Okullara veda ederken Hemingway’ın çanları da çalmayacak
Ataol Behramoğlu 'Eylül Sabahının Serinliği' şiirinde “Her zaman yeniden başlamak duygusu / Doğuyor içimde “ dizeleri var.
Eylül gelince bizim kuşağın içine siyah beyaz önlük yeni neslin içine de rengarenk formalarla el ele okul yolunu tutan okula başlama duygusu doğuyor içine.
Ancak okula gitme arzusu yine Cemal Süreya’nın Eylül şiirindeki tabir ile söyleyecek olursak “ Dili geçmiş zamanlarda” kaldı.
Covid 19 ile okulların sadece ülkemizde değil tüm dünyada açılıp açılmaması bir muammaya dönüşmüş durumda. Küresel üst akıl okuduklarımdan yola çıkarak gördüğüm pandemi sürecini gerekçe gösterip okulların hayatımızdaki yerini bir projeyeye dönüştürüyor. Okulun hayatımızdaki yerine yeniden bir şekil verilmeye çalışılıyor.
Artık okulların yolunu tutma rutini belki hiç olmayacak belki bir grup öğrenci için olacak belki de mutlu azınlık için okul yolları açılacak.
Dört duvarlı okullar kimi eğitim uzmanlarına göre miadını çoktan doldurmuştu. Covid 19 ile okulların miadının dolumu bir projeye dönüşüp artık okulların çoğunluk için bir ihtiyaç olmaktan çıktığı gerçeğini önce kısık sesle sonra yüksek sesle dile getirecekler. Halen okul bağımlılığından kurtulmayan ebeveynleri frenlemek için yasalar çıkartılıp belli test ve sınavlardan çocukları geçirip okula uygun olup olmayanları berlileyecekler. Böylece yüzde onluk kesim dışında diğer çocukların okula gitmelerine gerek duymayacak bir eğitim tarihine girişin projesini hazırlanılıyor desem çoğunuz beni ütopyacı olarak yargılayabilirsiniz.
O zaman eğitimin tarihini özetleyip günümüze doğru bir zihinsel egzersiz yapalım.
Tarihte eğitim; dini mabedlerde veriliyordu. Kiliseler, camiler, manastırlar, havralar, medreseler çocukların dini ağırlıklı eğitim aldıkları yerlerdi. Zaman zaman krallar, padişahlar, ve farklı ülkelerde farklı adlarla anılan devlet adamları da reasını kontrol altına almak için çocukları hayata hazırlama, saraya kullanışlı hale getirme, savaşta asker ihtiyacını karşılama, gibi çoklu amaçlarla çocukların eğitimine el atmıştır.
Sanayi devrimiyle birlikte insanların hayatına giren okul, Fransızca école sözcüğünün kökeni Yunanca (skholế) kelimesidir ve "felsefe ve ders görülen yer” anlamına gelir.
Sanayi devriminde önce işe giden işçilerin çocuklarına bakmak için açılmış olan okullar daha sonra sanayi çarklarına lazım olan işçileri yetiştiren iş gücüne insanı hazır hale getiren kurumlara dönüştürüldü.
Kervan yolda dizilir misali gel zaman git zaman bir yandan okullar modern devletlerin; kanunlarını, kurallarını, öğretilerini, insanlara öğretip kabul ettirdiği devletin gücüne ram olan uysal vatandaşların yetiştirildiği bir kurum rolü de okullara eklendi. Diğer yandan sermayenin, sanayi çarklarının, devlet kurumlarının, istediği niteliklere sahip vatandaşların da yetiştirildiği bir nitelikle birleştirildi.
Zamanla okullar ayrıştırıldı, en üst tepeye akademik başarının öncelik haline getirildiği öğrencilerin yetiştirildiği dip noktaya meslek liselerinde ara eleman yetiştirildiği ve arada da devletin ve toplumun ihtiyacı olan bürokrat çocukların yetiştiği bir düzenleme yapıl okullara.
Avrupa’da durum böyle ilken Osmanlı uzun yıllar medrese, dergah ve cami avlularında çocukların eğitimini sürdürdü. Saray eğitimi devlet erkanına has bir yetiştirme olup çok az insan ile sınırlı bir yetiştirmeydi. Eğitimin yükü medreselerin sırtındaydı. Savaşta alınan yenilgiler önce askeri alanda Avrupai eğitime Osmanlı’yı yöneltti. Tanzimat ile birlikte medreselerin miadının dolduğu sesi yükselmeye başlayınca Avrupa tarzı okulların kapılarını Osmanlı açmaya başladı. Azınlık “okul”ları -misyoner okulları da denilebilir- Avrupa destekli devletler sayesinde her yerde biterken Osmanlı’da devlet eliyle Avrupa’ya öğrenciler gönderip Avrupa’i okullar açmayı kamçıladı.
Padişah 2. Abdülhamit sanat okullarından askeri okullara kadar birçok alanda eğitim veren Batı tarzı okullar açtı. İlginç olan açtığı okullarda eğitim verdiği gençler daha çok özgürlük için Batı menşeli fikirlerin motivasyonu ile 2. Abdülhamit’i tahttan indirdiler.
Cumhuriyet’in kurulması, medreselerin kapatılması ile “okul” Cumhuriyet neslini yetiştiren ideolojik bir kurum haline geldi. Okullar, insanı cehaletten kurutacak, herkese okuma yazma öğretecek, genç dimağları çağdaş muassır medeniyetler seviyesine ulaştıracak birer misyon kurumu haline getirilen Okulları resmî ideoloji zamanla insanların hayatına bir “fetiş” olarak yerleştirdi. Vatandaşları çocuklarını okula gönderme konusunda psikolojik baskı yapmanın dışında çıkarılan kanunlarla çocuklarını okula göndermeyen aileleri cezalar ile yıldırmaya çalıştı. Yakın zamanda 4+4+4 aşamasına geçerken devlet yasalarını, vatandaşın çocuklarını okullara küçük yaşta kaydetme zorunluluğunu ilklerimize kadar hissettik. Okul, konusunda Türkiye’de sağ, sol veya muhafazakar okullar Cumhuriyet’in kurulduğu ilk yıllardaki ketum ideolojiyi hep devam ettirdiler. Okula ve okulun kurallarına riayet etmemek daima devrimler ve Cumhuriyet’e karşı gelmekle eş değer tutuldu.
Cumhuriyet okullarında devrimlere bağlı, devletin kurallarını tartışmasız kabul eden, Cumhuriyet değerlerini eleştirisiz her şeyin üstünde tutan bir neslin yetiştirilmesi öncelikli tutuldu. Nitelikli insan, devlet kurumlarına bürokratlar yetiştirmek, teknik donanıma sahip insanlar yetiştirmek ikinci planda kaldı daima.
Ülkemizde Cumhuriyet ile ivme kazandırılan okullaşma zamanla Avrupa’da olduğu gibi meslek liseleri, Anadolu liseleri, proje okulları gibi nitelikler aldı.
Okulların misyonu konusunda Avrupa ve gelişmiş ülkelere yakın bir yerde duruyoruz.
İnsanların okullara karşı duydukları özlem üzerinden okullar, kayıt altına aldıkları her öğrencinin diğerlerini yok sayıp onların değerlerini görmemezlikten gelip modern değerler adına çocukları kendi değerlerinden arındırmayı devam etmenin özeleştirisini hiç yapmadı okullar.
Okullara gidip iş bulma vaadi ile insanlar geleneksel hayat tarzından okullar aracılıyla arındırılıp kimlik aşınımına uğruyor yıllardır.
Covid 19 ile açılagelen okul zillerinin herkes için ihtiyaç olup olmadığı tartışma konusu olmaya başladı. Artık insan emeğine duyulan ihtiyacı robotlar karşıladığına göre daha az nitelikli insana ihtiyaç duyulacak. Amerikan eğitim modeli üzerinden söyleyecek olursak okul mutlu azınlığı temsil eden yüzde 10 dilimindeki öğrenciler için bir ihtiyaç bir yetişme alanı haline geliyor veya getiriliyor uzun vadede.
Ivan Illıch “Okulsuz Toplum” kitabında “Okul diğer ticari mallar gibi aynı yapıya sahip aynı sürece göre uyarlanmış olan bir eşya satmaktadır: müfredat”
Müfredat geldiğimiz noktada hayattan arındırılmış, yaşadığı toplum ile çatışan, mutlu azınlığın meslek ve akademik bilgiye ulaştığı geri kalanların ise diploma ile teselli edildiği eğitimde izlenilen yol.
Uzaktan eğitim okulun hayatımızdan peyder pey uzaklaşmaya bağladığının ilk adımı. Dünya ve dünyayı takip eden ülkemizde herkesin kendi çocuğunu yetiştirmekle sorumlu olduğu tırnağın varsa başını kaşı mesajını veriyor. Bilginin gücüne çocuklarıyla bire bir ilgilenen ebeveynlerin çocukları sahip olacak.
Eğitimde haksız rekabeti ilerleyen süreçlerde herkes daha belirgin görüp yaşayacak.