdım olsun demokrasi girdisi bakımından nasıl ümitleneceksiniz?
Tüm bunlara iktidarın küçük ortağı Bahçeli’nin Serbestiyet muhabiri Hülya Köylü’yü, gazetecilik yaptığı ve hoşuna gitmeyen bir soru sorduğu için azarlaması eklendi. Bu hadise diğerlerinin yanında “sıradan” gibi görünse de simgesel anlamı bakımından oldukça önemliydi. İktidarın ruhuna, tahkimat politikalarının arkasındaki zihniyete işaret ediyordu.
Hilal Köylü'nün “çözüm süreci konusunda Erdoğan’la aranızda görüş ayrılığı var mı?” sorusu, esasen gazetecinin sorması gereken doğal bir soruydu. Gazetecinin merakı, toplumun merakının bir yansıması, bilgilenme arzusu ve bilme arayışıydı. Bahçeli’nin “bölücü sorular sorma, yapamıyorsan bu işi bırak” azarlaması ise esasen demokrasiye verilen bir tepkiydi.
Demokrasilerde siyaset, bir alışveriştir ve farklıların temasıdır. Şeffaftır, denetime açıktır. Gazetecilik de, şeffaflığı sağlayan bir denetim aracıdır
Bahçeli böyle bir siyaset ve gazeteciliği belli ki tehdit olarak görüyor.
Hiyerarşik toplum anlayışına sahip; ona göre en üstte devlet adına siyasetçi, en altta ise siyasetçinin söylediklerini yaymak veya güzellemesini yapmakla görevli gazeteci var.
Sadece onun değil, iktidarın siyaset ve özgürlük anlayışı da budur.
Siyaset denince, köprüler ve yollarla, askeri harekâtların yarattığı böbürlenmelerle yetinilmesini istiyorlar.