Siriye aşık olma çağı
Kendini dünyanın yönetici ve yönlendiricisi olarak gören Batı zorladığı hayalinin sınırlarını önce kitaplara, filmlere yansıtır. Sonra bire bir olmasa da hayata geçirmenin yolları için kolları sıvar.
Hepimizin bildiği İngiliz yazar Aldous Huxley’nin 1932 yılında yayımlanan Cesur Yeni Dünya eserinde yazılanlara doğru dünya evriliyor. Bir dönem için distopya kabul edilen içerik şimdi hayata geçirilebilirse göz kırpıyor.
Sentetik et üretiminin ütopya kapsamından çıkıp laboratuvarda sentetik etin üretimine geçildiği haberini daha çok okur olduk.
Hatta geçtiğimiz hafta modern Dünyanın yeni efendisi (!) Microsoft'un kurucusu Bill Gates, küresel ısınmadaki payları nedeniyle, ineklerin çıkardığı gazların dünyanın en önemli sorunlarından biri olduğunu söyledi.
Beyaz Adam, doğal et yerine sentetik et tüketmemizin alt yapısına dünya pazarında tezgah açıyor.
1999'da Being John Malkovich filmiyle Oscar adaylığı kazanan sinemacı Spike Jonze'un “Aşk” adlı uzun metrajlı filmi de geleceğin dünyasına distopya olacak konusuyla bizi ekranda tutuyor. Filmin başrolünde Joaquin Phoenix yer alırken, Scarlett Johansson da bilgisayar uygulaması sesiyle filme hayat veriyor.
Filmin konusu filmin yapıldığı yıllarda her ne kadar distopya olarak görülse de salgından dolayı karantina hayatına mecbur olduğumuz ve insanın insandan korunduğu günümüzde filmin konusu hayata uyarlanır hale evrilmiş görünüyor.
Filmi, Hacer Şener Hıcamın kaleminden okuyalım:
“İnsanların insanlardan kopup telefona , bilgisayara, sosyal medyaya bağlandığı bir çağda yaşıyoruz. Komşusundan, ailesinden, arkadaşından, akrabasından daha fazla merak ediyor yüzünü görmediği, sesini duymadığı, oturup iki çift laf etmediği, bir bardak çayı birlikte içmediği insanları.
İçinden geçtiğimiz çağ bize bunu bir şekilde dayatıyor. Bizler de zamanla bu dayatmanın kurbanı olup bir makinenin bize sunduğu kadarına razı oluyoruz. Aslında bundan memnun da oluyoruz zaman geçtikçe.
İzlediğim “Aşk” adlı film duyguların sınırlarını zorlayarak bir adamın işletim sistemine aşık olmasını senaryolaştırıyor. Adam ve İşletim sistemi birbirlerine aşık oluyor. Kendilerini insan gibi hissetmeyi öğrenmeye çalışıyor. Birçok kişiye aynı anda aşık olan ve bunu da “kalp ne kadar çok severse o kadar büyür ve içine aşık olduğu birçok kişiyi sığdırabilir” teziyle açıklıyor filim. İnsana ait kalbi anlayamaya çalışan yapay zeka işletim sistemi “gönül” kavramının varlığını hiçbir zaman bilemiyor tabi.
Belki de sadece insan yapımı işletim sitemleri değil modern insan da bilemiyor “gönül” kavramının içine aldığı anlamları.
Gönül sabırdan, beklemekten, incitse de incitmemekten, söylemektense susmaktan, menzile ulaşmaktan ziyade yolda olmaktan yanadır. Modern çağ insanının kalbine “gönlün lisanı” ağır gelir bu yüzden.
Durup dinleyecek , uzun uzun anlatacak kadar da zamanı yoktur hız çağı insanının.
Birkaç emojiye sığdırmak ister duygularını, ve birkaç emojiye sığınca duyguları, kalbinden silmesi de bir ‘delete’ kadar kolay olur.
Sanal ortamda tanıyıp sevmek, aşık olmak da kolay olandır günümüz insanı için. Emek sarf etmezsin. Yolunu gözlemezsin. Derdini dert edinip omuz vermen gerekmez. Hastalığında, sağlığında, sevincinde, üzüntüsünde uzaktan ne kadar yanında olunabilirse o kadar olursun. Gözyaşını silmen gerekmez, sırtını sıvazlaman, yokluğu paylaşıp bir lokmayı bölüşmen gerekmez. Bir gönle yâren olmak yoktur klavyelerin ucundaki sevgilerde.
İçinde bulunduğumuz çağın aktörleri insana kendi kendine yeter algısını empoze ediyorlar. Çektikleri filmlerle, kişisel gelişim kitaplarının alt satırlarıyla sürekli seslendiriyorlar. Aile kavramının altına dinamit döşüyorlar bu yollarla. İnsanın insandan kopması telefon, bilgisayar, televizyon aracılığıyla normalleştiriliyor.
Şimdi yeni nesil gençlere aşkı anlatmayı hangi divan edebiyatı şiiriyle anlatabiliriz ki ! Kavuşma ihtimali olmayan bir aşkın yükünü kaç gün taşır ki kalpleri!
Sanal bile olsa görünür olmayan, ete kemiğe bürünmeyen hangi sevginin hangi muhabbetin varlığını kalplerinde misafir edebilirler ! Gönül kelimesini kullanmıyorum özellikle. Bu kuşağa “gönül dağı” desek, bir dağın adı zanneder.”
Ne dersiniz insanlık ilerde “Siri”ye aşık olup onunla duygusal bir ilişki yaşayabilir mi?