En Sevgili Ülkem
Malumunuz memleket zor günler yaşıyor. Hepimizin yüreğinde yeksek ölçekli depremler oluştu. Yüreğimiz fay hattından çıkan kor gibi. Kelimeler anı anlatmakta yetersiz. Daha önce de çok deprem yaşadı en sevgili ülkem. Lakin bu deprem başka. Aile efradımızdan kimse olmasa dahi şükür deyip kendimizi rahatlatamıyoruz.
Herkesi aile efradımız kabul edip herkesin acısını yaşıyoruz. Herkesin ağıtı bizim de ağıtımız. Acıları acımız. Viran evleri bizim de evlerimiz. Birinin kurtarılmasına saatlerce kilitlenip dudaklarımızdan dualar eksilmiyoruz.
Depremin siyaseti, partisi, ideolojisi, dini, eğitim seviyesi, zengini, fakiri dili … yok. Bölgede yaşayan herkesin hanesindeki acı dalga dalga yayılıp hepimizi sarmalına aldı. Bir haftadır ne yeyip içtiğimizden tat alıyoruz ne uyuyup dinlendiğimize şükrediyoruz. Bilakis vicdan azabı çekiyoruz.
Depremi yaşayanların halini düşündükçe. Ya onlar ! Onların hali ! Onlar o haldeyken ben nasıl rahat olabilirim? Ben nasıl rahat halime şükredebilirim. Isındığım ısıya, yediğim yemeğe, barındığım eve adeta bana yaptıklarından dolayı küsüyorum.
Deprem ne kadar insan olduğumuzu insan kaldığımızı da bize sorgulattı. Taşın altına elimizi sokmayı bırakın, hepimiz imkan olsa gövdemizi sokmayı gönüllü bir şekilde göze aldık. Yeter ki bir yaraya merhem, bir acıya çare, bir üşümeye sıcaklık olalım. Ülke, kader birliği edip depremzedelere yardım etrafında birleştirdi. Zengin fakir herkes az çok demeden. İnsanı önceliğe alıp mağdur hayvanlara dahi yardım elini uzattı en sevgili ülkem.
Birbirimizin çarığına çürüğüne eksiğine gediğine bakmadan içimizdeki iyilik dalgasını yaydık. İyilik dalgaları çıkar amaçlı herkesi boğup deprem bölgesini yardım çiçeklerine dönüştürdü. Depremzedelerin yarasına bir anlık merhem olup “Allah razı olsun” şükrüne dönüştü.
Bırakın insanı, bölgedeki hayvanlar dahi iyilikte birbiriyle yarıştı. Enkaz altında kalanı, mağduru, ulaşılmayanı göstermede insanoğluna rehber oldular.
Tüm Okulların tatiline önce ne gerek var dedim, dedik. Ancak kısa sürede tüm okullarımız; öğrenci ve öğretmenlerimiz tarafından deprem yardım merkezleri haline getirildi. Aileler seferber oldu. Okuldaki idareciler koordineli bir şekilde öncelikli ihtiyaçları belirleyip, paketleyip deprem bölgelerine göndermekte birbiriyle yarıştılar. Belediyelerimiz, sivil toplum örgütleri hakeza. Depreme yardım merkezlerinde yardım için gençler sıraya girdi. Z nesli deprem nesline dönüştü.
Gurbetçi insanımız acısını yüksek para yardımlarıyla dindiremeye çalıştı. Yurt dışında cuma günü camilerde deprem için az çok demeden paralar toplandı. Zaman zaman siyasi çıkar, milliyet vb nedenlerle dışladığımız İslam ülkeleri Türkiye’ye yardımda birbirleriyle yarıştı. En yoksul İslam ülkelerinde dahi azdan çok, çoktan az demeden Türkiye için yardım kampanyaları başlatıldı. Dualar edildi. Kadınlar; yüzüklerini, bileziklerini yardım kutularına bıraktılar.
Deprem, hepimizi bir vücudun azaları gibi birleştirdi. Depremzedelerin acıları hepimizi içine aldı. Türkiye ile sınırlı kalmayıp dünya insanını da acıda birleşti.
Bir canı kurtarmada, bir nefesi daha yaşatmada dünya birbiriyle yarıştı.
Depremin ben de yarattığı etkileri ve gördüklerimi ne kadar anlatsam bitmez, bitmeyecek de.
Türkiye’yi, biricik vatanımızı, daha güçlü bir şekilde yeniden ayağa kaldırmanın düşüncesi de var.
Ülkenin yaralarını sarıp uzun vadede ayağa kaldırmak için karar alırken ince eleyip sık düşünmek lazım.
Üniversitelerin uzaktan eğitime başlaması ülkemizin yararı açısından ne derece doğru?
Bu ülkenin yazan, çizen, eğitim ile kafa yoran aydın insanlarını okuyorum. Maalesef bu kararın doğruluğuna kani olanını pek görmedim. Evet depremzede ailelerin barınma durumları da bu soğukta hayati bir önem taşıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın insani hassasiyeti de malumumuz. İvedilikle alınan kararı masaya yatırıp üniversitelerin yüz yüze eğitim almasının mümkünlüğü üzerinde düşünmek gerekir.
Halihazırda yedi buçuk milyon üniversite öğrencisi var. Bu nesil salgın döneminde de uzaktan eğitim gördü. Üniversiteye gittiği gün neredeyse gitmediği günden az. Üniversiteler, Usta Sanatçı Neşat Ertaş’ın bir türküsünde kadınlar için söylediği “Birisi var etti beni / Birisi yar etti beni” sözler gibidir. Akademik bilgi ile öğrenciler memleketlerini var eder. Sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını giderme yeri olarak da üniversiteler öğrencileri yar eder.
Salgın döneminde gidemedikleri ve alamadıkları eğitim üniversitelileri hem mesleki anlamda hem de duygusal anlamda yetersizliğe itti.
Gençlerin aldıkları eğitim ülkemizi var eder. Yeniden şaha kaldırır.
Salgın döneminde dünya rekabetinde geri kaldığımız malum. Eğitimi daha da geriletmek uzun vadede yaralarımızın iyileşmesini de geciktirir. Tıp alanında dünyada adı okunur ülkeler arasına girmemizi eğitim sağladı. Memleketin savunma sanayisindeki şahlanışını da yine eğitimle sağladık. Bugün ekonomimize en büyük getirisi olan katma değeri yüksek ürünler eğitimle elde edilen ürünlerdir.
Ekonomimiz, salgından sonra maalesef dikiş tutturamadı. Bütçe açığımız malum. Katma değeri düşük mal üretiyoruz. Gelişmiş ülkelerin fason atölyelerine dönüştük. Türkiye’de Mardin’den Edirne’ye kadar harıl harıl atölyeler çalışıyor ancak katma değeri düşük mal üretip ihraç etmede bütçe açığımızı kapatamıyoruz. Bırakın kapatmayı 2022’de gitgide arttı.
“Sizde onların ( rakiplerinizin) beslediği atlar gibi besili atlar besleyin.” ayetinin fıkıhçılar tarafından yorumlanışına baktım. Rekabet, rekabette geri kalmamak, savaş ve diğer alanlarda mağlup olmamak adına besili atlar ancak nitelikli eğitimli insanlar sayesinde sağlanabiliyor. Besili atlar ( silah ve katma değeri yüksek mal üretimi) küresel dünyanın gerisinde kalmamamızı sağlıyor. Dünya mazlumlarının elinden tutmamızı, beşli dünya çetesinin adaletsiz kararlarına yüksek sesli itirazımızı, daha fazla tahıl koridorlarının açık kalmasını da sağlayacak.
Ülkemizde 218 üniversite var. Ayrıca üniversitelerde sadece yurtlarda kalan öğrenciler yok. Yurt ihtiyacı olmayan ve o kentte okuyan öğrenciler eğitimlerini yüz yüze alıp diğer öğrenciler online devam edebilir.
Türkiye’deki tüm misafirhaneleri depremzedeler için aktif hale getirebiliriz. Kamu kurumlarının her ilde birçok misafirhanesi var. Bunları aktif hale getirip buna göre yeterli olmayan yerde depremzedeler yurtlara yerleştirilebilir.
Başka bir çözüm önerisi de uygulamalı eğitim olmayan üniversiteler çevrimiçi (online) ders verebilir. Tıp, eczacılık, mühendislik hibi uygulama ve atölye gerektiren dersler yüz yüze eğitime devam edebilirler.
YÖK ve üniversitelerimiz bir araya gelip bu konuda çözüm üretmeli. Sayın Cumhurbaşkanımızın cansiparane çözümü konusundaki üniversitelerin uzaktan eğitime geçişine daha sağlıklı bir çözüm önerileri sunabilirler. Böylece doğru karara gitmenin yolu yanlıştan arınmış olur.
“Kapanan üniversitelerimiz için en uygun formül bulunarak, üniversitelerimiz eğitimine devam etmeli, hem de daha büyük bir aşk ve şevkle! Öğrenci ve öğretmen, geleceğin harcına sağlam bir tuğla koymak ve kaybettiklerimizi yad edebilmek için eskisinden daha çok çalışmalıyız.”
Kemal Sayar hocam hepimizin duygularına tercüman olmuş. Acımız büyük. Tüm uzuvlarımız acıda birbiriyle yarışıyor. Lakin soluklanıp başka acıların yaşanmaması için sağlıklı kararlar alma günüdür.