Sınav sanayisi kaybetti
Geçtiğimiz pazar günü yaklaşık 1 milyon 200 bine yakın öğrenci LGS’ye girdi.
Liselere Geçiş Sınavı adı altında yapılan sınav ile öğrenciler, proje okulları adı verilen diğer tabirle nitelikli okul da denilen okullara yerleşip lise eğitimlerine burada devam edecekler.
Sınavla öğrenci alan okullara toplam 174 bin 160 öğrenci alınacak. Anadolu liselerine 56 bin 396, fen liselerine 36 bin 980, sosyal bilimler liselerine 10 bin 142, Anadolu imam hatip liselerine 36 bin 712, mesleki ve teknik Anadolu liselerine 33 bin 930 kontenjan ayrıldı.
LGS’nin amacı bu okulların en iyilerine yerleşmek.
“En iyi” tabirinin altını çizelim.
Merkezi sınavlar ve bu sınavların sonucu öğrencilerin puanlandırılıp bir okula yerleştirilmeleri bizim ülkemize has bir durum değil. Dünyanın gelişmiş ülkelerinden geri kalmış ülkelerine kadar nitelikli okullara bir eleme yöntemiyle öğrenciler yerleştirilir.
Kimi ülkeler merkezi sınavla kimi ülkelerde okul başarılarıyla öğrencileriler arasında eleme yapıyor.
Türkiye sınav sistemini dışarıyı taklit etme üzerine kurduğu için kısa yoldan eleme kolayını tercih ediyor: Tek sınav, çoktan seçmeli şıklar ve sonuç.
Gelişmiş ülkeler; öğrencinin okul içindeki akademik başarısı, yazı tarzı, katıldığı sosyal projeler, spor sanat faaliyetleri gibi birçok özelliğini göz önünde bulundurarak öğrenciyi ele alıyor. Bir bütün içinde elemeye tabi tutuyor.
Modern eğitimin kendisi eleme üzerine kurulu. Birinin öne çıkıp daha iyi olması için birinin elenip arka sıralara itilmesi gerekir.
En iyi olmak.
En iyi olup en iyi okula yerleşmek, en iyi eğitimi almak, en iyi üniversiteye yerleşmek, en iyi işe yerleşmek
***
En iyi olma rekabeti doğuruyor. Rekabet, eğitim gördüğü okulun eğitimini ya yetersiz görmeye ya da daha iyi olmak için başka arayışlara yöneltiyor velileri. Arayışlar; öğrencileri kurslara, etütlere yöneltiyor. Yönelimler, arayışlar beraberinde bir sektörü doğurmuş : Sınav sektörü.
Sınav sektörü öğrencilere daha iyi olmayı, biz bu işi daha iyi yaparızı, okuldan almadığı eğitimi ve bilgiyi liralarca para karşılığı kendilerinin öğreteceğini taahhüt ediyor.
Bilgi ve test çözme ağırlıklı bir eğitim veriyor.
Hayattan arınmış, nefes almayan bir rekabet ile insanların başarıyı yakalama zaafiyetini kullanıyor.
Öğrencilere umut pazarlıyor. Velilere çocuğunu iyi bir geleceğe hazırlama vaadini, başarıyı satıyor.
Tabi birçok okulun dört duvardan ibaret eğitimden yoksun olması da velilerin arayışını haklı gösteriyor.
Başarı, en iyi olma zaafiyeti insanları rekabetin, kursların tuzağına düşürüyor. İnsanların en iyi olma hırsı yaptıklarının bilincini örtüyor.
Gelelim LGS sorularına. LGS, soru tarzları dünya eğitim sistemine uyarlanan bir merkezi sınav.
PISA olarak kısaltılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (İngilizce: Programme for International Student Assessment) ve TIMSS (Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması-Trends in International Mathematics and Science Study) ile benzer sorular soruluyor. TIMSS 2019 sonuçlarında Türkiye 500 puanın üzerine çıkmıştı.
MEB bunu başarı olarak görüp LGS sorularını uluslararası soru standartlarına göre hazırlamaya daha da ağrılık verdi.
Sorular bilgiyi ölçmekle yetinmiyor. Sadece bilmeyi sorgulamıyor. 8 yıllık müfredatta öğretilen ile sınırlı bir sınav değil. Hatta öyle sorular soruyor ki sorunun müfredatta dahi esamesi okunmuyor. Soru projektörünü geniş tutup sözel derste sayısal, sayısal derste sözel soru soruyor. Öğrencinin aynı anda çoklu zekasını devreye koymasını istiyor. Dikkati, zihin direncini, uzun süreli yoğunlaşmayı, duygu yönetimini, heyecanı, kaygıyı, farkındalığı, bilgiyi, bilgiyi yorumlamayı, okuduğunu doğru anlayıp anlamadığını, kelime hazinesini, dile vakıfıyetini ... hasılı birçok sorgulamayı sorular üzerinden ölçüyor.
Devlet ve özel okullarda dikte ile öğretilen, sorgulayıcılığı sınırlayan, yoruma kapalı eğitim öğrencilerin LGS sorularını yapmasını engelliyor.
Sorumluluk verilmeyen, doğru davranış kazanmayan, kendi başına iş yapma imkanı verilmeyen, evet hayır dışında cevabı olmayan... özetle doğru bir ailenin habitatı içinde büyümeyen çocukların LGS’de pek şansları olmuyor.
Sınav sanayisi kaybetti: Sadece sınava hazırlama amacına yönelik çalışan okullar, kurslar, etüt merkezleri, kolejler, veliler... LGS’nin öğrenciyi bir bütün halinde ölçtüğünü gözardı eden konu anlatımı ve test çözme üzerine kurulu herkesin hazırladığı öğrenciler kaybetti.
Devlet başını kumdan çıkarıp öğrencilerin bir buçuk yıldır doğru dürüst okul yüzü görmediğini göz ardı etti. Vurun abalıya misali öğrencileri özellikle matematik üzerinden vurdu. Elemeyi üç ana derse yaymak yerine matematikte eledi.
Sınavın kendisi hakkaniyet olmadığı gibi sınavın yapılma tarzı da hakkaniyetten uzaktı.
Geçtiğimiz günlerde hakkın rahmetine kavuşan Emine Işınsu “Küçük Dünya” romanında kahramanın ağzından “ İnsan birtakım yalancı şeyler arasında yaşarsa Saadet’i de yalancı olur.” derken sınavın ekosistemini tarif etmiş gibi.
Şimdi LGS bitti. 13 ile 15 yaşındaki gençlerin elinden tutup başarı başarısızlık ile yaftalamayı bir kenara bırakalım.
Gençleri doğru yolda geleceğe hazırlamaya koyulalım. Başarı zehrini kendimizin ve öğrencilerin zihninde şırınga ile alıp gençleri insan olmanın erdemli umuduna odaklayalım.
Hazreti Mevlana’nın sözüne biat ile hareket etmek öğrenciler için de veliler için de doğru olandır:
“Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”