Devlete göç başladı
Türkiye’de 2000’li yılların başında özel okula giden öğrencilerin oranı %3 civarındaydı.
AK Parti’nin iktidara gelmesiyle gel zaman git zaman; özel okullara gönderilen öğrencilere bir dönem devlet desteğinin verilmesi, insanların alım gücünün artması, beyaz yakalıların aile hayatlarının önceliğine çocukların eğitimini almaları, devlet okullarının nitelikli eğitimde kan kaybetmesi, bu kan kaybı algıya dönüşüp yayılması, merkezi sınavlarda özel okula giden öğrencilerin daha başarılı olması, dershanelerin kapatılıp birçoğunun özel okula dönüşmesi, özel okulların daha konforlu olması… listeyi uzatabiliriz.
Özel okul açma şartları esnekleştirildi. Kısa sürede mahalle ortalarına özel okullar açıldı. Türkiye genelinde şubesi olan dershaneler özel okula dönüştü. Özel okula gidenlerin oranı %8’i geçti.
Ziya Selçuk Bey Milli Eğitim Bakanı iken her yıl özel okul ve devlet okullarına giden öğrencilerin LGS (Lise Giriş Sınavı) puan farkını veriyordu.
Özel okulların LGS Puan ortalaması devlet okullarından 40 puan yüksekti.
Devlet okullarının LGS puan ortalaması 339.94 iken özel okulların puanı ortalaması ise 380.55’ti.
Özel okulların ivmesi yükselmeye devam etti.
Özellikle bazı okullar akademik başarı ve dil öğretmede ön plan çıktı. Parası olanlar, beyaz yakalılar, başarı peşinde koşanlar özel okullara koştu.
Gelişmiş ülkelerde özel okulların oranı ortalama %15’tir. Hollanda’da bu oran çok daha yüksek. Özel okula giden öğrencilerin giderlerinin çoğunu devlet karşılıyor.
Sosyal devlet anlayışının geliştiği İskandinav ülkelerinde eğitim, devlet okulları merkezli olup özel okul oranları Türkiye’den daha da düşüktür.
İskandinav ülkelerinde, devletin bekası çocuk ve çocukların eğitimine bağlıdır. Çocuklar devletin, toplumun hayat sigortasıdır.
Devlet; çocuklar için çarşıdan pazara, çocuk parklarından AVM’lere, kütüphaneden müzelere kadar her imkanı seferber etmekten geri kalmıyor.
Çocuktur deyip önemsenmeyen ikinci plana itilen değil, çocuktur deyip öne alınan öncelenen önemsenen yaklaşımı geçen yaz İskandinav ülkelerinde gördüm.
Türkiye’de özel okulların durumu geldiğimiz noktada değişti. Covid 19 sonrası önce ekmekler bozuldu demeyeceğim çünkü ekmekler bozulalı çok oldu.
Bire bin kazanalım açgözlülüğüyle topraklar zehirlenilip zehir topraktan ekmeğe ekmekten insana geçeli de çok oldu.
Covid 19 öncesinden başlayan ekonomide işlerin yolunda gitmemesi, pandemi (küresel salgın) sonrası dünyanın yeniden inşası, hayat pahalılığı, mevcut iktidarın ekonomiyi yönetememesi, liyakatsız insanların devlet sermayesini har vurup harman savurması sonucu ülkenin yoksullaşması, insanların alım gücünün düşmesi ve bütün bunlara bağlı eğitim niteliğine yansıyan kan kayıpları.
Bu arada, ilk orta üniversite fark etmez, özel okullara giden öğrencilerin eğitim niteliğinin ülke kalkınmasına katkısını ve bu çocukların da bu ülke için çalışıp ürettiklerini söylememe gerek yok sanırım.
Özel okulların varlığı özel ve devlet okulları arasındaki eğitimde kalite rekabetini tetikler. Bu durumu şu an üniversitelerde görmekteyiz.
Yarım asır önce kurulmuş devlet üniversiteleri lise düzeyinde kalırken çeyrek asır önce kurulan özel üniversiteler dünya üniversiteleri sıralamasında yerini aldı. Aynı durum liseler için de geçerli.
Küresel salgın sonrası yaşadığımız somut bir durum daha var: Bilgiye hakim olup bilgiyi hayatın birçok iş sektörlerine evirip çevirenlerin yorumlayanların; ülke ekonomisi, hayat standartı, katma değeri yüksek ürün üretimi, dünyadaki konumu yükseliyor.
Altı asır üç kıtayı yönetmiş, yüz yıllık modern cumhuriyete sahip seksen milyonu aşmış nüfusumuzla bir avuç İsrail’i aşıp gözümüzün önünde bombalanan açlığa mahkum edilen insanlara karadan yardımı bırakın havadan bile yardım edemiyoruz. Gücü aşamıyoruz.
Son günlerde sosyal medyada dolaşan bir haber: "Alman Lisesi’nden geçen yıl mezun olan 124 öğrenciden 122’si, İstanbul Erkek Lisesi’ni bitiren 166 gençten 133’ü, Avusturya Lisesi’nin 75 mezunundan 74’ü üniversite tercihini yurt dışından yana kullandı. Robert Kolej mezunlarının yüzde 62’si, Galatasaray mezunlarının yüzde 35’i yurtdışına gitti."
Şükür ki hiçbir zaman sömürge ülkesi olmadık.
Ancak 60’lı, 70’li yıllarda Batı’nın işçi pazarı olduk. Şimdi de Batı’nın nitelikli öğrenci pazarı haline geldik. Kaç yıldır niteliği imkanı olan zaten Avrupa’nın yolunu tutuyor.
Devlet gençlerine sahip çıkmadığı gibi gençlere güven de vermiyor maalesef. Hal böyle olunca imkanı olan aklı başında bilgiyi sıkıp teknolojiyi üretimi yüksek hayat standartını çıkaracak gençler yurt dışına gidiyor. Ülkeye kala kala insan posası kalıyor.
Mevzumuza dönecek olursak geldiğimiz yer, halkın yoksullaştığı yoksullaştırıldığı günümüz Türkiye’sinde devlet okullarına göç başladı. Ebeveynler özel okuldan kayıtlarını alıp devlet okullarının yolunu tutmaya başladı. Önümüzdeki günlerde göç katlanarak devam edecek.
Devlet okulları eğitimde rakipsiz kalmanın rehavetiyle iyice kan kaybetmeye devam edecek.
Peki devlet okullarını nitelikli hale getirmek ve özel okullara da kan vermek çok mu zor?
Kollar ile birlikte akıları sıvayarak başlarsak zor görünmüyor. Bunu düşünmek niteliğe atılan ilk adım.
Ve son söz çocuğuna nitelikli eğitim alamayan her aile yoksulluk sınırının altında yaşıyor.