Yuvadan uçan öğrenciler

Büyüyüp aile ocağından ayrılmak anlamına gelen “yuvadan uçmak” diye bir tabir var.

Bu tabir kuşlar içinde kullanılır. Yuvadan ayrılan yavru kuşlar bir daha o yuvada kalıcı olmayacaklarını bilirler. Kanatlanıp uçmanın o yuvadan ayrılmak olduğunu bilip kendi kanatlarıyla hayatta kalmayı öğrenirler.

Aynı durum insan içinde geçerli. 1988 yılında eğitim amaçlı evden ayrıldığımda içime düşen kurdun baba ocağının benim artık kalıcı evim olmadığı anlamına geldiğini yıllar sonra öğrendim.

Eğitim amaçlı gittiğimiz büyük şehirlerde bizimle aynı hayat hikayesini yaşayan faklı yerlerden gelen farklı kültürlere sahip arkadaşlar edindik. Farklılıklarımızla birbirimizin hayatını besleyip hayatlarımıza zenginlik kattık. Dünyanın sadece bizim bildiklerimizden, yöremizden oluşmadığını hayal ettiğimizden de büyük olduğunu gördük. Farklılıkların korku olmayıp zenginlik olduğunu yaşadık. Arkadaşlıkları, kimimiz daha da ilerletip kalıcı dostluklara dönüştürdü. Kimimiz evlilik ile pekiştirdik. Eğitim; okul, sıra, kitaplar işimize aşımıza sahip olmamıza zemin hazırlayıp yuva kurmamızı sağlayan hayati bir yarara dönüştü.

Ne zaman okumak için elinde bavul ile evden ayrılan öğrenciler görsem hayat hikayem zihnimde canlanır ve elime tutuşturulan valizim sanki dünmüş gibi gelir bana.

Liselerin tercih tarihleri başladı. Küçük yerleşim birimlerinde yüksek puan alıp büyük şehirlerde okumak ve yatılı okulları tercih etmeyi düşünen ebeveynler kaygılı. On dört yaşında çocuklarını gurbete gönderme kaygısı var.

Ebeveynler, çocuklarının yuvadan uçmalarını daha iyi bir eğitim için arzu etmelerine rağmen acabaları arzularında burukluğa neden oluyor.

Geçtiğimiz cumartesi Bingöl’de yuvadan ayrılmaya hazırlanan iki aile ile tanıştık.

Tanıştığımız birinci ailenin Yusuf Bihar adında çocukları var. LGS’de 500 tam puan alarak birinciler arasında yerini almış. Türkiye’de İstediği lisede okuma hakkı kazanmış. Hakkaniyet duygusu gelişkin. Özel okullarda hakkaniyetin olmadığına inandığı için özel okulları tercih etmek istemiyor.

Sayısal ağırlıklı bir eğitim görmek istediği için Galatasaray Lisesini istemesine rağmen kafasında soru işaretleri var. Kafasındaki soru işaretlerini konuşuyoruz. Kaygılarını anlatıyor, hayatına, eğitimine dair yanlış karar almama endişesi taşıyor. Kaygıları, acabaları, hayalleri üzerinde konuşuyoruz. Adım atmaya hazırlanacağı yola dair konuşuyoruz. Kendine güveni yüksek. Anne ve babasına bana güvenin duruşu veriyor. Çocuklar gülünce dünyanın güzelleşeceğini Yusuf Bihar’ın gülümseyen yüzünde okuyorum. Masadan kalkarken kafasındaki sorulara cevap bularak eğitim rotasını Galatasaray Lisesi limanına kararlı bir şekilde kırıyor.

Babası ismail Hakkı Bey sosyal yönü aktif bir öğretmen, annesi Sultan Berxin sivil eğitimci, entellektüel biri. Çocuklarını erken yaşta tanıyıp çocuklarının yeteneklerine, kapasitelerine uygun bir eğitim ve yaşam kurmaya çalışan fedakar ebeveynler.

Tanıştığımız ikinci ailenin çocukları: Muhammed Kayra. Kendisini “ağır sayısalcı” olarak tanımlıyor. LGS’de bir yanlışı var. Yanlış sorusu birçok öğretmenin çift cevaplı dediği sorunlu fen sorusu. İtirazlarına MEB’in baştan savma cevap vermelerinden dolayı Ziya Hoca’ya kırgınlar.

Muhammed Kayra, Kabataş Lisesi’nde yatılı okumak istiyor. LGS’deki başarısı Kabataş için yeterli puana sahip. Annesi Semra Hanım, oğlum Monaliza’yı görsün diye koşuştura koşuştura Louvre Müzesi’ne gittik diyor. Aile, çocuklarının sadece akedemik eğitimiyle değil doğru bir ekosistemde eğitim görüp yaşaması için emek vermiş fedakarlığa sahip.
On dört yaşındaki çocuklarının hiç tanımadıkları çocuklar içinde hayatına nasıl devam edebilir diye endişeleniyorlar. Kaygılarının doğallığına dair söz sözü açıyor, sohbet sohbete kapı aralıyor. Gökkuşağının renkliliği karşısında sorularına cevaplar üzerinde konuşmamız uzuyor. Mutfak Kayra’nın babası Ömer Bey’e düşüyor. İnsan insanın zehrini alır misali anne Semra Hanım’ın endişelerine sohbet halkası içinde yanıt buluyoruz. Kayra, konuşmaların merkezinde. Anne ve babasının acabalarından etkilense de okumaya dair rotasını Kabataş’a çeviriyor.

İki delikanlıyı Bingöl’den İstanbul’a doğru yuvadan uçuruyoruz.

Martın Lıngs, Öze Dönüş eserinde:

“Bir insan ruhuna en yakın şey önce giydiği giysi sonra oturduğu evdir. Bu iki şeyin insan üzerindeki tesiri son derece güçlü ve daimidir.” diyor.

Ebeveynler, çocuklarına bu giysiden giydirmiş ve evin sıcaklığından çocuklarına ruhunu besleyen duygular vermişse o çocuklar her yerde doğru adreste dünyadaki yerini alacaktır. Kaygılarımızı iyi temennilere dönüştürmek kalıyor bize

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum