“Kendi kendine dağılan çocuk”

Her dönemde yeni nesilden farklı nedenlerle şikayetçi olunur ve bu neslin eskisinden beter olduğuna dair de nutuklar atılır.

Kökü mazide olan bir eleştiri.Sümerlere ait milattan önce 3000’li yıllardaki kil tabletlerde de genç nesilden şikayet metinleri var.

Toplumda bir alışkanlık haline dönüşmüş, kendini üstün veya farklı görmek için kendisinden sonra gelen nesli karalamak.

Her neslin kendinden önceki nesilden farklı olmasını; dünyanın küresel köye dönüştüğü ve değişimin anlık olup anlık yayıldığı günümüzde normal görenlerdenim.Gençlerin gelişimini gözlemleyen bir öğretmen olarak bir nevi doğru bulmuyor değilim farklılığı.

Tüm söylediklerimin birde aması var. Hiçbir dönemde bu yılki kadar irade direnci zayıf ve ahlak yönü kan kaybeden bir nesil ile çalışmadım.

Ahlak derken aklınıza toplumun yüklediği anlamlar gelmesin. Ahlaktan kastım öğrenci sorumluluğunu yerine getirmemek için aklına gelen her hileye hurdaya müracaat etmeyi kendine hak gören bir ahlakı kastediyorum.

Sanırım her yönüyle internet, tablet, bilgisayar, PlayStation ile büyüyen çocuklar bu yıla denk geldi. Bundan sonra da bu çocuklar ile çalışacağız.

Direnci zayıf çocuklardan neyi kastettiğim geniş bir alan. Ayakları üzerinde kalıp yaşına göre çözmesi gereken sorunları kendi başına çözemeyen, üzerine düşen şahsi sorumluklarını kendisinin yerine getirmesi gerekirken getiremeyen ve getirmediği gibi de bunun sorumlusu olarak başkalarını görüp yargılayan bir nesilden bahsediyorum.

Biraz daha genişletelim direnci zayıf çocukları.

Verilen sorumlulukları baştan savma yapıp sırf yapmak için yaparlar. Sorduğunuzda da yaptım ya deyip benden bu kadar diyerek kaçmaya çalışırlar.

Masada, yaşına uygun bir sorunu ele alıp çözmek için yoğunlaşmada zorlanırlar. Dikkatleri on beş dakika sonra dağılır. Sağa sola gözleri kaymaya başlar. Eli ayağı oynamaya başlar.

Sorunu çözme kabiliyet ve zekası mevcut olmasına rağmen ben bu soruları, sorunları çözemem deyip tembelliklerini ört bas etmek için bilmiyorum, görmedik gerekçelerini öne sürerler.

Uzun metin okurken metnin ortasına geldiklerinde başını, metnin sonlarına geldiklerinde ise metnin yarısı akıllarından uçup gider. Hafızada bilgiyi saklama alışkanlıkları olmadığı için derste öğrenileni ders zili çalmadan unuturlar, unutmamak için de bir çabaları yoktur. Kimileri de çaba göstermeyi de gerekli görmez.

Masada ders çalışırken sık sık tuvalete gitme ihtiyacı hissederler ya da tuvalete gitme ihtiyacı arkasına sığınırlar. Olmadı su isterler, kendileri gidip içme zahmetinde bulunmaz. Olmadık anda karnı acıkır, bir şeyler yeme bahanesi duyar, ailesine bir şeyler söylemesi gerektiği bahanesiyle masadan kalkmaya çalışır. Hiç yeri yokken yersiz yersiz soru sormaya kalkışır.

Masaya ders çalışmak, kitap okumak, bir etkinlik yapmak için otururlar, ancak istenmeden yenen aş ya karın ağrıtır ya baş misali saatlerce oturdukları halde gösterdikleri

çaba devede kulak kalır.Kendisi masada ancak aklı masada değildir. Aile ders çalıştığını sanır ancak aileyi de zaman zaman parmağında oynatır.

Gözlerinin içine baktığınızda zihninin şu an yoğunlaşması gereken konuda olmayıp farklı konuların sularında yüzdüğünü yüzünden okursunuz.

Kalem ellerinden sık sık düşer, masadaki su bardağı devrilir, kitaplar ıslanır...

Elleri Sık sık saçlarına gider. Saçlarını bir derste defalarca toplar, tararlar. Dökülen saç tellerini incelerler.

Tırnaklarını inceler, kollarına bakar, kendisinin güzel olup olmadığını düşünür, sosyal medyadaki beğenileri aklından geçer, okulda ya da günlük hayatta hiç alakasız bir anısı aklına gelir ve onunla dakikalarca oyalanır.

Okuması gereken kitabın sayfalarını evirip çevirir. Biraz okuduktan sonra tekrar kitabın kapağına bakar. Zihninden bu kitabı okumanın imkansızlığını defalarca geçirir. Daha yola çıkmadan ayağını kırmaya çalışarak yola çıkma direncini bitirir.

Eline aldığı kalemin başındaki silgiyi deafalarca çıkarıp takar.

Okuduğu metni yanlış okur fakat kimse yanlışını düzeltmediği için yanlışı doğru kabul eder. Ünlü harflerin birçoğunu atlayarak okur.

Ünlü düşmelerini görme ayrıntısına sahip değildir. Sık sık Olumlu kelimeyi olumlsuz, olumsuz kelimeyi olumlu okuduğu için sorunun doğru cevabını bulmaz. Metinde hata bulmaya kalkar. Uzun kelimeleri doğru okuma sabrı yoktur. Aynı durum yazı yazma için de geçerlidir. Yazdığı on kelimden üçü yanlıştır. Gelcem, gitçem, yapcam yazı nesline sahip bir nesildir bunlar.

Sosyal medya diliyle edebi metni okumayı alışkanlık edinmiş. Zaman zaman öğretmene, annesine, babasına veya saygı duyulacak birine sosyal medya dili ile iletişim kurar.

Toplumdaki başarı beklentilerine cevap vermek için kopye çekmenin mübahlığına kendilerini inandıran bir akıl tutulmasına sahipler. Bireysel başarısına katkı sağlayacak bir durumda bile işin ahlaki olmayan yönlerine meylederler. Makyavelli’nin kazanç için her yol mübah prensibine tam denk olmasa da emek harcamadan her istediklerini elde hakları olduğuna inanırlar.

Listeyi uzatabiliriz. Bu durum ile ilgili söylenecek söz alır başını gider.

Peki bu çocuklarını direncini zayıf kılan sebepler nelerdir, direnci zayıf çocuk yetiştirip topluma, okula, öğretmenin başına musallat eden kimdir?

Amacım birilerini suçlayıp birilerini paklamak değil.

Çocuklar masum dersem bana kızacağınızı biliyorum. Ama evet çocuklar edilgen oldukları için masum.

Çocuğun ilk yetiştiği yer aile olduğuna göre sorumlular buradan başlayıp toplumun diğer katmanlarına yayılır.

Sorumluları ve çözümü başka bir yazıya bırakalım da Ülkü Tamer’in şiirine kulak verelim.

PAZARTESİ

Kendi kendine dağılan çocuk

film bittiği zaman beyazperdede.

Kovboyların hepsi gitti

seni kim kurtaracak?

Kim kurtaracak seni

kurşunlardan, acılardan?

Kelimelerden?

Ülkü Tamer

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum